Mehmet Akif'in cenazesi hakkında 10 bilinmeyen gerçek
Vatan Şairi Mehmet Akif'in hastalık ve İstanbul süreci Mısır'da iki misafiriyle başlar. Galata rıhtımında onu gören şair Mithat Cemal derin bir üzüntü ve korkuya kapılır. Mehmet Akif'in Beyazıd Camii'ne gelen yalnız cenazesi bir anda nasıl kalabalıklaşır? O cenaze töreninde kimler yer almıştır? Dönemin en büyük ediplerinden Yahya Kemal cenazeye katılmış mıdır? Tüm yönleriyle Mehmet Akif'in cenaze törenini sizler için derledik…
Önceki Resimler için Tıklayınız
O günleri babası Tevfik Remzi'den dinleyen Aykut Kazancıgil olayın devamını şöyle anlatmaktadır:
"Neşeli bir hava içinde babam, elini Mehmet Akif'in karnına koyuyor; bir bakıyor ki taş gibi bir karaciğer, taş gibi karın derken, onun siroz olduğunu anlıyor. İstanbul'a döndüğünde hemen Mithat Cemal Bey'i buluyor. Mithat Cemal Kuntay, şair kimliğinin yanı sıra tanınmış bir avukat ve meşhur bir noter. Mithat Cemal Bey, babamın çok yakın aile dostu. Babam, Mehmet Akif'in durumunu anlatınca, Mithat Cemal Bey "Aman!" diyor, hemen sağa sola haber veriyor. Mehmet Akif'in hastalığını kısa zamanda Atatürk de duyuyor. Sonra Mehmet Akif, İstanbul'a geliyor ve hastaneye yatıyor."
Akif'in Türkiye'ye dönüşünden birkaç sene önce, içine 'ölecek' gibi bir korkunun sebepsiz yere düştüğünü yazan Mithat Cemal, kendi oluşturduğu korkuya günden güne inanmaya başlar. Açık olmayan mektuplarından Akif'in hasta olduğuna inanan Mithat Cemal, mektuplaşmayı sıklaştırınca acı gerçeği fark eder: Akif ölüyor!
Bir gün Sirkeci'de karşılaşan ve Akif'i gördüğünü söyleyen kadın doktoru Tevfik Remzi Kazancıgil'den Mithat Cemal, 'tuhaf bir hisle' susmasını, başka bir şey söylememesini ister. Ancak Kazancıgil üzüntüsünden sessiz kalamayıp hastalığın siroz olduğunu söyleyivermiştir: "Hastalığı elimle tuttum."
Akif'in verem olacak kadar bile talihli olmadığını yazan Mithat Cemal, 'bu siroza inanmadığı'nı yazmıştır. Tevfik Remzi'nin kadın hastalıkları doktoru olması Mithat Cemal'i teselli etse de sonradan kendine gelecektir:
"Dahiliyeci değildi, yanılmıştı. Fakat onun dahiliyecilikteki doğru teşhislerini başka vakalarda da o kadar biliyordum ki… O başka teşhislerinde yalan olmasına günlerce çalıştım. O sırada Akif'ten bir telgraf aldım: İstanbul'a geliyordu."
Mehmet Akif, 1924 yılının kış aylarında gittiği Mısır'dan on bir yıl sonra, yani 1936 Haziran'ında beyaz bir vapurla Galata rıhtımına indiğinde, "bir deri bir kemik" kalmıştı. Vapurun merdiveninden inen "şapkalı iskeletin" kim olduğunu ancak kolunda eşi İsmet Hanım'ı görünce tanıyan Mithat Cemal, "Eyvah!" diyerek hayıflanır: "Bu İstanbul'a gelmek değil, hastaneye gelmekti."