Arama

Ali Kemal'in hayatı ve kaybolan mezarı

Ali Kemal, bilinen ismiyle Artin Kemal, İngiltere'nin yeni Başbakanı Boris Johnson'un dedesi olarak dünyanın gündeminde yerini aldı. Yakın tarihimizde dönemin meşhur gazetecisi, yazarı ve politikacısı olan Ali Kemal, ilk evliliğini İsviçreli bir baba ve İngiliz bir anneden olma Winifred Brun ile yapmıştı. Oğlu Osman'ın doğumunda eşini kaybeden Kemal, çocukları anneannesiyle bırakıp Türkiye'ye döndü. Türkiye'de kalemiyle ciddi muhalif olan Ali Kemal Bey, acıklı bir sonla hayata veda etti. Cesedi de apar topar kaldırılarak bilinmeyen bir yerde toprağa verildi.

Ali Kemal, 1889 yılında İstanbul Süleymaniye'de doğdu. Asıl ismi Ali Rızâ'dır. Babası çalışkan, dindar bir kimse olan aile hayatına, saltanata bağlılığıyla tanınan Mumcular kâhyası Çankırılı Balmumcu Ahmed Efendi'dir.

Ali Kemal, mahalle mektebinden sonra Kaptanpaşa Rüştiyesine devam etti. Okul, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sebebiyle kapatıldı. Bunun üzerine Ali Kemal, ertesi yıl Gülhane Askerî Rüştiyesine girdiyse de yaramazlığı yüzünden bir süre sonra kovuldu. Daha sonra Süleymaniye Camii'nde cami derslerine başladı. Burada Tuhfe-i Vehbî ile Gülistân'ı ezberledi.

Komşularından mâbeyinci İzzet Bey'in tavsiyesi ve annesinin ısrarıyla Mekteb-i Mülkiyye'ye girdi. Burada Ahmet Mithat Efendi ve bilhassa Muallim Naci'nin tesirinde kalarak ilk şiirlerini yazdı. Yine bu sırada Muallim Nâci'nin çevresinde oluşan gruba yakınlık duyan Ali Kemal, 1886 yılında mektepteki arkadaşlarıyla Gülşen adlı bir dergi çıkararak ilk şiir ve yazılarını burada yayımlamaya başladı.

Bu dergide biraz gençlik hevesi, biraz da şöhret kazanmak arzusuyla Menemenlizâde Tâhir ve Hoca Hayret gibi devrin önde gelen şair ve âlimleriyle münakaşalara girdi. İlk yazılarında Ali Kemal adını kullandığından daha sonra bu isimle tanındı.

Mülkiye tahsili ve buradaki hocaların tesiriyle Muallim Nâci tarzındaki şiir ve edebiyat anlayışı zamanla değişikliğe uğrayarak daha çok siyasî ve sosyal meselelerle ilgilenmeye başladı. Mülkiye'deki hocaları arasında özellikle Mizancı Murad'ın kendisini derinden ve esaslı bir şekilde etkilediği anlaşılmaktadır.

Daha iyi Fransızca öğrenmek için çareler arayarak bazı teşebbüslerden sonra Uşşâkīzâde Süleyman Bey'le Fransa'ya gitti. Bir taraftan Fransızcasını ilerletirken diğer taraftan da Paris'te bulunan değişik gruplara bağlı Türklerle temas kurdu. Bir müddet Paris ile Cenevre arasında gidip geldi, ancak sonunda Cenevre'de karar kıldı. Burada Gros'un derslerine devam etti.

Dokuz ay kadar kaldığı Avrupa'da gördüklerini uygulamak düşüncesiyle Mülkiye'deki arkadaşlarıyla İstanbul'da bir öğrenci derneği kurdu. Fakat derneğin dördüncü toplantısında yakalanarak tevkif edildiyse de ceza almadan kurtuldu.

Arkadaşı Abdülhalim Memduh ile gizli bir cemiyet kurmaya kalkıştıkları için bir ihbar sonucu tevkif edildi. Dokuz ay süren tutukluluktan sonra affedilerek birer münasip memuriyetle sürgüne gönderildiler. Ali Kemal, yanına annesiyle kız kardeşini alarak 1889 yılında memur edildiği Halep'e gitti. Burada bulunduğu sırada vilâyetteki yenilik taraftarı bazı memurlarla vali Ârif Paşa'ya karşı bir grup oluşturdu.

Aynı zamanda idadide tarih ve edebiyat hocalığı yaptı, görevinde başarı göstererek maarif müdürü Tosun Paşazâde Tevfik Bey'in takdir ve dostluğunu kazandı. Bu arada eski Halep mebusu Şeyh Beşir Gaza'dan Arapça, hadis ve tefsir okudu. Maarif Nezareti'nin okul kitapları için açtığı yarışmada İlm-i Ahlâk adlı eseri birincilik kazandı, fakat kendisinin bir sürgün olduğu öğrenilince mükâfat yerine idadideki görevinden azledildi.

Çeşitli memuriyetlerle Halep ve civarını gezdikten sonra izin almadan İstanbul'a döndü. Sürülmesi için tekrar karar çıktığını öğrenince 1895 senesinde bu sefer Paris'e kaçtı. Burada bir taraftan İkdam gazetesinin muhabirliğini yaparken diğer taraftan da yarım kalan tahsilini tamamladı ve Siyasal Bilgiler Okulu'ndan (École Libre des Sciénces Politiques) diploma aldı.

"İkdam'ın Paris Muhabiri" adıyla "Paris Musahabeleri" başlığı altında her hafta İkdam'a gönderdiği yazıları ile Türk okuyucusuna Batı dünyasını, buradaki sanat ve edebiyat anlayışı ile faaliyetlerini tanıtmaya çalıştı. Yazılarında Edebiyât-ı Cedîde'ye çeşitli tarizlerde bulunması üzerine Hüseyin Cahit tarafından Servet-i Fünûn'da tenkit edildi ve mektuplarında ele aldığı bazı konuların Figaro'dan aktarma olduğu ortaya çıkarıldı. Böylece ikisi arasında daha sonra da devam edecek şiddetli bir çatışma başlamış oldu.

Bu arada Paris'teki Jön Türkler'le tanıştı ve Mizancı Murad'ın gelmesiyle yeni bir şekil kazanan Jön Türk hareketinin içinde yer aldı. Jön Türk hareketini bir bütün olarak yürütüp kontrol etmek maksadıyla kurulan "Hey'et-i Teftiş ve İcrâ"nın neşriyat komitesi üyesi oldu. Ancak Murad Bey'in, Ahmed Rızâ ve etrafındakilerle ihtilâfa düşmesi üzerine Sultan Abdülhamid ile anlaşarak İstanbul'a gelmesinden sonra Jön Türkler'den ayrıldı ve bütünüyle onların aleyhine döndü.

Nitekim bu anlaşmazlık daha sonraki yıllarda gittikçe artarak sonunda düşmanlığa dönüşmüş, hatta İttihat ve Terakkî Cemiyeti'ni Jön Türkler'in, Kuvâ-yi Milliye'yi de İttihat ve Terakkî'nin devamı saydığından hepsine karşı şiddetle menfi bir tutum takip etmiştir.

1908 yılında hükümetin izniyle Meşrutiyet'in ilânından kısa bir süre önce Paris üzerinden İstanbul'a döndü ve böylece yirmi yıllık sürgün hayatı sona erdi. İstanbul'da bir taraftan İkdam gazetesinin başmuharrirliğini yaparken diğer taraftan da Mekteb-i Mülkiyye'de siyasî tarih, Dârülfünun'da Osmanlı tarihi okutmaya başladı. Yeni kurulan Ahrar Partisi üyesi olarak İkdam'daki yazılarıyla İttihat ve Terakkî Cemiyeti ile hükümetlerinin aleyhinde bulunan ve hatalarını cesaretle tenkit eden Ali Kemal, bu sebeple gazetesi Tanin'i ve kalemini ittihatçıların emrine veren Hüseyin Cahit'le tekrar çatıştı.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN