Arama

Prof. Uğur Derman
Mart 3, 2022
Ahmed Aydın Bolak için - 1
Sesli dinlemek için tıklayınız.

2004 yılı Temmuz'unun son haftası, fıtratı îtibâriyle benzeri az bulunur bir âbide şahsiyeti aramızdan çekip aldı. Kaybedilenin arkasından, o teessürle söylenilen şu beyit hatırıma geliverdi:

Nerde bir ehl-i kerem görse yaşatmaz rûz-gâr
Yeryüzünde şimdi bir âdem mi var, âdem gibi!

Bahsimize konu olan "adam gibi adam" Ahmed Aydın Bolak'dı (Resim 1). Yaradan'ın ona bahş etdiği özellikler ve güzelliklerin yanı sıra kendi gayretiyle kazandıkları da çokdu. Hâsılı vehbî ve kesbî olarak fevkalâde meziyetleri bulunan bir insandı.

Yetişme şartları îtibâriyle Cumhûriyet çocuğu olan Aydın Bey, gelişmeye ve ilerlemeye açık olduğu nisbetde mâzîsine de bağlıydı. Bunda babası Mehmed Vehbi Bolak Bey'in (1882-1958) çok dahli vardır (Resim 2). Osmanlı devrinde Mülkiye'yi bitirdikden sonra birçok resmî ve idârî vazîfelerde bulunan Vehbi Bey, son iki Osmanlı Meclisi'nde Karesi meb'usluğuna seçilmişdi. Ankara Hükûmeti kurulduktan sonra da, Birinci ve İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (1920-1927) yine Karesi meb'usluğunu sürdüren Vehbi Bey, Kasım 1921'den îtibâren bir yıl müddetle maârif vekîli olarak hizmet etmiş, dâhiliye ve mâliye vekilliklerine de -gerektiğinde- vekâlet etmişdi.

Aydın Bolak, Vehbi Bey'in dört oğlunun üçüncüsüdür; bunlar içinde sûretiyle ve sîretiyle babasına bu kadar benzeyen başkası yokdur. 13 Ağustos 1925 günü Balıkesir'de dünyaya gelen oğluna bir Osmanlı münevveri sıfatıyla ve herhalde kendi aydınlığını görmek ümidiyle Ahmed Aydın adını veren Vehbi Bey, çocukluğundan îtibâren onu kendi çevresinden ayırmamış; husûsiyle Balıkesirli müfessir Hasan Basri Çantay (Resim 3 1887-1964), küçük Aydın'ın yetişmesinde ve Osmanlı kültürüyle hem-hâl olmasında büyük gayret göstermişdir.

Ankara'daki teşriî vazîfesi 1927'de hitâma erdikden sonra memleketine dönen Vehbi Bey, 1932'deki Menemen vak'asıyla alâkalıymış gibi gösterilerek beş yıl için İstanbul'da ikāmete mecbûr edilince bu hâl en çok henüz yedi yaşını süren Aydın'a yaramış, aralarında Abdülaziz Mecdi Tolun (1865-1941), Ahmed Naîm (1870-1934), Elmalılı Hamdi Yazır (1878-1942) gibi zevâtın da bulunduğu birçok mûteber şahsiyeti tanımak ve dinlemek sûretiyle körpe dimağını -yaşına göre- çalıştırmışdır.

1943'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydını yaptıran genç Aydın, buradaki hocaları arasında en ziyâde Ebu'l- Ûlâ Mardin Bey'in (1879-1957) derslerinden nasîb almış (Resim 4), ondan hakîkî hukuk Türkçesini öğrendikden başka Salı sabahları saat 8'de –program dışı olarak okutduğu- "Ferâiz ve İntikāl" (İslâm Mîras Hukûku) derslerinin tâkibcisi olmuşdur. Hocasının Osmanlı Türkçesiyle konuşmasına dâir bir hâtırasını Aydın Bey'den dinlemişdim: "O zamanlar imtihan şifâhî (sözlü) olarak yapılırdı. Talebenin biri, cevablarını Ebulûlâ Bey'in tekellümünü taklîd ederek vermeğe başlayınca, hocamız haklı olarak sinirlendi ve kendisini fakültenin Haysiyet Dîvânı'na (Disiplin Kurulu) sevk edeceğini bildirdi. Birkaç gün sonra netîceler îlân edildiğinde iyi bir notla imtihânı geçdiğini öğrenen arkadaşımız, Ebulûlâ Bey'e gidip, hakîkaten onu taklîd etdiği halde başarılı bulunuşuna şaşırdığını af dileyerek belirtince Hocamız: 'Nûr-ı aynım, ben sizi hukuk ilminden imtihân etdim, muvaffak oldunuz. Seciyeniz husûsunu ise Haysiyet Dîvânı'na havâle ediyorum' diyerek ona gerekli cevabı verdi".

1947 yılında mezun olan genç Bolak, tahsil hayatı boyunca gelenekli Türk san'atlarını tâkîb etmiş, zaman zaman Güzel San'atlar Akademisi'ne misâfir olmuş, bilhassa hünerli İstanbul tesbihçilerinin îmâli olan zarîf tesbihlerden koleksiyon oluşturmağa başlamışdır. Akademi'ye fırsat buldukça gidişlerinin tesiriyle -ilerleyen yaşlarında bile- boş kaldıkça veya muhâtabıyla konuşmasını sürdürürken kamışkalemle ta'lîk harflerini amatörce yazmağa, rûmî veyâ hatâyî motiflerini çizmeğe devam ederdi.

Tahsîlinden sonra maiyyet memurluğu, kaymakam vekilliği, kaymakamlık gibi vazîfelerde bulunan Bolak, tek parti devrinin baskılarına direnmesini bilmişdir. Sıkıntılı günlerinde, babası kendisini o hâliyle, rûyâda görünce oğluna gönderdiği mektubda şunu yazmışdır (Resim 5): "Vehbi, dünya işi için merak edersen, sulbümden geldiğine şübhe ederim". Aydın Bey, çerçeveletip başucuna astığı bu mektub sâyesinde, hayatının son günlerinde bile sabırla dayanma gücünü taşımışdır.

Adana'nın Kadirli kazāsındaki Kaymakamlığı esnâsında toprak ağalarıyla savaşını sürdüren Bolak, Yaşar Kemal'i (1923-2015) halkın linçinden kurtardığı için, onun Teneke isimli romanında "Kaymakam Fikret" adıyla yer almışdır. Bolak'ı saflarına çekmeğe çalışan Doğan Avcıoğlu, ondan yüz bulamayınca, sâhibi olduğu Yön dergisinde "Teneke'nin kaymakamı, teneke çıktı!" diyerek hedefine almışsa da, bu, bir işe yaramamışdır.

(Devâmı önümüzdeki haftaya…)

Prof. Uğur Derman

Resim 1: Ahmed Aydın Bolak (1925-2004)

Resim 2: Aydın Bey'in pederi Mehmed Vehbi Bolak.

Resim 3: Hasan Basri Çantay.

Resim 4: Aydın Bey'in fakültedeki hocalarından Ebu'l-Ûlâ Mardin.

Resim 5: Vehbi Bey'in oğlu Aydın'a yazdığı mektub.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN