Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Kasım 25, 2022
Tasavvuf erbabının şükür anlayışı

Şükür gibi, kalp ve gönülle ciddi anlamda bağı olan bir konuda tasavvuf erbabının görüşlerinin önemli olduğunu söyleyebiliriz. Onların konuya dair duygu ve düşüncelerine yer vererek sözlerimizi tamamlamak istiyoruz. Konuya Tasavvuf tarihinin önemli simalarından biri olan Kuşeyrî ile başlamak arzusundayız…

Kuşeyrî, tasavvufun önde gelenlerinin şükrü, "derin bir saygıyla, nimet sahibinin iyiliğini anmak" diye tarif ettiklerini belirtir. Ona göre gözün şükrü başkalarında görülen kusuru örtmekle yerine getirilir; kulağın şükrü ise başkaları hakkında duyulan kusurları ifşa etmemekle… Yine Kuşeyrî, Allah Teâlâ'nın Esmâül-Hüsnâ'sından biri olan "eş-Şekûr" isminin, "az bir amele bol bol sevap veren" anlamını taşıdığını söyler…

Bu bağlamda, bazı sûfîlerin ayetlerde geçen "şâkir" ve "şekûr" isimlerine dair görüşlerini de ele almak uygun olacaktır diye düşünüyoruz.

Sufilerden bir kısmı, insanlar için kullanıldığında şâkir kelimesinin "varlığa şükreden" anlamında; şekûr kelimesinin ise "yokluğa şükreden" anlamında olduğu kanaatindedirler. Yine onlardan bazıları şâkir kelimesinin, "verildiğinde şükreden", şekûrun ise "verilmediğinde şükreden" anlamında olduğunu düşünmektedirler.

Tasavvuf erbabının farklı düşüncelere sahip oldukları konulardan biri de nimete şükrün mü, yokluğa sabrın mı üstün olduğu hususudur. Konuya dair görüşlere yer vermek isteriz şimdi de.

Şükür mü üstündür, yoksa sabır mı?

Kendisine şükrün mü yoksa sabrın mı daha üstün olduğunu soranlara, ünlü mutasavvıf Cüneyd-i Bağdâdî, "Ne zenginin övülmesi varlıklı oluşundan ne de fakirin övülmesi yoksulluğundan dolayıdır; bunların değeri şartlarının yerine getirilmesine bağlıdır" cevabını vermiştir. Ona göre "Yemek yiyip şükreden, oruç tutup sabreden gibidir" meâlindeki hadis de işte bu gerçeğe işaret etmektedir.

Görüşleri, tasavvuf erbabının dikkatini çeken ve sufiler için önemli bir şahsiyet olarak kabul edilen İmam Gazzâlî, şükür ile birlikte ele aldığı sabır konularında şöyle bir açıklamada bulunmaktadır. "Kişiyi itaate ve hayırlı işlere yönelten şükür, sabırdan daha üstündür ve böyle bir şükür, sabrı da ihtiva eder." Çünkü nimetleri kötü yolda kullanmaktan sakınıp hayır yolunda kullanmanın zorluğuna katlanmak da bir sabırdır. Buna karşılık sabreden bir fakir, malını faydasız işlerde harcayan bir zenginden daha üstündür. Her iki durumda da önemli olan sabır veya şükür sayılan davranışların görünüşü değil bunların içini dolduran mânevî ve ahlâkî özdür. Yine bilinen bir gerçek şudur ki, varlık sahibi bir kimsenin günah işlemeyip sabretmesi, yokluk içinde olan kişinin haramlara karşı sabrından daha zor bir iştir.

Şükür ve nankörlük konularında Gazzâlî'nin dikkat çekici görüşleri

Gazzâlî'nin, İslam dünyasında en çok okunan eserlerden biri olan "İhyâu Ulûmi'd-Din" adlı 40 bölümlük eserinin 32. bölümünü "sabır ve şükür" kavramlarına ayırdığı görülmektedir. Bu sayfalarda ilgi çekici yorumlarda bulunan Gazzâlî, "Şükrederseniz size daha fazlasını veririm" meâlindeki âyeti (bkz. İbrâhîm, 7) zikrettikten sonra, başka âyetlerin de desteklediği anlam ile ayetteki "daha fazla"dan maksadın "zenginlik, duaya icâbet, bağışlama ve tövbelerin kabulü" olduğunu söylemektedir. Ayrıca Yûnus sûresinin 10. âyetiyle Zümer sûresinin 74. âyetlerine dayanarak, "cennete gireceklerin ilk sözlerinin Allah'a hamd ve şükür olacağını" ifade etmektedir.

Yine Gazzâlî'ye göre şükür, tasavvuf erbabı nezdinde sâliklerin (Hak rızasına talip olan yolcuların) makamlarından biridir ve şükür, ilim, hal ve amelden oluşur. İlim hali, hal ise ameli doğurur. İlim, nimetin nimet sahibinden olduğunu bilmek, hal ise Allah'ın ihsanından doğan sevinçtir; amel de nimet sahibinin istediğini yapmaktır. O, amelin kalp, organlar ve dille ilgili yönlerinin bulunduğunu, şükrün anlamını kavrayabilmek için bu üç yönün açıklığa kavuşturulması gerektiğini söylemektedir…

Gazzâlî, varlıklar dünyasındaki sayısız nimetleri inceleyip bunlardan dolayı ne kadar çok şükredilmesi gerektiğine ve bu açıdan şükrün çeşitlerine dair yaptığı geniş açıklamaların ardından "şükür" kavramının çeşitlerine dair şu detay bilgileri paylaşır bizlerle… Ona göre bir kulun, Allah'ın nimetlerinin kendisine peş peşe gelmesinden dolayı bu kadarına lâyık olmadığı için mahcubiyet duyması şükürdür… Bu nimetlere şükretmekten âciz olduğunu itiraf etmesi, şükrünün azlığından yakınması da şükürdür… Yine şükredebilmeyi Allah'ın kendisine lütuf olarak verdiği nimetlerinden biri olarak bilmesi de şükürdür… Nihayet çeşitli nimetlere nâil olan kişinin, bundan dolayı kibre ve gurura kapılmaması da bir şükür ifadesi olduğu gibi, nimetlere ulaşmasına vesile olanlara teşekkür etmesi, nimete vesilesi olanların huzurunda edebini koruması ve aşırı talepkâr davranmaması da şükür çeşitlerinden biridir….

Onun görüşlerine dair şu sözler de dikkat çekicidir: "Gerçek manada şükür, Allah'ın verdiği nimeti O'nun hoşnut olacağı şekilde, nankörlük ise razı olmadığı yollarda harcamaktır." Yine Gazzâlî, "bir nimeti yaratılış gayesinin dışında ve ilâhî iradeye aykırı olarak kullanan kimsenin Allah'ın nimetine karşı nankörlük etmiş sayılacağını" belirtir. Buna göre, "bir ağacın dalını gereksiz yere kesen kimse dahi bir canlıya kıydığı ve insanların faydalanması için yaratılan nesneye zarar verdiği için nimete nankörlük etmiş sayılır."

Gazzâli'nin dikkat çektiği yerden devam ederek konuyu tamamlamak istiyoruz. Acaba şükürsüzlük, bir diğer ifadeyle nankörlük, nasıl bir sonuç doğurur?...

Şükürsüzlüğün cezası var mıdır?

Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın lütfuyla sunulan ilâhî nimetler karşısında nankörce davranmanın açlık ve güven ortamının bozulması gibi dünyevî sıkıntılara sebep olacağı belirtilmektedir. Bunlardan birinde şöyle buyurulmaktadır:

"Allah ibret için bir ülkeyi örnek veriyor: Bu ülkenin halkı emniyet ve huzur içinde yaşıyor; rızıkları her taraftan bol bol geliyordu. Sonra bunlar Allah'ın nimetlerine nankörlük edince, Allah da yaptıklarına karşılık onlara bütün benliklerini saran bir açlığı ve korkuyu tattırdı." (Nahl, 112)

Diğerinde ise şöyle: "Nankörlükleri ve peygamberleri yalanlamaları yüzünden onları işte böyle cezalandırdık. Biz zâten çokça nankörlük eden inkârcılardan başkasını cezalandırmayız." (Sebe', 17)

Bu iki ayet, sınavlarla dolu geçen dünya hayatında sahip olunan nimetlere, gereği gibi şükretmenin önemli bir fazilet ve erdemli davranış özelliği olması yanında, şükürsüzlük ve ardından gelen nankörlüğün ise mutlaka ilahi bir cezaya muhatap olmanın sebebi olduğunu da ortaya koymaktadır. Ve bu iki ayet, aynı zamanda bu çağda yaşadığımız salgınların, açlık ve susuzluğun, kıtlık ve kuraklığın sebepleri üzerinde dikkatle ve ibretler alarak düşünmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır…

Cuma gününün feyiz ve bereketi üzerinize olsun efendim…

Mehmet Emin Ay

Not: Birkaç gün önce Rahmet-i Rahman'a uğurladığımız siyer ve hadis âlimi merhum Prof. Dr. Raşit KÜÇÜK hocamıza Yüce Rabbimizden gani gani rahmetler diliyor, mekânını cennet, makamını Firdevs kılmasını niyaz ediyoruz. Yine yaşanan deprem âfetinde hayatını kaybeden vatandaşımıza rahmet, yaralananlara şifalar diliyoruz. Cenab-ı Hakk'ın, ülkemizi her türlü âfet ve musibetlerden korumasını yine O'ndan niyaz ve temenni ediyoruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN