Arama

Erhan Afyoncu
Eylül 9, 2018
Kanuni'nin ölümü 42 gün gizlendi

Kanunî Sultan Süleyman, 1566'da ihtiyarlığına bakmadan Avusturya'ya karşı sefere çıkmaya karar vermişti.
Kanunî, sefere çıkmadan önce Eyüp Sultan'ı ve atalarının türbelerini ziyaret etti. Gittiği türbelerde fakirlere büyük miktarlarda sadaka dağıttı. 29 Nisan 1566'da büyük bir merasimle padişah ve devlet ileri gelenleri İstanbul'dan yola çıktılar.

SON SEFER

Padişah beyaz elbiseleriyle at üzerinde muhteşem maiyeti eşliğinde İstanbul'dan ayrılmıştı. Devrin tarihçileri padişahın beyaz sakallı ve beyaz elbiseli hâlinin nurdan bir minareye benzediğini söylerler.
Kanunî, sefere çıkmıştı ama at üzerinde gidecek gücü yoktu. Tekrar yola çıkıldığında rahatsızlığı artınca Sokollu Mehmed Paşa'nın yardımı ile arabaya geçti. Sigetvar'a kadar araba ile giden Kanunî Sultan Süleyman, şehir merkezlerine gelindiğinde padişahlığın şanını ayağa düşürmemek için bütün rahatsızlığına rağmen ata binmişti.
Belgrad'a gelinince durum değerlendirmesi yapıldı. Sefere çıkılırken asıl niyet Eğri Kalesi'nin fethiyken serhatlerden gelen bilgiler Sigetvar'ın Osmanlı topraklarına büyük zarar verdiği yönündeydi. Bunun üzerine ordu Sigetvar'a yöneldi. Sigetvar ele geçirilmesi çok zor bir kale zinciriydi.
Etrafı su kanallarıyla çevrili, birbiriyle bağlantılı dört kaleden oluşuyordu.
Sigetvar'a gelindiğinde askere moral vermek için ata binen Kanunî, atından inip çadırına yürüyerek gitti.
7 Ağustos 1566'da Sigetvar muhasarası başladı. Hastalığından dolayı dışarıya çıkamayan sultan kuşatmayı çadırından takip ediyordu.
İhtiyar padişahın hastalığı iyice artmıştı, ancak kale de bir türlü alınamıyordu.
Kanunî kuşatmanın uzaması üzerine "Bu kale benim yüreğimi yaktı. Dilerim hakdan ateşlere yana" dedi. Bir süre sonra ilk olarak eski Sigetvar denilen yer fethedildi.
Burada dayanamayan Avusturyalılar şehri ateşe vererek asıl kaleye çekildiler.
Osmanlı topçuları tarafından bu kale de dövülmeye başlandı.
Ancak hiçbir şey dirayetli bir komutan olan Nicolas Zriny'i yıldırmıyordu.
Sokollu Mehmed Paşa, kalenin bir an önce fethedilmesi için büyük çaba gösteriyordu. Bazı geceler, siperlerde askerlerle beraber yatıyordu.
Bir defasında ölümden kıl payı kurtuldu.
Kuşatmanın son günlerinde padişahın hastalığı iyice arttı. Asker arasında şayialar dalga dalga yayılmaktaydı.
5 Eylül günü surlara tırmanan bir Türk fedaisinin yerleştirdiği bomba surlarda büyük bir gedik açtı.
Osmanlı askerleri gedikten içeri girmeye başlayınca müdafaa imkânının kalmadığını gören kale komutanı Zriny iç kaleye çekildi.

GİZLENEN ÖLÜM
​Sigetvar tamamen düşmek üzere iken 6/7 Eylül gecesi "Muhteşem Süleyman" vefat etti. Sigetvar kuşatmasında ise sona gelinmişti. Böyle bir durumda padişahın ölümünün asker arasında duyulması bir aylık çabayı boşa çıkarabilirdi. Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa, padişahın ölümünden haberdar olanlara bunun bir sır olarak saklanmasını ve gerekenlerin yapıldıktan sonra padişahın yattığı yerin altına gömülmesini emretti. Kanunî'nin cesedi, iç organları çıkarıldıktan sonra, misk ve anber kokuları sürülüp, gizlice cenaze namazı kılındıktan sonra tahtın altına geçici olarak defnedildi. Bir adam da padişahın yatağına hasta gibi yatırıldı.
Veziriazamın teşvikleriyle son hücum hazırlıkları yapıldı. Huruç hareketini püskürten Osmanlı askerleri kısa sürede Sigetvar'ın direnen son noktası olan iç kaleyi de ele geçirdiler. Böylece 7 Eylül'de Sigetvar tamamen fethedilmişti.
Veziriazam, bu arada kalenin fethi bahanesiyle Kütahya Sancakbeyi ve tahtın tek varisi olan Şehzâde Selim'e babasının öldüğünü bildiren bir mektup göndererek, onu orduya çağırdı.
Şehzâde Selim'in orduya yetişmesi için Sigetvar çevresinde zaman geçirdi.
İkinci Selim'in Rumeli'ye geçtiği haber alınınca veziriazam orduyu Belgrad'a doğru hareket ettirmişti.
Kaleye yaklaşınca, hafızlar Ku'ran okumaya başladı. Durumu anlayan padişahın yakın çevresindeki görevliler başlarına siyah sarıklar giydiler.
Haber dalga dalga yayıldı. Bütün ordu ağlayıp, dövünüyordu. Öyle bir an oldu ki, asker yürümeyi bıraktı.
"Hay Sultan Süleyman Han" diye feryada başladı. Bunun üzerine Sokollu Mehmed Paşa, askerlerin yanına gidip. "Kardeşler, yoldaşlar niçin yürümezsiniz. Bunca yıllık İslâm padişahını Ku'ran ile uğurlayalım.
Gaza ile Macaristan'ı İslâm ülkesi yaptı. Hepimizi ihsanlarıyla besledi. Karşılığı bu mudur ki, cesedini başımız üstünde götürmeyelim.
Oğlu Sultan Selim Han padişahımız 17 gündür Belgrad'da sizi bekler. Merhum padişahımız bütün bahşiş ve zamlarınızı ona vasiyet etti.
Hafızlar durmayın acımızın devası Ku'ran'dır" diyerek askeri sakinleştirdi.

ÜÇ DEFA CENAZE NAMAZI KILINDI
İkinci Selim, siyah kaftanla şehadeti tam 42 gün gizlenen babasının cenazesini karşıladı. Kanunî'nin cenazesinin bulunduğu araba önünde dualar edildi. Kanunî'nin tabutu musalla taşına kondu ve burada ikinci defa padişahın cenaze namazı kılındı. Daha sonra Kanunî'nin cenazesi ordudan ayrı bir kafile ile İstanbul'a doğru yola çıkarıldı ve yol boyunca durumu öğrenen halkın ağlamaları ve dualarıyla karşılandı.
İstanbul'a geldikten sonra Kanunî Sultan Süleyman'ın cenazesi, İstanbul'da Şeyhülislâm Ebussuud Efendi tarafından üçüncü defa cenaze namazı kıldırıldıktan sonra Süleymaniye Camii'ndeki türbesinin inşa edilmesi düşünülen yere götürüldü.
Türbe henüz yapılmadığı için mezarın üzerine bir çadır kurulmuştu. Kanunî, Mimar Sinan'ın nezaretinde hazırlanan mezarına gömüldü. Böylece bir devir kapanmıştı.

KANUNİ'NİN ÖZELLİKLERİ
Kanunî Sultan Süleyman öldüğünde 72 yaşındaydı. Tahta çıkalı 46 yıl olmuştu. En uzun süreyle hükümdarlık yapmış Osmanlı padişahıydı. Kanunî dönemi o kadar ihtişamlıydı ki 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun içine girdiği buhranlı yıllarda, Islahat layihası kaleme alanlar Kanunî dönemini dönülmesi gereken "Altın Çağ" olarak göstermişlerdi. Kanunî, yuvarlak çehreli, elâ gözlü, arası açık kaşlı, doğan burunlu ve uzun boylu idi. Âlim ve şairlerle sohbetten hoşlanırdı. Şehzâdeliğinde öğrendiği kuyumculukta mahir bir sanatkârdı. Muhibbî mahlasıyla şiirler yazardı. İyi kılıç kullanır ve avlanmaktan hoşlanırdı. Arapça, Farsça ve bazı Slav dilleri ile Tatar lehçesini bildiği söylenir. I. Süleyman'la birlikte kullanılan "Kanunî" sıfatı onun kendisi için takındığı veya devrinin yazarları tarafından ona verilmiş bir ünvan değildir. I. Süleyman kendi döneminin Avrupalı yazarları tarafından "Muhteşem", "Büyük Türk" gibi lakaplarla anılıyordu. Feridun Emecen'in tespitine göre "Kanunî" ünvanını, XVIII. yüzyılda Osmanlı tarihine dair bir eser kaleme alan Dimitri Kantemir kullanmıştı. Kantemir, onun kanun yapıcılığı üzerinde durarak bu vasfını ona lakap olarak verdi. Daha sonraki dönemin yazarları da bunu benimseyerek, I. Süleyman'ı "Kanunî" diye zikrettiler.

Erhan Afyoncu

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN