Arama

Prof. Uğur Derman
Ekim 12, 2017
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Hat san'atı'nın büyük isimleri - 6

Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nin deposunda saklanan bir kabir kitâbesini her gidişimde sanki yeni görüyormuşçasına okurum: "Hüve'l-Hayyü'l-Bâkî " (Ölümsüz ve daîmî kalacak "O" dur). "Allahü Sübhānehû ve Teâlâ, Hattat Suyolcuzâde Mustafa Efendi kuluna ve bilcümle mü'minîn ve mü'minâta rahmet eyleye. Bihürmeti'l-Fâtiha. Sene 1097/1686".


Resim 1: Suyolcuzâde'nin Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde saklanan celî sülüs kabir kitâbesi.

Bu kitâbe, bana kimin tarafından söylenildiğini bilmediğim bir kıt'ayı hatırlatır:

"Namını hayr ile andırmağa eyle himmet,

Âleme geldiğine, bir taşı terk etme delîl.

Taşı da, nakşını da mahv eder eyyâm ammâ,

Ebedî, elsinede dâir olur zikr-i cemîl".

(Nâmının hayırla anılmasına çalış; dünyaya gelişine delîl olarak, bir taş bırakıp gitme. Geçen günler taşı da, üstündeki nakışları da mahveder. Fakat güzel nâm ebediyyen dillerde dolaşır).

Hattat Suyolcuzâde de âleme gelişine delîl olarak sadece bir taş bırakanlardan değil… Şâyed bu taş vaktiyle Eyûb Sultan'ın hamam arkasındaki bayırında, bugün artık yeri bilinmeyen mezarının üstünde ikiye parçalanıp da, muhâfazası için Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'ne getirilmeseydi, biz onu hatırlamayacak mıydık? Hüsn-i hattın eski ustalarından olan merhum, verdiği eserlerle ve yetiştirdiği talebeyle hat tarihimizdeki müstesnâ yerini çokdan almışdır.

San'atkârımız takrîben 1619 tarihinde dünyaya geldi. Eyûb Sultan semtinde doğduğu için "Eyyûbî ", Suyolcu Ömer Ağa'nın oğlu olduğu için de "Suyolcuzâde" lakabıyle mârufdur. Önceleri "Dede" ismiyle anılan -hüviyeti bizce mechul- bir hattatdan ders alırken, onun vefatıyla devrinin meşhur üstadı Büyük Derviş Ali'ye (ö. 1673) devama başlar. Aklâm-ı sitte'den icâzet aldıktan sonra ömrü boyunca yazı yazmak ve öğretmekle meşgul olur. Onun yaşadığı Sultan IV. Mehmed devrinde, matbaa henüz bize girmediği için, bir hattata düşen vazîfeleri tasavvur buyrunuz.

Osmanlılar'da yazı san'atının menşei sayabileceğimiz Şeyh Hamdullah'dan (1429-1520) îtibâren, Şükrullah Halîfe (ö.1543'den sonra), Şükrullahzâde Pîr Mehmed (ö.1580), Hasan-ı Üsküdarî (ö.1614), Halid Erzurumî (ö.1631), Derviş Ali sırasıyla kendisine kadar gelen yazı üslûbunda Suyolcuzâde Mustafa Efendi, bu zincirin son halkası olmuştur. Zîra, onun yetiştirdiği Hâfız Osman Efendi'yle (1642-1698) yeni bir çığır açılacaktır.

Kendisinden icâzet alan 30'u aşkın talebesi tesbît edilebilmişdir. Bunlar arasında en mühimleri, meşhur Hâfız Osman (1642-1698), Hocazâde (Karakız) Mehmed (ö.1695), Ömer b. İsmail (Kastamonulu, 1625-1686) ve Câbizâde Abdullah (ö.1736) efendilerdir.

Hâfız Osman, oturduğu Haseki'den Eyûb Sultan'a kadar altı-yedi km.lik yolu yürüyerek gider ve Suyolcuzâde'den yazı meşkedermiş. Hattâ, karlı bir kış günü -fakirliğinden dolayı- derse yalın ayak geldiği söylenir. Bu alâkası, hocasının kendisine olan râbıtasını artırmışdır. Eskiden çıraklar, şimdikilerin aksine, ustalarının hayır duâsını almaya çok gayret ederler ve san'atlarında böylelikle ilerleyeceklerine inanırlardı. Seneler geçip de, Hâfız Osman meşhur bir üstâd olduktan sonra, hocasının da bulunduğu bir meclisde, Sadrâzam Fâzıl Ahmed Paşa'nın (1635-1676) yazıyı kimden öğrendiğini sorması üzerine, Suyolcuzâde'yi göstererek: "Efendi Hazretleri'nden mezunum" der. Bu söz, hocasını pek mütehassis eder ve dışarı çıkınca, gözleri yaşlı olarak onu alnından öper.

Üstâd Necmeddin Okyay (1883-1976) Suyolcuzâde'ye âid sülüs-nesih bir kıt'ayı meşhur Hattat Sâmi Efendi'ye (1838-1912) gösterdiği zaman, Üstâd der ki: "Benim îtikādımca, Hâfız Osman, Suyolcuzâde'ye mülâkî oldukdan sonra, Hâfız Osman olmuşdur".

Müstakîmzâde Sa'deddin Efendi, Tuhfe-i Hattâtîn'de, Suyolcuzâde'den bahsederken (s. 536) kendisinin Kādirî tarikatine mensûb olduğunu, Ömrünün sonlarında, Devlet-i Aliyye ile sefere memur edildiğini, yazıyor; fakat hangi tarafa olduğunu bilmiyoruz. Bunun 1683 yılındaki Viyana muhâsarası olması akla yakın gelir. San'atkârımız, 1686 yılında, hayatını geçirdiği Eyüb'de vefat ederek yine oraya defnedilmişdir. Yukarda da bahsettiğim kabir kitâbesini, torunu Suyolcuzâde Mehmed Necîb Efendi (ö.1758) kendisinin yazdığını, Devhatü'l-küttâb isimli hattatlara dâir kitabında (s. 73) kaydeder. Mehmed Necîb Efendi, dedesinin talebesi ve damadı olan Kastamonulu Hattat Ömer Efendi'nin oğludur.

Suyolcuzâde Mustafa Efendi'nin elli kadar Kur'ân-ı Kerîm, yüz kadar En'âm-ı Şerîf ve sâir eserler yazdığı kaynaklarda nakledilmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'leri Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi-Y.761; Türk ve İslam Eserleri Müzesi-83; Mektebetü'l-Mesâhif/Medine-27; Süleymaniye Kütüphânesi-Hamidiye-10 ve Chester Beatty Kütüphânesi/Dublin-Is.1526'dadır. Husûsi koleksiyonlarda da daha ziyâde kıt'a ve murakkaalarına rastlanıyor.


Resim 2: Suyolcuzâde'nin nesih hattıyla bir mushafından iki ara sahife.


Resim 3: Suyolcuzâde'nin sülüs-nesih bir kıt'ası.


Resim 4: Suyolcuzâde'nin nesih kıt'ası.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN