Arama

Prof. Dr. Murat Şimşek
Mayıs 28, 2019
Fıkıh yazıları: Külli kaideler pedagojik (mi)dir?

Hukuk prensipleri ve kanunlar temelde milletlerin örf ve adetlerinden soyutlanarak elde edilir. Bir anlamda üst soyutlamalar olan külli kaideler [kavâid-i külliye/maxims] milletlerin ortak aklının ya da akl-ı seliminin bir tezahürüdür. İslam hukukunda ise bunlarla birlikte İslam kaynakları öncelenerek elde edilmiştir. Çağdaş İslam hukuku söz konusu olduğunda en büyük yanılgılardan biri, külli kaideler öğrenildiğinde fıkhın kestirme yoldan öğrenileceğinin zannedilmesidir. Hâlbuki külli kaide tahsili, doğrudan bir fıkıh üretme mekanizması olmayıp, fıkhi meseleleri üstten kuş bakışı görme ve gösterme ameliyesidir. Yani bir bakıma, külli kaideler vasıtasıyla, fıkıh öğrenmek isteyen bir fıkıh talibini hem teşvik edip cesaretlendirmek, hem de kuş uçuşu meseleler üzerinde dolaşmasını sağlayarak pedagojik anlamda ona katkı sunmak amaçlanmaktadır.

Belgesay'ın tespitine göre Mecelle'de yer alan kanun maddeleri kazuistik (meseleci yani münferit olaylara uygulanması mümkün) olması ve değişen zamana uyumu konularında eleştirilmiştir. Bununla birlikte baş tarafındaki külli kaideler tabii hukuka ve modern hukukun uzun tartışmalar sonucu ulaştığı prensiplere uygun addedilmiştir. Nitekim Mecelle'yi hazırlayanlar da bu külli kaideleri müsellemattan saymışlardır. Yani bunları, ispata ihtiyaç duymayan; batıl adetler ve zihniyetlerle anlayışları kararmamış, belirli bir fikir ve kanaatin veya hasis menfaatlerin esiri olmayan her akl-ı selim sahibinin kolayca ve biraz düşünmekle kabulde tereddüt etmeyeceği gerçekler olarak ifade etmişlerdir. Nitekim günümüz modern hukukunun önemli bir kısmının da Mecelle'nin müsellem saydığı kaidelere dayandığı söylenebilir. Bununla birlikte Mecelle'nin mukaddimesindeki 99 maddesinin günümüzde ulaşılan hukuk prensipleri ve felsefi birikimler çerçevesinde öğrenilmesi, hukuk öğrencilerinin modern hukuku daha çabuk kavramalarına yardımcı olacaktır. [Murat Şimşek, "Hâdimî'den Mecelle'ye Küllî Kâideler ve Osmanlı'da Soyut Hukuka Geçiş Çabaları", Uluslararası Mecelle Sempozyumu, Türkiye Adalet Akademisi, Bursa 2017].

Bütün bunlarla birlikte dünyadaki herhangi bir hukuk sistemi için temel oluşturabilecek derecede soyut kuralların, taşıdıkları esneklik ve değişime kabiliyeti sebebiyle Osmanlı son dönem aydınları tarafından tercih edilmiş olma ihtimali vardır. Dolayısıyla dönemin ilgilileri fıkıh usulünü gördükleri gibi hatta ondan daha önce külli kaideleri "hukuk/fıkıh üretim aracı" olarak görme eğiliminde olmuşlardır. Bunun neticesi olarak da hukuku araçsallaştırmaya yönelik bir indirgeme arzusu taşımış olmaları muhtemeldir. [Kaşif Hamdi Okur, Osmanlılarda Fıkıh Usûlü Çalışmaları: Hâdimî Örneği, s. 217-218].

Mecelle'nin mukaddimesinde yer alan külli kaideler, hâkimlerin konuyu kavramalarına yardımcı olma, sonraki bölümlerdeki maddelerin temelini oluşturma fonksiyonu yanında son dönem Osmanlı devletinde resmi fıkıh anlayışını (ideolojisini) özlü biçimde yansıtma gayesine matuf görünmektedirler. Nitekim maddelerin yarıdan fazlası siyaset, fıkıh ve değişim üzerinedir. [Recep Şentürk, "Fıkıh ve Sosyal Bilimler Arasında Son Dönem Osmanlı Aydını," s. 133-171]. Mesela Hâdimî'nin Mecâmi'inin hâtimesinde yer alan ve bir kısmı Mecelle'ye de konulan bazı maddelerin siyasetle yakından ilgili olduğu açıkça görülmektedir. Bazıları şunlardır:

  • "Raiyye yani teb'a üzerinde tasarruf maslahata menuttur" (Mecelle, md. 58);
  • "Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz" (Mecelle, md. 39);
  • "Velâyet-i hâssa velâyet-i âmmeden akvâdır" (Mecelle, md. 59);
  • "Mubah fiiller başkasına eza etmemek şartıyla mubah olur" (Mecâmi', md. 25);
  • "Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek bâtıldır" (Mecelle, md. 95);
  • "Mazlum, başkasına zulmedemez" (Mecâmi', md. 135);
  • "Zulmün kaldırılması vaciptir; onaylanması haramdır" (Mecâmi', md. 82);
  • "Masiyette sultana itaat yoktur; marufta itaat vardır" (Mecâmi', md. 121);
  • "Kâdînin emri, şer'a muvafık olmadıkça geçerli olmaz" (Mecâmi', md. 120).

Klasik dönemde usul ve fürû kitapları yanında kavâid, furûk, eşbâh ve nezâir gibi değişik türdeki eserler bir takım hukukî ilişkileri belli bir fikrî örgü içinde sunmayı hedefleyen çalışmalar olarak değerlidirler. Ayrıca bu minvalde füru fıkıh alanında modern literatürün hukuk incelemelerinde görülen mülkiyet teorisi (nazariyyetü'l-milkiyye), akit teorisi, haksız fiil teorisi, suç teorisi, tazmin teorisi (nazariyyetü'd-damân) vb. teorilerde olduğu gibi hukukun belirli alan ve konularını, hukukî kavram ve ilişkileri belli bir fikrî örgü içinde ele alan çalışmalar göz ardı edilemez.

Unutulmamalıdır ki külli kaideler tek başlarına herhangi bir hükme dayanak teşkil etmedikleri gibi birer hukuk üretme aracı da değildirler. Ayrıca fetvada ve yargıda doğrudan kullanılamazlar. İslam hukuk literatüründe farklı iddialar bulunmakla birlikte külli kaideler mahiyeti itibariyle fıkıh usulüne dâhil olmayıp, işlev itibariyle usule benzemektedirler. Usûl-i fıkıh temelde nazarî bir bilim dalıdır ve fonksiyonu fıkhı temellendirmektir. [bk. H. Yunus Apaydın, Din ve Fıkıh Yazıları, Konya Hacıveyiszade yy. s. 161-183]. Külli kaideler de pedagojik faydaları yanında benzer bir işlevi yansıtmaktadır.

Külli kaideler hakkında bir diğer yanılgı ise onların füru fıkıh içerisindeki asıllar ile karıştırılmasıdır. Burada bir kesişim alanı olduğu kabul edilmekle birlikte fonksiyonları bakımından farklı oldukları gözden kaçırılmamalıdır. Asıllar temelde füru fıkıh sistematiğinin bir parçası iken, külli kaideler birer soyutlamadan ibrettir. Örneğin Hanefî mezhep mekanizmasının iç işleyiş (üretim) ve tutarlılık denetim araçları olan asıllar [el-asl / usûlü'l-mezheb] iç hukuk düzenine ait rasyonel hukuk prensipleri olarak görülebilir. Dolayısıyla fıkıh ilmiyle ilgili tutarlı işleyiş için tutarlı bir zemin olarak mezhebin oluşmasında etkili olmuştur. Her mezhep kendi içinde bir sistematik kurguya ve paradigmaya sahiptir ve her mezhebin kendine ait birtakım kabul ve ilkeleri vardır. Bunlar temelde füru fıkıh sistematiğinin asıllarıdır. Külli kaideler ise doğrudan fıkıh üretiminin parçası olmayıp, pedagojik bir araç olan muahhar dönemde ortaya çıkmış genellemelerdir. [Murat Şimşek, İmam Ebu Hanife ve Hanefilik, Konya: Hacıveyiszade yy. 2019].

Doç. Dr. Murat Şimşek

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN