Arama

Fuat Sezgin Rönesans ninnisine son vermişti

Prof. Dr. Fuat Sezgin, geçtiğimiz yıllarda katıldığı bir konferansta, bize öğretilenlerin çoğunun aslında bildiğimiz gibi olmadığını anlatmıştı. Avrupa'daki bilim ve kalkınmanın Müslümanlar üzerine kurulu olduğunu söyleyen Fuat Sezgin, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde, toplumumuzun Rönesans ninnileriyle büyüdüğüne işaret etmişti. Günümüz biliminin temellerini Müslüman bilginlerin attığını belirten Sezgin, "Eğer Müslümanlar İber Yarımadasına geçmeyip, Afrika'da kalsalardı bugün Avrupa'nın ve dünyanın jeopolitik ve bilimsel kaderi bambaşka olacaktı" şeklinde konuşmuştu.

Fuat Sezgin Rönesans ninnisine son vermişti
Yayınlanma Tarihi: 6.7.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 06.07.2018 13:31

İstanbul Ticaret Üniversitesi 2009 yılında dünyanın yaşayan en büyük bilim adamlarından biri olan Prof. Dr. Fuat Sezgin'i konuk etti. Prof. Dr. Fuat Sezgin söze, 400 yıl önce Osmanlı'nın, Avrupalıların bilimde ve teknolojide üstünlüklerini hissetmeye başladığını ve çağdaş Avrupalıların aynı şekilde karşı tarafı kendilerinden üstün gördüklerini; fakat iki tarafın da bunun nedeni hakkında kesin fikirleri olmadığını, aslında her iki tarafı da, fenomenin tarihi değil, aktüel tarafının ilgilendirdiğini belirterek konuşmasına başladı.

Avrupa'da ortaya çıkan Rönesans görüşünün, bilimleri 12. yüzyıldan 16. ve 17.yüzyıl sahnesine çıkaran birkaç yüzyıllık uzun gelişme merhalesini Avrupa'nın Yunan Bilimlerini tanıma, benimseme ve özümseme sürecinin sonucu olarak gördüğünü ve böyle tanıttığını belirterek devam etti. Bu anlayışın his ve temayüllerden ibaret ve gerçeklerden uzak olduğunu ifade etti.

AVRUPA'DAKİ BİLİM MÜSLÜMANLARIN BİLİMİ ÜZERİNE KURULU

19. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkan hümanizm akımının temsilcilerinin ise Avrupa'nın bilim ve kalkınma yapısının Müslümanlar üzerine kurulu olduğu gerçeğini savunduğunu anlattı. Bunlardan en ünlüleri Alexander von Humboldt (1769 – 1859), Johann Gottfried von Herder (1744 – 1803), Johann Wolfgang von Goethe'nin (1749 – 1832) olduğunu söyledi. Bu tarihlerde bu bilim adamları yaptıkları araştırmalarda kullandıkları kaynakların esasını Arapça'dan yapılan tercümeler teşkil ediyordu.

Goethe'nin: "Bu harikulade düşüncelerin meyvelerinden nasibimizi almak istiyorsak, kendimizi doğuya kavuşturalım, onun kendisinin bize gelemeyeceğine göre. Tercümeler bizi sürüklemek, bize köprülük etmek açısından paha biçilmez olabilirler. Bu hazinenin kaynaklarını aracısız tanımayı kim istemez ki" sözünü Gülhane'de verdiği panellerde bütün dünyaya tanıtmaya çalıştığını anlattı.

23 YAŞINDA BÜYÜK BİR ŞOK!

Avrupa'da hümanizm akımını oluşturan birçok bilgine dünyanın ve Müslümanların şükran duyması gerektiğini ifade etti. Buna rağmen bugüne kadar ulaşılan sonuçların, 300 yıl kadar önce çok dar ufukla başlayan, Rönesans denen yanlış bir temel üzerine kurulan Avrupa merkezci bilimler tarihinin tutumunu ciddi bir biçimde sarsamadığını vurguladı.

Gerek Osmanlı, gerek Cumhuriyet döneminde olsun toplumumuzun Rönesans ninnileriyle büyüdüğüne işaret etti. Kendisinin çok değer verdiği bir hocası olan Alman oryantalisti Hellmut Ritter'den İslam tarihinde matematikte dünya çapında çok değerli Müslüman bilginlerin yetiştiğini duyunca çok şaşırdığını, o gece uyuyamadığını, kendisinin ilkokulda öğrencilik yıllarında öğretmenlerinden, İslam tarihi boyunca hiçbir bilim adamının yetişmediğini duyduğunu ve bunu üniversite yıllarına kadar doğru sandığını üzüntüyle ifade etti.

"MÜSLÜMANLAR GÜNÜMÜZ BİLİMİNİN KURUCULARIDIR"

Müslümanların ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilim dünyasında yerleri olduğunu kulaktan dolma bir şekilde öğrenmeye başladıklarını belirtti. Belki de hiçbir zaman İslam medeniyetinin bilim tarihindeki yerini tam olarak belirlenemeyeceğini, bunun nedeninin ise İslam medeniyetinin çok dolu olmasından ve çok fazla kayba uğramasından dolayı olduğunu anlattı.

Müslümanların hicrî 1. ve 2. yüzyılı içerisinde çok farklı kültürlerle karşılaştığını ve bu kültürleri eşi görülmemiş bir şekilde özümseyip miladî 9. yüzyılın ilk yarısından itibaren bu kültürlerden aldıkları bilgileri kullanarak yaratıcılık aşamasına geçtiklerini ve 16. yüzyıla kadar yaklaşık 800 yıl boyunca üreticiliklerinin devam ettiğini söyledi. Müslümanların diğer medeniyetlerden aldıkları bilgiyi kültür merkezlerinde geliştirdiklerini, yeni bilimler ortaya koyduklarını ve kurulacak olan yeni bilimlerin temelini attıklarını belirtti.

MÜSLÜMANLAR AFRİKA'DA KALSALARDI, AVRUPA'NIN KADERİ BAMBAŞKA OLACAKTI

10. yüzyılın ikinci yarısından itibaren üretilen bilginin İspanya'dan Avrupa'ya geçmeye başladığını ve bu geçişin Avrupa'da beş yüz yıl sürdüğünü söyledi. 16. yüzyılda Avrupa'nın üretici konuma geçtiği 17. yüzyılda artık bilimsel anlamda öne geçtiğini ve eğer Müslümanlar İber Yarımadasına geçmeyip, Afrika'da kalsalardı belki bugün Avrupa'nın ve dünyanın jeopolitik ve bilimsel kaderinin bambaşka olacağını çalışmalarının bir sonucu olarak çıkardığını belirtti.

İslam kültür dünyasının duraklama sebepleri üzerinde uzmanların konuştuklarını ve çeşitli karşıt görüşlerin ortaya çıktığını söyledikten sonra, ancak kendi çalışmalarından Müslümanların duraklama sebepleri arasında dinin olmadığını özellikle vurguladı.

AMERİKA'NIN İLK HARİTASINI MÜSLÜMANLAR YAPTI

Amerika'nın ilk haritasını yapanların Müslümanlar olduğunu Osmanlıların o tarihlerde bunu bilmediğini ve bugün bunu maalesef bizim de bilmediğimizi söyledi. Copernicus (1473 – 1543) sanılanın aslına yaratıcı olmadığını ifade etti. Avrupalıların 15., 16., 17., ve 18. yüzyıl boyunca kullandığı haritaları Müslümanlardan aldıklarını söyledi. 19. yüzyıla kadar Avrupa'da gerçek anlamda bir coğrafya kitabı olmadığını bunun nedenini Fuat Hoca Avrupalıların coğrafyayı teolojinin bir parçası olarak görmesinden ve Allah'ın birliğini ifade ettiğini düşündükleri için Avrupalılar arasında yayılmasından kaynaklandığını ifade etti.

Kendisine 6 yıl önce sorulsa 10. yüzyılda İslam dünyasındaki beşeri coğrafya metinlerinin muadilinin ancak 19. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıktığını söyleceğini; fakat bu süre zarfında yaptığı araştırmalarda Avrupa'nın 19. yüzyılda bile İslam coğrafyasında 10. yüzyılda beşeri coğrafyada ulaşılan seviyeye ulaşamadığını fark ettiğini söyledi.

MÜSLÜMANLAR, AVRUPALILARDAN 9 ASIR İLERİDEYDİ

10. ve 11. yüzyılda İslam coğrafyasında matematiksel coğrafyanın ayrı bir bilim olarak doğduğunu ifade etti. Müslümanların 9. yüzyılda yapılan haritalarının Avrupa'da ancak 18. yüzyılda yapıldığını anlattı.

Osmanlılar'da 17. yüzyılda Anadolu'nun ve Balkanların en güzel haritalarının askerler ve kadastro memurları tarafından yapıldığını söyledi. Maalesef bunu o çağın insanının da bilmediğini ve hatta bunu günümüzde tarih ile ilgilenenlerin dahi bilmediklerini ifade etti.

Katip Çelebi'nin (1609 - 1657) yazmış olduğu Cihannuma'ya İbrahim Müteferrika'nın (1674 - 1747) yaptığı eklerde ileri sürdüğü fikirlerin Avrupa karşısında aşağılık duygusu duyulmaya başlandığının en açık göstergesi olduğunu anlattı.

GEÇMİŞİMİZE SAHİP ÇIKALIM!

Fuat Sezgin'in İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde verdiği bu konferans oldukça önemliydi, zira İslam dünyasında, bilinen aksine bilim tarihinde sadece taşıma rolü değil, bilakis birçok gelişmelerin yaşandığı, günümüzdeki birçok bilimin temelinin aslında İslam medeniyetince atıldığı bu konferansta açıkça ifade edilmiştir.

Nitekim Kopernik, Kepler, Tycho, Galileo, Newton vb. daha birçok bilim adamının yaptığı buluşların altında Müslüman ilim adamlarının yaptığı çalışmalar vardır. Fakat başta bizim kendi içimizde bir takım kompleks sahibi kişiler, bulunduğumuz durumdan nemalananlar ve daha sonra mağrur oryantalistler bizden bu gerçeği saklamak ve buna bağlı olarak bizi, dinimizin geri bıraktığı gibi aptalca iddialarla kandırıp günümüzün mutlu(!) köleleri yapmak için ellerinden geleni artlarına koymamaktadırlar.

Bize düşen en büyük görev bu iddialara cevap vermek için gerekli çalışmayı ve azmi göstermek, bize ve atalarımıza atılan çamurdan kurtulmaktır. Bu da ancak geçmişimize sahip çıkarak olur, geçmişimizi oryantalistlerden öğrenerek değil!

FUAT SEZGİN'İN KONUŞMASINDAN BİR NOT:

* "Geri kalmışlığın sebebi dindir anlayışı çok tehlikeli bir kutuplaşmayı getirdi. Dini savunanlar ve dini kabul etmeyenler. Ben ısrarla sebep din değil diyorum! Ben bir din davetçisi değilim. Duraklama sebeplerini yıllarca yıllarca düşündüm. Şimdi bu sebeplerin uçlarını yakalar gibi oluyorum. Yakaladığım bu sebeplerin uçlarını kaybetmemeye çalışıyorum."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN