Arama

Basın dünyasının hafızası: Babıâli

Bâbıâli, basın, yayın ve düşünce hayatımızın Türkiye’deki odağıydı. Bu semt, sadece basın dünyamızın hafıza ve hâtıra defteri değil, aynı zamanda yayın âleminin de kanaat ve sicil defteridir; siyaset tarihimizin silinmeyen süslü, parlak boy aynasıdır.

Basın dünyasının hafızası: Babıâli
Yayınlanma Tarihi: 7.9.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 07.09.2018 14:28

"Size bizim yokuşu anlatacağım. Bizim Yokuş'u bilirsiniz değil mi? Eski adı ile Bab-ı Ali yokuşunu…

Gazeteler, dergiler, matbaalar bu yokuşta toplanmıştı benim gençliğimde. Yokuşun alt başında Sabah matbaası vardı, Mihran Efendi'nin. Başyazarı Diran Kelekyan. Üst başında İkdam Yurdu Ahmet Cevdet Bey'in… Bir de şimdi tatlıcı olan Meserret'in yan sokağı Ebussuut caddesinde Tercüman.

İşte koca Osmanlı İmparatorluğunun bütün matbuatı!"

Yusuf Ziya Ortaç – Bizim Yokuş

Babıâli, bir sanat harmanıdır. Pırıl pırıl mecmualar, rengârenk dergiler orada ilk sayılarıyla 'kari'lerine, yani okuyucularına 'merhaba' der. Kuytu mahfillerde, izbe kahvelerde bir simit ve çay eşliğinde memleket meseleleri konuşulur, vatan kurtarılır, kavgalar yapılır ama sonra yine de barışılır ve kardeşçe kucaklaşılır.

Bâbıâli Caddesi,1865'de Hocapaşa Yangını'ndan sonra açıldı. Yanan evler yıkılarak cadde genişletildi ve bunun akabinde yerli ve yabancı unsurlar dükkânlar açarak yayınevi işletme başladı.

Türkiye'de matbaa yoluyla kitap yayıncılığının başlangıç tarihi 128 yılı olarak kabul edilir. Yayıncılığın bir sektör haline gelip kendine Babıali'yi seçmesi ise Tanzimat'tan sonra gerçekleşir. Babıali'de yayıncılık 19. Yüzyılın ortalarından itibaren başladı ve sonra yayıncılığın merkezi haline geldi.

Bürokrasi ve gazeteciliğin merkezi olan Babıali, Divanyolu'ndaki Sultan Mahmud Türbesi'nden başlayan ve Sirkeci'ye kadar inen bölgenin adıdır. Nuruosmaniye Cami'nden Cağoğlu'na kadar Nuruosmaniye Caddesi ile Sultanahmet'ten Gülhane'ye ve Sirkeci'ye kadar uzanan cadde Babıali sınırları içerinde kalır. Babıali'nin kalbi ise Paşakapısı olarak anılan Vilayet Konağı'dır.

Bu sebeple Babıâli denildiği zaman yakın zamanlara kadar aynı zamanda İstanbul basını anlaşılırdı. Bu sadece gazete değil yayınevlerini kapardı. Böylece kültür hayatımız Babıâli'de şekillenmeye başladı.

Devletin idare edildiği merkez olduğu için haberin kaynağı da orası oldu. Gazeteciler herhangi bir konuda doğru, ayrıntılı haber almak istedikleri zaman Babıâli'ye gidiyordu. Bu sebeple, gazeteler ve gazetelerin basıldığı matbaalar, semte de ismini veren civarında kurulmaya başlandı.

1870'li yıllardan itibaren Beyazıt'ta dükkân açan bazı girişimciler daha sonra dükkânlarını kapatarak Babıâli'ye doğru kaymaya başladı. 1880'li yıllarda, Babıâli Caddesi'nin iki yanında, yayınevlerinin ve onlara ait kitabevlerinin sayılarında artış gözlemlenir. Bu dönemde yayıncılık, daha ziyade edebiyat kökenli gazeteciler etrafında şekillendirdi. Zamanla yayıncıların ve kitabevlerinin yanı sıra gazete ve dergilerin yönetim merkezleri, matbaacılar, kırtasiyeciler, mücellitler ve ilan büroları da bölgede faaliyet göstermeye başladı.

"Babıali yokuşu. Biz öyle derdik. 'Babıali'den geçtin mi, Babıali'ye gittin mi?' Sonrakiler, 'Bizim Yokuş' adını taktılar. Şimdikiler ne diyorlar bilmem? Ünlü Cağaloğlu yokuşu, Sirkeci'den yukarıya doğru tırmanan yol. İki yanı kitapçılarla dolu bir kültür merkezi… Fotoğraflar çıkardı dergilerde. 'Ünlü muharrirlerimizden falanca ile filanca yokuşu tırmanırken' diye. Peyami Safa, Necip Fazıl, Yusuf Ziya, Nizamettin Nazif, Faruk Nafiz gibi ünlülere sık sık rastlardık burada. Hep de ağır adımlarla yürürlerdi… "

Oktay Akbal - Bir de Simit Ağacı Olsaydı

YOKUŞUN EMEKTARLARI

İkbal, İnkılap, Çığır, Semih Lütfü, Tefeyyüz, Kanaat, Gayret, Ahmet Halit (önceleri Sûdİ Kütüphanesi). Resimli Mecmua satış yeri (Sonraları Yedigün, daha sonra Avnl insel. Cumhuriyet, Remzi, Arif Bolat, Yokuşun karşı kaldırımı aşağıda Milliyet gazetesi ve matbaası (sonraları Tan) ile başlardı.

Bu yokuştaki Maarif Kütüphanesi, ilk yayın kuruluşlarındandır. Kurucusu ise Babıâli'nin ilk Müslüman Türk kitapçısı olan Hacı Kasım Efendi'dir. Hacı Kasım Efendi'nin iki oğlundan biri olan Naci Kasım, Maarif Kütüphanesi'ni devam ettirirken diğer oğlu Hüseyin Tutya ise Yeni Şark Maarif Kütüphanesi'ni kurdu. Nedret İşli ise, Babıâli'deki ilk kütüphanenin 1875'te Arakel Tozluyan Efendi tarafından açıldığını iddia eder.

1887'de kurulan Tefeyyüz Kitaphanesi bölgenin en eski yayıncılarından birisidir. Hem Osmanlı'nın son döneminde hem de Cumhuriyet döneminde yayıncılık işini sürdüren firma 1970'li yıllara dek varlığını sürdürdü.

Bir diğer önemli yayıncısı ise 1890'larda kurulan Hilmi Kitabevi'dir. Tüccarzade İbrahim Hilmi (Çığıraçan) Efendi, 1896'da "Kitaphane-i İslâmî" adıyla matbaacılık, kitabevi ve yayınevi hizmeti veren bir şirket kurmuş, daha sonra ismini "Kitaphane-i İslâm ve Askerî" olarak değiştirmiş, Cumhuriyet'ten sonra ise yayınevi Hilmi Kitabevi adını alarak 1963'e kadar faaliyetlerine devam ettirdi.

1898'de kurulan Kanaat Kitabevi ise Harf Devrimi'den sonra kapasitesini iyice büyüttü. 1970'lerde kırtasiyeciliğe dönüşen yayınevi, 1994'te kapanmak durumunda kaldı.

1918'de Ahmet Halit Yaşaroğlu tarafından kurulan Talebe Defteri İdarehanesi (Halk Kütüphanesi) de dönemin akılda kalan önemli yayınevleri arasına girdi.

1906'da Suhulet Matbaası adıyla açılan ve daha sonra Semih Lütfi Kütüphanesi Yayınları olarak yoluna devam eden yayınevi ise Osmanlı, Türkiye ve dünya edebiyatına dair birçok kitap neşretti. 1980'lere dek varlığını sürdüren yayınevi birçok tanınmış yazarın eserlerini bastı.

1890'dan sonra, Babıâli'deki yayıncılık işlerinin daha ciddi bir biçimde icra edildiği görülür. Servet-i fünun dergisinin sahibi Ahmet İhsan Tokgöz'ün Âlem Matbaası'nı satın alarak yayıncılık yapmaya başlaması, Şems ve İkbal adında iki kütüphanenin faaliyete geçmesi dönemin en önemli gelişmelerinden.

Hilmi Yayınevi, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın akrabasıydı. Onun kitaplarını basardı. Ama vefat edince o da kapattı.

Sırat-i Müstakim ve Sebilürreşad dergileri de buradaydı. Birinci dönem Sebilürreşad'ın muharrir kadrosuna baktığımızda karşımıza çıkan en önemli isimlerin şunlar olduğunu görürüz; Mehmet Akif, İzmirli İsmail Hakkı, Said Nursi, Said halim Paşa, Babanzade Ahmed Naim, İsmail Fenni ve Eşref Edib. İkinci dönem Sebilürreşad'da ise; başta Eşref Edip olmak üzere, Ahmet Kamil Miras, Hasan Basri Çantay, Ömer Rıza Doğrul, Ömer Nasuhi Bilmen, Ali Fuat Başgil, Yusuf Ziya Çağlı ve Yusuf Ziya Kösemen. Ayrıca Peyami Safa ve Nurettin Topçu'nun da makalelerine bazı sayılarda yer verildi.

Sırat-i Müstakim ve Sebilürreşad tecrübelerinden sonra 1925'te Asar-ı İlmiye Kütüphanesi Neşriyatı'nın kuran Eşref Edib de dönemin önde gelen yayıncılarından birisidir. Mehmed Âkif Ersoy, Tahirül Mevlevî, İsmail Hami Danişmend gibi yerli yazarların yanı sıra yabancı yazarların da eserlerini basan yayınevi, 70 fasikülden oluşan İslâm-Türk Ansiklopedisi'ni de neşretti.

Varlık Yayınları ise Varlık dergisi etrafında şekillendi. Telif ve çeviri eserler basan yayınevi Türk ve batı edebiyatının önde gelen isimlerinin eserlerini de okuyucuyla buluşturdu.

Babıâli yayıncılığının en zor dönemi 1928'deki Harf Devrimi sonrası yaşanan dönemdir. Bu dönemde yayınevleri kitap basamaz hale gelip depolardaki eski kitaplar işlevsiz duruma düştü. Bu durum caddedeki bazı yayınevlerinin ve kitapçı dükkânlarının kapanmasına ya da iflas etmesine yol açtı.

Babıali yayıncılığı yıllar içerisinde dönüşümler de yaşayarak günümüze kadar geldi.

CUMHURİYETTEN SONRAKİ YAYINEVLERİ

İş adamları tarafından kurulan ve merhum Ali Fuat Başgil'in sorumluluk üstlendiği Sönmez Neşriyat, fikir adamı Sezai Karakoç tarafından kurulan Diriliş Yayınları, Türkiye'nin ilk muhafazakâr yayıncılarından birisi olan merhum İsmail Dayı tarafından kurulan Yağmur Yayınları, Enderun Yayınları, Işıklar Kitabevi ve Mehmed Şevket Eygi tarafından kurulan Bedir Yayınları da cumhuriyet dönemin en önemli yayınevleri arasında sayılır.

Ağırlıklı olarak Nuri Pakdil'in eserlerini basan Edebiyat Dergisi Yayınları, MTTB başkanı Burhanettin Kayhan tarafından kurulan Kayıhan Yayınları da devrin önemli yayınları arasındadır.

BABIÂLİ'Yİ İLK TERK EDEN GAZETE

Babıâli'yi ilk terk eden Tercüman gazetesi oldu. Topkapı dışında, bugün halen Basın İlan Kurumu'nun kullandığı binasını yaptırdı ve ilk defa sur dışına çıkan gazete oldu.

Gazetelerin bu bölgede olması, gazetecilerin yemek içmek için bir araya gelebileceği mekânların, lokantaların ve kahvehanelerin açılmasına da vesile oldu. Cağaloğlu Yokuşu'nun en meşhur kıraathanesi Meserret Kıraathanesi'ydi. Bu kıraathane yakın tarihimizde de çok önemlidir. Yakup Cemil'in isyan hareketlerini hazırladığı, birçok şair ve yazarın eserlerini kaleme aldığı meşhur kıraathane... Nuruosmaniye'de İkbal Kıraathanesi de, Yahya Kemal ve arkadaşlarının Mütareke devrinde Dergâh mecmuasına çıkardıkları, 1950'lerde Orhan Kemal'in romanlarını yazdığı kıraathaneydi.

Babıâli bir kültürün, bir geleneğin adıdır. Kitapla sıcak ve samimi ilişkiler kuran okuyucusuyla uzun yıllar bilgi ve kültürün merkezi olan Babıâli yayıncılığının sona ermeye başlaması aslında bir geleneğin de sonu anlamına geliyor. Babıâli'de ayakta kalmayı başarmış firmalar günümüzde de faaliyetlerine devam etse de eski ihtişamlı günlerinin çok uzağındadır.

BÂBIÂLİ'NİN KÜTÜPHANESİ

Sultan II. Abdülhamid'in teşviki ve maddî desteği ile kurulan kültür kurumlarından birisi de Bâbıâli Kütüphanesi'dir.

Tanzimat'tan sonra genel olarak Sadaret, Dâhiliye Nezareti, Hariciye Nezareti ve çeşitli tarihlerde farklı isimler alan meclisin yer aldığı Bâbıâli binasında mütevazı bir kütüphane bulunuyordu. Ancak bu kütüphane cami, tekke vb. yapılar içerisinde hizmet veren ve çok etkin olmayan sembolik kitaplıklara benzemekteydi.

Müstakil bir Bâbıâli Kütüphanesi fikri, 1891 yılında sadrazamlığa getirilen ve modern Türk arşivciliğinin gelişmesinde önemli rolü bulunan Ahmed Cevad Paşa'dan çıktı. İleri derecede Arapça, Farsça ve Fransızca bilen, İtalyanca ve Rumcaya da vakıf olan, basın-yayın faaliyetlerine önem veren, aydın ve ileri görüşlü bir devlet adamı olan Cevad Paşa, Bâbıâli memur ve kâtiplerinin boş zamanlarında meslekî bilgilerini arttırmaları ve kültürel bakımdan gelişmeleri amacıyla Bâbıâli bahçesinde bir kütüphane inşa edilmesini önerdi ve Sultan Abdülhamid de bunu tereddütsüz kabul etti.

Kütüphane mevcut nadir eserlerden yeni en son çıkacak olan yayınlara kadar çok geniş bir koleksiyonu içerdi, satın alma gücü bulunmayan kitap meraklıları burada istedikleri zaman okuma fırsatı buldu.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN