Arama

Suriçi’nin sümbülü

İstanbul'un birçok tarihi mekânında derin hikâyeler gizli. Bir zincirin halkası gibi birbirine bağlı hikâyelerin yaşandığı İstanbul Fatih Kocamustafapaşa Mahallesi'nde bulunan Sümbül Efendi Camii'nin avlusunda yer alan üç kabir de buna bir örnek.

Suriçi’nin sümbülü
Yayınlanma Tarihi: 19.5.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 24.05.2018 12:06

"Aşk ile iki cihanda şah olan gelsin beri,
Rah-ı Hak'ta bende-i dergâh olan gelsin beri.
Devlet-i dünya ile mağrur olanlar gelmesin,
Aşk-ı fani, fena fillah olan gelsin beri.
Sümbülî, ince durur kıldan sırat-ı müstakim
Destgiri daima Allah olan gelsin beri."

Sümbül Efendi Camii, küçük ama şirin bir cami. Avlusunda korunmaya alınmış anıt bir selvi ağacı, kuşlar için bir su çeşmesi ve selvi ağacının dikili olduğu bir kabir ve yanyana yatan iki kız kardeşin kabri ve Sümbül Efendi'nin türbesi dışında başka kabirler de bulunuyor. Bu kabirlerde gömülü üç kadının hikâyesi ise apayrı.

ESİR OLARAK DÜŞEN ÇİFTE SULTANLAR

Rivayete göre çok dindar bir Hıristiyan olan Konstantin'in kızı Prenses Katerina, İstanbul'un fethinden sonra eski bir manastırdan camiye çevrilen Sümbül Efendi Camii'nin yer aldığı Doğu Roma İmparatorluğu'ndan kalma Andreas Manastırı'na rahibe adayı olarak katılır. İmparator babası, kızının bu isteğine onay verir. Ama Bizans'ın eline esir olarak düşen Çifte Sultanlar yani Hz. Peygamber'in torunu Hz. Hüseyin'in kızları Hz. Fatıma'yla Hz. Sakine bu manastıra gönderilerek Hıristiyan olmaları için zorlanır. Hıristiyan olmaları için de iki kız kardeşe bir ay gibi bir mühlet tanınır.

MÜSLÜMAN OLMAYA KARAR VEREN KATERİNA

İstanbul'a geliş ve ölüm şekilleriyle ilgili birçok rivayet olsa da bu tarihi kişiliklerin ölümlerinin ardından manastırın bahçesine gömüldükleri söylenir.

Ama işler hiç de imparator Konstantin'in istediği gibi gitmez. Çünkü manastırda bulunan kızı Katerina, iki kız kardeşten o kadar çok etkilenir ki, kendisi Müslüman olmaya karar verir. Artık adı Sarı Sıdıka'dır. Prenses Katerina'nın Müslüman olmasına Konstantin büyük tepki gösterir; iki kız kardeşi mahzene kapattırır. Bir süre sonra, bir gece bulundukları mahzenden nurlu bir ışık yayılır. Mahzenin kapısı açıldığında görülür ki, Çifte Sultanlar son nefeslerini vermişlerdir. Prenses Katerina yani Sarı Sıdıka da bir süre sonra ölür. İstanbul'a geliş ve ölüm şekilleriyle ilgili birçok rivayet olsa da bu tarihi kişiliklerin ölümlerinin ardından manastırın bahçesine gömüldükleri söylenir.

HALVETİ TARİKATININ SÜMBÜLİYE KOLU

İstanbul'un fethinden sonra 529 yılın ardından manastırdan camiye çevrilen bu yer ise Halveti tarikatının Sümbüliye kolunun kurucusu olan Sümbül Efendi'nin dergâhının bulunduğu yer olur aynı zamanda.

Tarikatının temelleri attığı gibi gönülleri de fetheder bu zat. Gün gelir Sümbül Efendi, keşif yoluyla bulur kabirleri. Rüyasında gördüğü üzere Hz. Peygamber torunları Hz. Fatıma ile Hz. Sakine isimli iki kız kardeş Sümbül Efendi Camii'nin avlusunda mefdundur. Hemen bulunan mezar kabir olarak hazırlanır. Yıllar sonra II. Mahmud ise gördüğü rüya üzerine Çifte Sultanlar'ın etrafını ve üstünü zarif bir parmaklıkla çevirir.

15. yüzyılda yaşamış olan Allah dostu Sümbül Efendi ise aslen Amasya Merzifon'un Borlu kasabasından. Küçük yaşlarında ilim peşinde koşan, 14 yaşında İstanbul'a yine ilim uğruna gelen, devrin büyük âlimlerinden dersler alıp kendini yetiştirmiş bir zattır. Asıl adı Yusuf-u Sinan olan Sümbül Efendi'nin Sümbül ismini almasının ise ayrı bir hikâyesi vardır.

SOLMUŞ BİR SÜMBÜL VE SÜMBÜL EFENDİ

"Hangi çiçeğe el attıysam hepsi Allah'ı zikir ve tespihle meşguldü. Onları dalından koparıp da Allah'a ülfetlerini kesmeye gönlüm elvermedi. Baktım bu zavallı sümbül dalından kopmuş, ben de bu çiçeği size getirdim"

Devrin en büyük âlimlerinden Efdalzade Hamimüddin Efendi'den ders almaya başlayan Sümbül Efendi, bir gün hocası Mehmet Cemalettin Efendi'nin öğrencilerinden çiçek getirmelerini isteyince diğer öğrenciler birbirinden güzel çiçeklerle hocalarının huzuruna çıkıverir. Yusuf-i Sinan ise hocasının karşısına solmuş bir sümbülle çıkagelir. Hocası bunun hikmetini sorduğunda ise "Hangi çiçeğe el attıysam hepsi Allah'ı zikir ve tespihle meşguldü. Onları dalından koparıp da Allah'a ülfetlerini kesmeye gönlüm elvermedi. Baktım bu zavallı sümbül dalından kopmuş, ben de bu çiçeği size getirdim" deyiverir. Bu olaydan sonra hocası Sümbül lakabını takar ona.

SÜMBÜL EFENDİ'NİN HEM DAMADI, HEM TALEBESİ MERKEZ EFENDİ



47 yaşında şeyhlik makamına çıkan, 33 yıl Sümbül Efendi Camii ve dergâhında hizmet veren bu Allah âşığı, Çifte Sultanlar'ın ayakuçlarına gömülmeyi vasiyet ettiği için 80 yaşında vefat ettiğinde, Çifte Sultanlar'ın ayakuçlarına ve daha alçak bir seviyede defnedilir. Topkapı'da türbesi bulunan Merkez Efendi ise Sümbül Efendi'nin hem damadı, hem talebesi, hem de Halvetiyye'nin Sünbüliyye kolunun şeyhidir. Merkez Efendi, Osmanlı'da yaşadığı dönem çeşitli medreselerde tefsir, hadis, fıkıh ve tıp alanında yetişen bir isim. İsminin hikâyesi de Sümbül Efendi'ye dayanıyor. Sümbül Efendi, gerçek ismi Musa Muslihuddin olan Merkez Efendi'nin de bulunduğu bir ders sırasında öğrencilerine bir gün bir soru sorar. Der ki: "Âlemi siz yaratsaydınız ve kudretiniz olsaydı, neleri değiştirirdiniz?" Her bir öğrenci hocalarına farklı farklı cevaplar verir; kimi dünyadaki her şeyi değiştireceğini söyler, kimi bütün kötülükleri ortadan kaldıracağını... Musa Efendi ise "Mümkün olsaydı, her şeyi merkezinde bırakırdım. Âlem öyle bir nizam içinde ki, buna bir şey ilave etmek veya bir şeyi eksiltmek düşünülemez" deyince Sümbül Efendi'nin hoşuna gider bu ve: "Öyleyse bundan sonra ismin Merkez Muslihuddin olsun" der. Bundan böyle halk arasında da Merkez Efendi ismiyle anılır olur.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN