Ayrıntıların yazarı Umberto Eco’dan Yakındoğu seçkisi
Yakındoğu'nun tarihini antikçağın diğer tarihleriyle bütünleştirmenin başlıca yollarından biri, kültürel ufkun kapsamını antropolojik olarak, kültürlerarası ilişkiler anlamında genişletmektir. Bunu yapmanın başka bir yolu ise, bölgesel özellikleri yapısal ve paradigmatik açıdan incelemektir. Umberto Eco'nun sözcüklerle bezeyerek kaleme aldığı bu kitap, tam da bu noktanın üzerinde önemli bir analiz yapıyor. Tarih ve arkeolojinin sadece taştan, mermerden ya da savaştan, yıkımdan değil; bir medeniyet dünyasından oluştuğunun altını çiziyor.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Eco 'Antik Yakındoğu' isimli eserinde Yakındoğu'nun tarihini, bölgesel özelliklerini yapısal ve paradigmatik açıdan inceler. Günümüzde Akdeniz'den Yakındoğu'ya, antikçağla ilgili bilgilerin mekânsal ve kronolojik ufku olağanüstü şekilde genişlemiştir; dahası, belli uygarlıklarla sınırlı oldukları sanılan olguların, belirsizliğe yer vermeyecek bir şekilde birbiriyle daha bağlantılı olduğu anlaşılmaya başlanmıştır.
"…Devlet'te ahenk yokluğu anlamındaki çirkinin ruhsal iyiliğin tersi olduğunu belirten Platon, gençlere çirkin şeylerin gösterilmemesini tavsiye ederdi, ama sonuçta her şeyde, tekabül ettikleri düşünceye uydukları ölçüde asgari derecede bir güzelliğin var olduğunu kabul ederdi; dolayısıyla genç bir kız, bir kısrak ve bir tencere güzel olarak nitelenebilir ama aslında her biri bir öncekine göre çirkindir…"
Özellikle arkeoloji ve tarih alanında okumayı, incelemeyi sevenler için önemli bir kaynak niteliği taşıyan kitap, terminolojisi ve spesifik konusu ile dev bir Yakındoğu analizinin kapısını aralıyor. Eco, Batı'yı, uygarlığı ve çağdaş dünyayı anlamanın yolunun doğal olarak Antik Yunan, Mısır, Anadolu ve Mezopotamya'ya bakmaktan geçtiğini hatırlatıyor bize.