Edebiyatımızın kedisever yazar ve şairleri
Edebiyat her şeyden ilham alır. Doğadan, hayallerden, sevgiden... Özellikle küçük çocuklarımıza hayatı öğretirken hayvanlar, tüm edebiyatlara misafir olur. Misafirlikleri sadece ilham konusu olarak karşımıza çıkmaz. Birçok yazar ve şairin evlerinde bir can olmuşlardır. Sevimlilikleriyle gönülleri fetheden kedilerimiz hayvanlar içerisinde bir adım öndedir. Bununla kalmayıp adına şiirler yazılmış, edebiyatın bir türü olarak diğerlerinden ayrılmıştır. Türk edebiyatında kedisever yazar ve şairleri sizler için derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Servet-i Fünun deyince aklımıza ilk gelen Tevfik Fikret'in Zerrişte adlı kedisi için yazdığı şiirdir.
Nurullah Ataç, bir yazısında bir yazısında Fikret'le alay eder. "Zerrişte diye kedi adı mı olurmuş? 'Gel pisi pisi, Zerrişte!'demek gülünç değil mi? Ama Fikret herhalde 'Gel pisi pisi' demeyi de bayağı bulur, belki de 'Oh! Şitab et, Zerrişte!' diye çağırırdı." Fikret'in çocuklar için yazdığı Şermin'deki Rengin biraz daha kediye benzer.
Sıradan sokak kedilerini yazmak da Hüseyin Rahmi ve Ahmed Rasim gibi yazarlara düşmüştür. Hüseyin Rahmi'nin Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç'ında ise, Emeti Hanım, komşularıyla yakında dünyaya çarpacağı söylenen Halley kuyruklu yıldızı hakkında dedikodu ederken üzerine bastığı küfr çöker. Bu arada, o küfede çırpınırken kediler taşlığa sahanlarla soğusun diye dizilmiş yemekleri siler süpürürler: "Ne olacak, aygır gibi kediler bütün yemeklerimi yediler. Kuyruksuzun ağzı, burnu bıyıkları bütün sütlaç içinde idi. Bizim soysuz Ceylan da yabancı kedileri dövüp evden kovacağına onlarla birlik oldu. Tıka basa karnını doyurdu. Bakınız incir ağacı çıktı, yalanıp duruyor, tımarsız yezid..."
Tanburi Cemil Bey,neşeli olduğu zamanlarda bahçeye çıkıp bir yandan kedilerle ilgilenirken bir yandan da oğlu Mesut Cemil'e kedicilik dersleri verir, ölen kedilerinin hikayelerini anlatırmış. Cemil Bey'in çok sevdiği, adı da Tekir olan iri bir tekiri varmış; "Hop Tekir!" diye seslenince sıçrayıp tavanda asılı duran bir meşin topa tırnaklarıyla tutunur, "İn!" emrini alıncaya kadar öyle kalırmış.