Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Mart 8, 2019
8 Mart Dünya Kadınlar Günü üzerine…

Bugün 8 Mart… Aslında bazı günler üzerine özel bir anlam yüklenerek farkındalık oluşturulmaya çalışılması doğru bir şey… Engellilerin karşılaştığı sıkıntılar, işçilerin sorunları, anne ya da babaların değeri… Belki bu özel günler sayesinde daha bir "fark edilir" hale gelebilir. Ancak hem ülkemizde hem de dünyamızda durum böyle değil! Çünkü kapitalizm denilen "anlayış"; günümüzde dinî, millî, seküler ne varsa her şeyi bir kazanç kapısı haline getirdiği için böylesi günler "farkındalık" yerine "para" kazandıran günler olarak yaşanıyor ve geçiyor… Bu gün de öyle olacak, Anneler Günü de, Babalar Günü de… Bu sözlerimin ispatı, "Kadınlar Günü'ne Özel" başlığıyla yayınlanan reklamların sayısı ve çeşitliliği ve aynı güne dair geçen yıl internet ortamında yapılan alış-verişlerin ekonomik verileridir.

Oysa sadece bugün üzerinden bile söylenecek, hatırlatılacak, gündeme taşınacak, çözümü için öneriler sunulacak nice sorunları, dertleri, sıkıntıları vardır kadınların… Doğu Türkistan'da Çin zulmü altında kamplarda tutuklu insanların kaçta kaçının kadın olduğuna dair net bilgilere bile sahip değiliz, mesela… Arakan'da, Yemen'de, evsiz barksız kadınların trajik öyküleri hala yüreğimizi acıtıyor… Koca Ortadoğu coğrafyasında Filistinli, Suriyeli ve Mısırlı kadınların hapishanelerde muhatap oldukları, zulüm, işkence ve kadın onurunu ayaklar altına alan muameleler sürüp gidiyor hâlâ…

Yine ülkemizde hız kesmeden devam eden "kadına şiddet" haberleri, gazetelerin üçüncü sayfalarında aklımızı, havsalamızı zorlayan bir hale gelmiş durumda… Devletin, kadına şiddeti engellenmesi amacıyla çıkardığı 6284 no'lu yasa, bugün bu tür şiddete başvuranlar için adeta bir teşvik unsuru ve gerekçe kaynağı haline gelmişken hala üzerinde birtakım değişiklik ve düzenleme yapma konusunda gereken adımlar atılabilmiş değil…

Son olarak, birkaç gün önce "16 yaşındaki bir öğrencinin, kız arkadaşıyla olan beraberliğini onaylamadığı için tartıştığı annesinin başına beyzbol sopasıyla vurarak öldürdüğü için hapse atıldığı" haberlerine şahit olduk.

Aynı soru bilmem kaç kez, bilim adamları ve ilgili-ilgisiz herkes tarafından soruldu ve soruluyor: "Ne oldu bize, nereye gidiyoruz böyle?"

Bir kimlik bunalımı yaşıyoruz ve bu bunalımı atlatmadan, bize giydirilmek istenen "toplumsal eşitlik/cinsiyetsizlik" gibi birtakım deli gömleklerini üzerimizden çıkarıp atmadan durumumuzda bir düzelme olmayacağı düşüncesindeyim.

Kadim kültürümüz aileyi, bacası mutlulukla tüten bir "ocak" gören, karı-kocayı; birbirinin eksiğini tamamlayan bir "eş" kabul eden, yavrularını "gönül meyveleri" sayan bir anlayışla bizi dünyanın en sağlam aile yapısına sahip kılmışken bugün, boşanma, aile içi şiddet ve öldürme olaylarının yaşanmadığı bir günümüz geçmiyor; mahallemizde, çevremizde, kentimizde…

Bu kadar olumsuz tabloya rağmen bugüne dair bir hatırlatma ve farkındalık oluşturma çabası olarak kadının bizim için taşıdığı değeri aşağıdaki satırlarla siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

KÜLTÜRÜMÜZDE KADIN

Kadın, Allah Teâlâ'nın tüm insanlığa bir armağanıdır aslında… Çünkü insanlık, kadın sayesinde dünyaya geldi. Kadın sayesinde sevgiyi, şefkati ve merhameti öğrendi. Kadın sayesinde "Aile Ocağı" denilen huzur ve mutluluk ortamında büyüdü ve topluma katıldı.

Kadınla birlikte yuvasını kurdu insan… Kadın derledi toparladı evini, barkını… Kadınla paylaştı, kişi hayatın zorluklarını ve kadınla aştı karşılaştığı engelleri…

Kadim kültürümüz, kadına büyük bir değer verdi, onu baştâcı kıldı doğrusu… Aşağıdaki ifadeler aslında bu anlayışın sadece birer özet cümleleridir belki de…

Kadın, bizi dokuz ay karnında, iki yıl kucağında ve bir ömür boyu yüreğinde taşıyan annemizdir.

Kadın, gönül verdiğimiz, hayatımızı paylaştığımız, fani dünyanın zorluklarında en büyük desteğimiz, dert ortağımız ve sırdaşımız eşimizdir.

Kadın, annemizin şefkatinden, babamızın bakışlarından izler taşıyan, yüzü yüzümüze, huyu huyumuza benzeyen, bize "kardeşim/ağabey" diye hitap eden ablamızdır, kız kardeşimizdir.

Kadın, babamızı andıran, onu hatırlatan ama bir anne şefkatiyle bizi kucaklayıp bağrına basan halamızdır.

Kadın, görünce annemizi görmüş gibi olduğumuz, sesi onu hatırlatan, "anne yarısı" dedirtecek bir sevgi ve şefkatle sarıp sarmalayan teyzemizdir.

Kadın, ak saçları ve nur yüzüyle bize gülümseyen, seven ve şımartan, sevinçlerimize sevinen, üzüntülerimize üzülen "hayır dua kaynağımız" babaannelerimiz, anneannelerimizdir.

Kadın, eşimizi dünyaya getiren, besleyip büyüten, kuruduğumuz yuvayla mutlu olan, çocuklarımızın hâmisi, yuvamızın bekçisi olan kayınvalidemizdir.

Nihayet kadın, gönül meyvelerimiz, ümit kaynağımız, gülücükleriyle yorgunluğumuzu gideren, başarılarıyla gurur kaynağımız olan ve ince ruhlarıyla hayatımıza nice güzellikler katan biricik kızlarımız, torunlarımız, yeğenlerimizdir…

Son sözümüz, insanoğlunu kadın ve erkek olarak aynı özden yaratan, aralarına sevgiyi ve merhameti var eden Allah Teâlâ'dan niyazımız, üç aylar olarak bilinen ve kutsal nice esintiler taşıyan bu mevsimin, milletimize, ülkemize, İslam dünyası ve tüm gönül coğrafyamıza huzur ve mutluluk getirmesidir. Bizleri kadınlar ve erkekler olarak sahip olduğu değerlerin farkında olan fertler halinde her şeyden önce insanlık onuruna saygılı kişiler kılmasıdır.

Bugün, aynı zamanda Receb ayının ilk günü ve Cuma olarak ayrı değerler taşıyor. Günleriniz kutlu ve mübarek olsun efendim.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN