Evden yaşamak
Son on yılımı evde, birkaç metrekarelik odada geçirdim. Hikâyenin sonunda, balkona bile çıkamaz hale geldim. Hadi, balkona kadar gittim diyelim, nasıl geri dönecektim? Üşengeçliğin ne demek olduğunu bilmeyen bir insanın bu noktaya gelmesi elbette tatsız bir şeydi.
İşe gitmeyi, işten eve dönmeyi özlemiştim. Sabah, odamın penceresinden, işe giden insanları imrenerek seyrediyordum. Evde oturunca beden de yorulmuyor. Haliyle, uyku düzeni bozuluyor.
Kırk ile elli yaş arası, bir edebiyatçı için olgunluk dönemi sayılıyor. En verimli yıllar bu zaman dilimine denk geliyor. Editörlük açısından da durum budur. İşte bu devri maalesef evde karşılamak / yaşamak zorunda kaldım. Buna 'dışarıdan yazmak' diyorlar. Büromuz olmadığı için dergiyi de evden hazırlıyordum. "Ziyaret için yanınıza gelmek istiyoruz" diyenlere hep aynı cevabı verdim: Benim yanım falan kalmadı.
İlk başlarda iyi kitap okuyordum. Günde üç yüz sayfaya çıktığım oluyordu. Son aylardaki durumum ise şuydu: 'Kitapla sohbeti kestim.'
Tam evde oturmaktan kurtulmuş, işe gitmeye başlamıştım ki salgın hastalık meydana geldi. Yine bütün gün evdeyim.
Evde oturmak konusunda hayli tecrübeli olduğum anlaşılıyor. O halde, şu soruya cevap vermeye çalışayım: Evde nasıl zaman geçirilir?
Ev hanımları için bir şey diyemem. Onlar bir şekilde akşama ermeyi başarıyorlar. Fakat iş hayatına alışıp da evde oturmak zorunda kalanlara bazı tavsiyelerde bulunabilirim. Malum, mevcut vaziyetin ne kadar süreceği bilinmiyor.
"Evde hayat var" ifadesi ilk birkaç ay için doğrudur. Devamı "diğer gezegenlerde hayat var mı" sorusunun cevabına dönüşüyor.
İşsiz kimseler, dünyanın en meşgul insanlarıdır. Çünkü zihinleri olumsuz düşüncelerin işgali altındadır. Birinci kural: Evde işsiz kalmamak gerekiyor.
Televizyon karşısında yahut sosyal medyanın içinde yaşamak, önerebileceğim bir yöntem olamaz.
Yaşadığımız mekânları güzelleştirmek, hayatımızı daha iyi hale getirebilir. Düzenlemeye odamızdan başlamalıyız. Bazen birkaç küçük değişikliğin büyük tesiri olabiliyor.
Mizacımıza ve yaşantımıza uygun meşgaleler bulmalıyız. Kütüphanemiz varsa eğer, kitaplarımızı yeniden tasnif etmek faydalı bir uğraş olabilir. Bu esnada, eksiklerimizi ve okumamız gerekenleri tespit edip liste yapabiliriz.
Aile fotoğraflarını gözden geçirmek, hatıraları tazelemek adına iyi bir fırsattır. Vaktimiz bereketlenir. Biraz gayret edilirse, bazı fotoğrafların tarihi bulunabiliyor. O tarih, kurşun kalemle fotoğrafın arkasına düşülebilir.
Dünya gözüyle görmek istediğimiz yerlere çalışabiliriz. O beldelerle ilgili bilgi ve görsel toplayabilir, bunları tertipli bir biçimde arşivleyebiliriz. Belki bir gün lazım olur. En son Gelendost ilçesine çalışmıştım. Hatta şiirimde bile geçiyor: Gelendost'a gidememek her sene…
Hayret duygumuzu pekiştirecek faydalı hobiler edinebiliriz. Mesela şu günlerde Mavi Baştankara kuşunun özelliklerini öğreniyorum. Türkiye'nin Anonim Kuşları isimli sitede birbirinden güzel görüntüleri var.
Tekrar kalemi elimize alabilir, sevdiklerimize mektuplar yazabiliriz. Her şey normale dönünce bu mektuplar postaya verilebilir.
Evde yapılacak işler listesini sayfalar dolusu uzatabiliriz. Yazdıklarım, ilk etapta aklıma gelenler.
Kendimden biliyorum. Bütün bunlar, uzunca bir müddet insanı oyalıyor. On yıl olmasa bile…
İnsanlık olarak bir imtihanın, musibetin içindeyiz. Sıkıntılı günler geçene kadar evde kalalım. Gereksiz yere dışarıya çıkıp da kul hakkına girmeyelim. Vebal almayalım. Artık her ferdin kaderi, milletin kaderiyle bir olmuştur.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.