Zaman gelip geçerken: Kötülük nereye gitti?
Kötülük kol geziyor. Ama kimse adını koymaya yanaşmıyor.
Sorarsan, herkes hasta, hatalı, farklı, vd. Eh, o zaman da hastayı anlayışla karşılıyoruz, hatalar deseniz, hemen geçiştiriliyor, hatta modaya uyarak seviliyor falan.
Farklılık ise yıkıcı davranışları şık gösterme çabasına dönüştü... Sert bir tablo mu çizdim? Belki ama gidiş o yöne doğru. Hayır/şer, iyilik/kötülük ayrımlarının silinmeye başlaması hepimize çok pahalıya patladığını bir gün anlayabilecek miyiz? Bilemiyorum.
Ama kötüye kötü, çirkine çirkin, zulme zulüm, yalana yalan demek konusunda hiç geri adım atmaz; bu ayrım çizgisinden asla taviz vermezdi.
Nörolojik kıyafetler giyinmiş berbat bir psikolojizm.
Herman Hesse'nin harika metni Ağaçlar. Erol Göka'nın yıllar sonra yeni basımı yapılan değerli çalışması Türk'ün Göçebe Ruhu. Mathew Carr'ın İslami İspanya'nın çözülüşünü Hıristiyanlar açısından anlatan ve bunu gerçekten medeni bir Avrupa imkanının erkenden kaybedilişi olarak yorumlayan Kan ve İman adlı kitabı...
Ama tek "iyi" ve leziz ekmek oymuş gibi bir hava oluşturup moda haline getirmeye karşıyım.
Merak ve heyacanla bekliyorum...
Yıllar önce seyredip çarpıldığım J.A. Lindqvist'in "Let The Right One In/ Bırak İçeri Gireyim"in DOT tarafından tiyatroya uyarlanmış halini önümüzdeki hafta izleyeceğim. (Film bizde "GirKanıma" adıyla gösterilmişti.)
Haşmet Babaoğlu - Sabah
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.