Arama

Zekeriya Erdim
Temmuz 17, 2019
Tercih sürecinin tehlikeleri
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bilindiği gibi insan ve toplum hayatı tercihlerden ibarettir. Genel geçer kurala göre yaptığımız doğru tercihler iyilik, yanlış tercihler kötülük getirir.

Tercih süreçlerini etkileyen en önemli şeyin, bilgi ve bilinç düzeyimiz olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü biz, ilmimize ve inancımıza göre amel eder, tavır geliştiririz.

Lise mezunlarının üniversiteye geçiş sınavı sonuçları açıklandı. Bu günlerde yoğun bir tercih maratonu dönemi başladı.

Annelerde, babalarda, öğrencilerde, öğretmenlerde, idarecilerde üniversite, fakülte, bölüm tercihleri konusunda telaşlı bir arama, tarama gayreti var. Sorularına cevap, sorunlarına çözüm bulabilmek için her sese kulak kabartıyor, her materyale göz atıyorlar.

İlgili, ilgisiz kişiler, kurumlar hizmet etmek yahut rol kapmak için, vaziyetten vazife çıkarıp sürece dâhil oluyor. Tercih reçetesi cinsinden listeler yayınlanıyor, özel rehberlik ve danışmanlık organizeleri yapılıyor.

Bütün bunlar olağan ve olması gereken şeyler. Çünkü dünya ve ahiret sermayemiz yahut yatırımımız olan gençler hayatlarının en önemli tercihlerinden birini gerçekleştirecekler.

Sonuçlarından hepimiz doğrudan ya da dolaylı olarak etkileneceğiz. Ne kadar çocuğumuz, gencimiz iyi eğitim alıp kalite ve kariyer sahibi olursa ülke ve toplum olarak o kadar katma değer üretecek hale geleceğiz.

Ancak, değerlendirmeler daha çok alınan puanlar üzerinden yapılıyor. O puanla hangi üniversitelere, fakültelere, bölümlere girilebileceğine bakılıyor.

Tercihi yapacak ve üniversiteyi okuyacak gencin madenine, fıtri altyapısına, kabiliyetine, kapasitesine, hangi alanlara ve bölümlere yakın ya da yatkın olduğuna bakan yok denecek kadar az. Puanı tutmuyorsa siyah, tutuyorsa beyaz.

Ayrıca, tercih iradesinin merkezinde asıl muhataplardan çok başkaları var. Anneler, babalar, öğretmenler, idareciler, uzmanlar, danışmanlar daha baskın bir rol oynuyorlar.

Yetişkinlerin hayalleri, gençlere ciro ediliyor. Onlardan, kendileri olmaktan çıkıp, büyüklerinin kalıplarına uymaları bekleniyor.

Sınav stresinden çıkıp tercih stresine giren gençler, sel önündeki kütük gibiler. Çevrelerinde oluşan genel algı ve anafor nereye sürüklerse, büyük bir ihtimalle oraya doğru gidecekler.

Çünkü içinden geçtikleri eğitim süreçleri onlara yeteri kadar kendilerini keşfetme fırsatı vermedi. Çoktan seçmeli ortamlarda, meslek ve meşguliyet alanlarının tadına bakıp gönlünün nereye doğru aktığını, fıtratının nereye doğru çektiğini görmedi.

Onları hayatın içinde hayata değil, sınıfın içinde sınava hazırladık. Başarıyı ve başarısızlığı, sadece notla ve puanla tanımladık.

Önlerine ne konduysa onu yediler. Yemek, kültürlerine ve damak zevklerine uygun olmasa bile büyükleri öyle olmasını istediler.

Şimdi de benzeri bir süreç yaşanacak. Puanlarının tuttuğu bir bölüme yerleşmiş olmaları başarı olarak tanımlanacak.

Oysa biz, yıllardır girdiği bölümü istemeye istemeye okuyanları, ikrah edip yarı yolda bırakanları, düşe kalka bitirdiği halde o alanda kesinlikle iş yapmayanları biliyoruz. Araştırma sonuçlarına baktığımızda ise çalışan dört kişiden birinin yaptığı işten memnun olmadığını görüyoruz.

Bu sonuçlar bize alan ve bölüm seçimi ile başlayıp meslek ve branş seçimi ile biten tercihlerin yeteri kadar isabetli olmadığını gösteriyor. Morali ve motivasyonu düşürüyor, başarıyı ve mutluluğu azaltıyor, katma değer üretimimiz ciddi düzeyde fire veriyor.

Peki, bu bilgiler ışığında şimdi ne yapalım? Böylesine dar ve zor bir zamanda tercih sürecinin tehlikelerini nasıl azaltalım?

Birinci adım; geç de olsa, oğullarımızın ve kızlarımızın madenlerini keşfedip yatkın oldukları alanları ve bölümleri tespit etmeye çalışmak. Bu alanlarla ve bölümlerle ilgili tercih imkanlarının, ihtimallerinin bilgisine ulaşmak.

İkincisi; son sözün, gençlerin kendilerine bırakılması. Hiçbir baskı ya da zorlama yapılmadan onların isteklerine ve iradelerine göre tercih yapılması.

Üçüncüsü; herhangi bir yere yerleşemezlerse kıyametin kopmayacağını hissettirmek. Yeniden hazırlanarak aradığını bulma, kafasına ve kalbine yatan şeyin peşinde olma fırsatı vermek.

Yeniden hazırlanmak, bir-iki yıl daha zaman kaybettirir. Fakat istemeye istemeye tercih yapıp, kerhen okumak hayatı boyunca devam edecek kayıplara gebedir.

Ayrıca, herkesin üniversite okuması gerekmediğini de peşinen kabul etmeliyiz. "Kargaya yavrusu şahin görünür" yahut "Kirpi yavrusunu pamuğum diye sever" sendromlarından artık vazgeçmeliyiz.

Milletin ve memleketin, meslek erbabı ara elemanlara da ihtiyacı var. Sektörler uygun eleman arayıp bulamıyor; üniversite mezunları, boşta gezenlerin yevmiyelerini yazıyorlar.

İnsanın ve toplumun ne kadar ihtiyacı varsa, o kadar kabiliyet ve kapasite yaratılmış. Muazzam bir denge ve uyum içinde, imkânlar ihtiyaçlara göre dağıtılmış.

Fıtratı keşfedip ona uygun davranmak, huzur ve güven verir. İşleyip işe yarar hale getirmek yerine, zorlayıp başka bir şeye dönüştürmeye kalkışmak dengeyi ve düzeni bozar, felaket getirir.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN