Arama

  • Anasayfa
  • Tarih
  • İlk sıhhi müessese 'Fatih Darüşşifası'nın akıbeti

İlk sıhhi müessese 'Fatih Darüşşifası'nın akıbeti

Fatih Külliyesi’nin cami ve medreselerinden sonra, önde gelen birimlerinden biri de, bir sağlık müessesesi olan darüşşifasıdır. Fatih Darüşşifası, İstanbul fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından Mimar Atik Sinan'a yaptırılan ilk sıhhi müessesedir. Zaman içindeki ihmaller nedeniyle günümüze ulaşamayan darüşşifa yapısı, öncelikle tıp tarihçilerinin ve mimarların ilgilendiği önemli konular arasında yerini alır…

İlk sıhhi müessese ’Fatih Darüşşifası’nın akıbeti
Yayınlanma Tarihi: 3.5.2019 08:12:28 Güncelleme Tarihi: 03.05.2019 08:16

Fatih Darüşşifası 16. yüzyılın ortalarına kadar o dönemin başkenti İstanbul'a pratik olarak sağladığı eğitim -öğretim imkânıyla tabip ihtiyacını karşılayan sağlık kuruluşlarının da başında gelir. İstanbul'un Fethi'nden 17 yıl sonra h.875/m.1470 yılında tamamlanan ve "yeni İmaret" adıyla anılan külliyenin çok sayıda vakfiye ve suretleri günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan bu birinci derece belgeler darüşşifanın bina olarak eksikliğine rağmen, darüşşifaya ait bilgileri ulaştırması bakımından önemlidir.

70 HÜCRELİ, 80 KUBBELİ VE 200 HADEMELİ DARÜŞŞİFA

Fatih Darüşşifası, Fatih Külliyesi'nin merkezini oluşturan cami ve avlusu etrafında, caminin mihrap eksenine paralel eksenler üzerinde gelişen medreseler sisteminin (sahn-ı seman ve tetimme medreseleri) kuruluşu dışında ve caminin kıble tarafında, paralel eksenler arasında gerçekleştirilen, iki önemli yapıdan biridir. Günümüze arsası yapılaşarak ulaşmış olan bu yapının kalıntıları 1970 yıllarına kadar görülebilmekteydi.

Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde şöyle bir bilgilendirme yer alır:

"İstanbul'daki Bimaristan ve muristanlar - (evvel tımarhane-i Ebul Fetih Sultan Mehmed) 70 hücre ve 80 aded kubbe ve 200 hademe vardır. Dersiâm-ı hekim başısı vardır. Ayînede ve revandagândan bir adam hasta olsa bimarhaneye götürüb ona hizmet ederler. Münasib edviye (ilaç) ile tedavi ederler. Diba' ve şeyb ü zerbaf-ı harîr câme hübbabları vardır. Her gün iki defa hastalara günâgûn idame-i nefise bizal olunur. (evkafı o derece kavidir ki, vakıfnamesinde "eğer matbahta keklik ve turaç ve süğlün kuşlarının eti bulunmazsa bülbül ve serçe ve kebuter bişüp hastalara bizal oluna diye muharrirdir (yazılıdır)." Hastalara, divanelere def'i cunûn için mıtrıban ve hanendegân ta'yin edilmişdir. Avratlar, kefereler için başka bir köşede tımarhanesi vardır."

Evliya Çelebi'nin müteakip cümlelerinde bildirdiği "hastalara, divanelere def'i cunûn için mıtrıban ve hanendegân tayin edilmiş olması, hastaların müzikle tedavisinin yapıldığını bildirdiği gibi, "Avratlar, kefereler için başka bir köşede tımarhanesi vardır" ifadesi de kadınlar ve hristiyanlar için ayrı ayrı darüşşifa yapılarının varlığını işaret eder. Ayrıca, eczacıların ve yapılan ilaçların muhafazası ile vazifeli hizmetlilerin varlığından, eczane olarak nitelenebilecek bir ilaç yapım yerinin ve yapılan ilaçların saklanacağı bir mahzenin de bulunması ön görülebilir.

Darüşşifa binası, zaman içerisinde çeşitli tahribata uğramış ve irili ufaklı bir takım tamirler görmüş. Bunlardan en mühimi, 1509'da bütün İstanbul'u baştan başa harap eden büyük deprem sonunda gördüğü onarımdır. Bu deprem sırasında darüşşifanın kubbesi de yıkılmıştı. 1765'te meydana gelen ve Fatih Camii'nin ikinci kez yapılmasına sebep olan depremde ise, Daruşşifa'nın zarar görüp görmediği bilinmemektedir.

Semavi Eyice, "uzun zaman metruk ve harap bir halde duran Fatih darüşşifasının 1824'te mütevellisi Osman Ağa tarafından yazılan bir arz-ı hâl ile hana çevrilmesi veya yıktırılarak arsa ve malzemelerinin satılması yolundaki müracaatı üzerine bir rapor hazırlayan Hassa mimarı Mehmed'in, burasının yıkılmasının maddi bakımdan daha kazançlı olacağını bildirmesi üzerine darüşşifa feda edilmiştir." der…

İMAM VE MÜEZZİNLERİNİN VARLIĞI

Daha geç tarihten bir kaynak eser ise; Hüseyin Ayvansarayî Hadikat ül Cevamî'de "Der beyan-ı Cami-i Fatih Sultan Mehmed... ve bir tabhane-i imaret ve mukabilinde darü'ş-şifa dahi bina olunmuştur. Tabhanesinin ve darü'ş-Şifa'nın müstakil mescidleri ve mümîn imam ve müezzinleri vardır" diyerek, 1864 yılında basılan bu eserde darüşşifa ile imaretinin mescidlerinde imam ve müezzinlerinin varlığı, bu darüşşifanın işlevinin sürdüğünü ifade eder. Ayvansarayî'nin bilgin Müstakimzade Süleyman Saadettin Efendi'nin teşviki ile 1779'da yazdığı iki ciltlik eserinde verdiği bu bilgi ise, 18. yüzyılın sonlarında darüşşifanın işlevini sürdürdüğünü gösteriyor.

Süheyl Ünver, "Fatih Darüşşifası Planı" başlıklı makalesinde Fatih Darüşşifası ile olan meraklı ilgisini açıkladıktan sonra Başvekâlet Arşivi'nde bulunan darüşşifa ile ilgili belge ve planları nasıl bulduğunu ve sevincini ifade ediyor. Ve Fatih Darüşşifası'nı h.1160/m.1747 yılındaki zelzeleden itibaren, yapı çok hasara uğramasına rağmen, 79 yıl daha, h.1239/m.1823 tarihine kadar varlığını sürdürdüğü, ancak bu yılda Mütevelli Osman bey, çok harap durumda olduğunu ifade ettiği bir takrirle, vakfın boş yere masrafa girmeden yapının enkazının kaldırılarak arsasının da ifraz edilerek (parça parça) satılmasını bildiriyor.

HAN'A DÖNÜŞTÜRÜLMESİ İÇİN YAPILAN RESTORASYON PLANI

Zamanın hassa mimarı Ahmed'e h.1239/m1824'te havale edilen iş, yapının bulunduğu duruma göre tamiri yahut Han'a dönüştürülerek inşası konusu ile yerinde tetkik ve uygun olan durumun bildirilmesi isteniyor. Bunun üzerine Sermimaranı hassa Mustafa, Vakıf kâtibi, Ruznamçeci efendi, neccar kalfaları, duvarcı, hamamcı ve kurşuncu ustalarıyla mahallinde keşif yapılıyor. Bu inceleme sonucu bir keşif (rapor) ve iki plan hazırlanıyor. Hazırlanan planlardan birinin darüşşifanın mevcut durumunu gösteren rölöve planı, diğerinin ise Han'a dönüştürülmesi için yapılan restorasyon planı olduğu anlaşılıyor.

Her iki plan da ölçekli, renkli olarak hazırlanmış ve üzerinde bilgilendirme notları yazılmıştır. Planların Keşifnamesi'ne göre; darüşşifa Fatih'te Atpazarı tarafında olup, dört yönde duvarla çevrili ve dört yönünde duvar dışında yollar bulunur. Avlu girişi Başkurşunlu (Ali Tusî) medresesi dershanesi hizasında bulunmakta ve yapı medrese planında dört köşe bir binadır. Sonradan kubbeli dershane mescide dönüştürülmüş, iki tarafında üçer mekân bulunmaktadır. Ortada şadırvanlı kare avlu 16 kubbeli revakla çevrilmiştir.

Binanın ana girişi kuzeyde ve dışa açılmakta ve keşifnamede mermer söveli ve kemerli olduğu bildirilmektedir. Bu girişin iki yanında ikişer mekân ile köşelerde birer kubbeli köşe mekânları yer almıştır. İki kubbeli mekân ise dersane kanadı önünde yan revaklara açılmaktadır. Bu mekânlar kubbeli revak altına açıldıkları yerde, bir destekle desteklenmiş olmasıyla, külliyenin tabhane yapısıyla plan beraberliği gösterir. Keşifnamede yapının şadırvan ve tuvaletlerine Taksim Maslağı'ndan gelen suyun yollarının bulunduğu ve darüşşifanın Han'a dönüştürülmesinin 102.425 kuruş maliyeti bildiriliyor.

FATİH DARÜŞŞİFASININ AKIBETİ NE OLDU?

Fatih Külliyesi, İstanbul'da Külliye ile aynı adı taşıyan semtte, Fevzi Paşa Caddesi`nin Haliç tarafı boyunca uzanır. Külliye, o döneme kadar Türk-İslam mimarisince yapımı gerçekleştirilen en büyük bina kompleksidir. Bir cami etrafında çok planlı şekilde yerleştirilmiş medreseler, kütüphane, şifahane, tabhane, kervansaray çarşı, hamam ve daha sonra inşa edilen türbelerden oluşur.

Darüşşifa binası, zaman içerisinde çeşitli tahribata uğramış ve irili ufaklı bir takım tamirler görmüştür. 1509 yılında meydana gelen ve "küçük kıyamet" denilen büyük zelzelede Fâtih Camii kubbesinin hasara uğradığı, hatta sütun başlıklarının parçalandığı ve kubbenin çarpıldığı, külliyenin dârüşşifâ, imaret ve medrese gibi yapılarının da özellikle kubbelerinde büyük zararlar olduğu bilinir.

1557 ve 1754 depremlerinde yeniden hasar gören cami onarılmışsa da 1766 depremine dayanamamış, büyük kubbesi tamamen çöktüğü gibi duvarları da tamir edilemeyecek derecede yıkılmıştır.

Sultan III. Mustafa, Hâşim Ali Bey'i bina emini tayin ederek önce türbe ve külliye binalarını yaptırmış, Fâtih Camii'nin yeni bir plana göre aynı yerde inşasına ise 4 Rebîülevvel 1181'de (31 Temmuz 1767) önce Sarım İbrâhim Efendi, daha sonra da İzzet Mehmed Bey nezâretinde girişilerek 1185 yılı Muharreminde (Nisan 1771) cami ibadete açılmıştır.

III. MUSTAFA TARAFINDAN YAPTIRILAN BUGÜNKÜ FÂTİH CAMİİ

Bugün külliyede bulunan Fatih Camii 18. yüzyılın sonlarında yapılır. 1767 yılında Sultan III. Mustafa tarafından ve eskisinden tamamen farklı bir biçimde yeniden inşa ettirilir ve günümüze kadar ulaşır.

1766 zelzelesinin arkasından III. Mustafa tarafından yaptırılan bugünkü Fâtih Camii bütünüyle değişik bir düzende inşa edilmiştir. Avluyu takip eden ve son cemaat yerini ayıran kuzey duvar ilk camiden kalmış, genellikle kabul gördüğü üzere kıble duvarı ileri alındığından cami harimi daha da büyümüştür. Taçkapı üstünde ilk yapıdan kalan Ali Sofî hattıyla yazılmış iki satır halinde bir kitâbe yer almaktadır.

Caminin esas mekânı (harim), dört yarım kubbe ile desteklenen bir ana kubbe sistemine göre evvelce Şehzade, Sultan Ahmed ve Yeni Valide camilerinde uygulanan düzende yapılmıştır. Dört kemerin desteklediği bu örtü ortadaki dört pâyeye bindirilmiştir. İkinci Fâtih Camii'nin bütünü eski Türk klasik mimarisine uymakla beraber pâyelerin yanm yuvarlak köşe pahları, bilhassa kemer ve yarım kubbe başlangıçlarını ayıran kademeli profilli silmeler, XVIII. yüzyılın ikinci yansında Türk sanatına hâkim olan barok üslûbunun özelliklerine sahiptir. Caminin iç yüzeylerini kaplayan kalem işleri nakışlar da barok üslûbundadır. Fakat ikinci Fâtih Camii, İstanbul siluetindeki genel görünümü bakımından klasik üslûptaki eserlerden bir farklılık göstermez. Ayrıca kendinden daha önce yapılmış olan Nuruosmaniye Camii'nin ağır barok görünümünden de uzak kalarak Osmanlı dönemi Türk klasik üslûbuna daha yaklaşıktır.

Külliyenin diğer önemli unsuru medreselerdir. Caminin iki tarafında da bulunan medreseler İstanbul Üniversitesi'nin de temeli olmuştur. Zaman içinde çeşitli tamirat geçirmiş medreselerin bir kısmı yol yapım çalışmaları sırasında tamamen yok edilmiştir. Günümüze bu medreselerden sekiz tanesi ulaşmıştır…

Fatih Darüşşifasında hastaların ihtiyaçlarını karşılamak üzere hamam ve mescid de bulunuyordu. Bu Mescid, 1908'de vuku bulan Çırçır yangınında yıkılmış ve daha sonra oradan geçirilen yol dolayısıyla, temellerine kadar kazılarak enkazı kaldırılmıştır… (TDV, İslamansiklopedisi, Fatih Camii ve Külliyesi, Semavi Eyice- FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Fatih Darüşşifası'nın Han'a Dönüştürülme Teşebbüsü / Gönül Güreşsever Cantay)

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN