Arama

Düzyazıyı, şiiri ve fotoğrafı birleştiren bir üslup

Sanat eleştirmeni, şair, ressam, politik filozof, roman, öykü ve senaryo yazarı Berger, her zaman kapitalist üretim ilişkilerinin üzerini örttüğü insani potansiyelleri açığa çıkarmanın önemine inandı.

Düzyazıyı, şiiri ve fotoğrafı birleştiren bir üslup
Yayınlanma Tarihi: 22.5.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 22.05.2018 21:28

John Berger, 5 Kasım 1926'da Londra'da doğdu. Orta sınıf bir ailenin çocuğuydu. Annesi işçi sınıfından, babası, Stanley Berger ise, I.Dünya Savaşı sırasında askeri birlikte görevliydi. John da 1944 ve 1946 yılları arasında İngiliz ordusunda görev yaptı.

"Önceleri emperyalizm ucuz ham madde, emek sömürüsü ve denetlenebilir bir dünya pazarı istiyordu. Bugünse hiçbir değeri olmayan bir insanlık istiyor."

Ancak askeri hayata daha fazla dayanamayan Berger, subay olmayı reddettiği ve üstlerine karşı geldiği gerekçesiyle Kuzey İrlanda'ya sürüldü. Burada kaldığı bir yıl için,"Askere alınmış eğitimsiz ve genç insanların arasındaydım. Bu, işçi sınıfından çağdaşlarımla ilk kez gerçekten tanışmamdı. Onlar için ailelerine ve sevgililerine mektuplar yazardım. Bu ilk kez toplum için yazmaya başladığım dönem olarak görülebilir. Gerçi çok kötü bir yıldı ama şimdi geriye baktığımda beni şekillendiren çok önemli bir deneyim olduğunu görüyorum." diyecektir.

Askeriyedeki görevinden ayrıldıktan sonra, burs kazanarak Chelsea Sanat Akademisi'ne kaydoldu. Kariyerine ressam olarak başlayan Berger, 1940'lı yılların sonlarına doğru Londra'da birçok sergiye katıldı. Çalışmaları, Londra'nın Wildenstein, Redfern ve Leicester galerilerinde sergilendi.

SANAT ELEŞTİRMENLİĞİ VE RESİM DERSLERİ

"Geçmiş, mahkûmu olmadığımız tek şeydir. Geçmişle dilediğimizi yapabiliriz. Yapamadığımız ise sonuçlarını değiştirmektir."

1948 ve 1955 yılları arasında resim dersleri veren Berger, sanat eleştirmenliği de yapmaya başladı. Birçok makalesi, haftalık yayınlanan ve sol görüşlü politik bir dergi olan New Statesman'de yayımlandı. Modern sanat dünyasında, marxist hümanist pencereden bakan duruşu, onu kariyerinin başında tartışmalara yol açan, kışkırtıcı ve dikkatleri üzerinde toplayan birisi haline getirdi.


1958'de ilk romanı "Zamanımızın Bir Ressamı" (A Painter of our Time), sol çevreleri bile kızdıran gerçekçiliği yüzünden, basıldıktan iki hafta sonra toplatıldı.1972'de BBC'de televizyon serisi olarak yayınlanan "Görme Biçimler" (Ways of Seeing)nin başarısını post-modernist yazının önemli örneği olan "G" adlı deneysel romanı izledi.

Sanat eleştirisine bambaşka bir boyut kazandıran "Görme Biçimleri", çıkış noktasını çağımızda önemli bir rol oynayan televizyondan alarak, sanatın kurumsallaştırılmasının yüzüne bir tokat gibi çarpar ve sanatın nasıl okunması gerektiğini irdeler. Sanatın, insanlığın kader kartları olduğunu hatırlatır.

ESERLERİNDE SOSYOLOJİK ÖZELLİKLERİN AĞIR BASMASI

"Fotoğrafı garip bir icat haline getiren şey, öngörülemez sonuçlarla birlikte, birincil hammaddelerinin ışık ve zaman olmasıdır."

1972 yılında "G" adlı romanıyla da Booker Ödülü'nü kazanan usta yazar, ödül konuşmasında, Booker McConnell'ı, Batı Hint adalarında ticari sömürgecilikle suçladı ve ödülün yarısı Black Panther'lere bağışladığını açıkladı. Bu olaydan sonra Britanya'nın en radikal kişileri arasına giren Berger, Britanya'yı terk ederek Fransa'ya taşındı (1962).

Yazılarında sosyolojik özellikler ağır basan yazarın diğer önemli eserleri arasında, "Şanslı Adam" (A Fortunate Man) (1962), "Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa" (And Our Face, My Heart, Brief as Photos) (1984) sayılabilir. Gezi günlükleriyle anılardan oluşan bu eserler, felsefeyle fotojurnalizmi etkileyici bir biçimde buluşturur.

Bir diğer önemli kitabı "Yedinci Adam" (A Seventh Man)(1975), düzyazıyı, şiiri ve fotoğrafı birleştiren uslubuyla Avrupa'daki Türk göçmeni işçilerinin durumunu konu alır. Berger bu kitabı için fotoğrafçı Jean Mohr ile çalışır. Göçmen işçilerin içindeki parçalanmışlığı yansıtan bu eser şiirsel yazınla politikanın gergin bir çatışması, kopup yeniden buluşmasıdır. Berger, "Yedinci Adam" için şöyle diyor:

"Bir yazar olarak en büyük doyumu hissettiğim anlardan birinin ödüllerle filan hiçbir ilgisi yok. İstanbul'daydım ve arkadaşlarla onların bir tanıdığını ziyarete bir gecekonu mahallesine gittik. Gecekonduda çay içtik, uyduruk bir rafa dizilmiş 20 kadar kitap vardı ve onlardan biri "Yedinci Adam"ın Türkçesiydi. Bunu görünce yazar olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Kitaptaki deneyim hayat deneyimiyle buluşmuş ve kabul görmüştü çünkü."

MODERN SANAT ELEŞTİRİNE ALTERNATİF BİR BAKIŞ

"Arzulanan şey belki de bu hayattaki en yakınınızın ölümsüz olabileceği hissine kapılmaktır."

Berger, bazı modern sanatçılar hak tanınanı, Picasso hakkında yazdığı 1965 tarihli "Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı" oldu. Yazıldığı dönemde, birçok sanat eleştirmeni tarafından doktrinerlik ve saygısızlıkla suçlansa da çağımızda Picasso hakkında yazılmış en iyi kitaplardan biri olarak kabul edilmiştir.

Berger, Picasso'dan başka Goya hakkında, ressamın sanatını konu alan bir kitap ve Rus heykeltraş Ernst Neizvestny hakkında "Sanat ve Devrim" başlıklı bir deneme yayımladı.

"Dinlediğim için bir hikâye anlatıcısıyım."

1970'lerde İsviçreli yönetmen Alain Tanner'le birlikte çeşitli film projelerinde yer aldı; "Salamandre", "2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus", Messidor gibi filmlerin senaryosunu yazdı.

Kıvrak zekâlı usta yazar, modern sanat eleştirine bambaşka bir perspektif katarak çağının birçok yazar ve sanatçısına ilham kaynağı oldu. Susan Sontag onun için şöyle diyor: "John Berger'in kitaplarına hayranım. O sadece ilginç olanı değil, aynı zamanda önemli olanı yazıyor. Çağdaş İngiliz yazınında bence rakipsizdir. Lawrence'tan beri sezgi ve duygu dünyasına bilincin de gerekliliklerine cevap vererek bu kadar dikkat eden bir yazar çıkmamıştır. O belki Lawrence kadar iyi bir şair değil ama daha zeki, daha asil. Olağanüstü bir sanatçı ve düşünür."

TveK'dan John Berger'in kitaplarını satın almak için tıklayın

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN