Arama

Türk din musikisine raci formlar

Türkler, İslam öncesinde olduğu gibi İslam sonrasında da, doğum, sünnet, evlilik, ölüm vs. gibi hayatın hemen her safhasında mûsikiden azami derecede istifade etmişlerdir. Özellikle büyük itina gösterdikleri dini hayatlarında mûsikiye geniş ölçüde yer vermeleri, zamanla, kendine mahsus birtakım özellikleri bulunan ve "Türk Din Mûsikisi" olarak adlandırılan bir mûsiki türünü ortaya çıkarmıştır.

Türk din musikisine raci formlar
Yayınlanma Tarihi: 30.3.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 30.03.2018 21:58

Bu mûsikinin sahip olduğu özelliklerin başında ise, "eser bestelenmesinde uyulması gereken beste kalıpları" manasına gelen formlar gelmektedir. Bu formların neler olduğu ve ne gibi özellikleri taşıdığı hakkında bilgi sahibi olmak, hiç şüphesiz icra edilen "Dini Mûsiki" eserlerini daha da anlaşılır kılacaktır.

Türk Din mûsikisi, 2500 yıllık Türk mûsikisi'nin iki ana şubesinden birini teşkil etmektedir. Diğer şube olan LA-Dini Türk mûsikisi'nden, güfte, tavır, form vb. gibi yönlerden ayrılan ve kısaca; "Türkler'in, kendi dini yaşayışlarıyla İslam'ı uzlaştırmaları sonucu ortaya çıkardıkları bir mûsikiçeşidi" demek olan Türk Din mûsikisi'nin daha geniş bir tanımı şöyle yapılmaktadır:

"Hz. Peygamber (S.A.V.) ve sahabenin tatbikatı ile İslam tasavvufunun görüşleri doğrultusunda ortaya çıkan Türkler'deki dini hayat, zamanla camilerde, tekkelerde ve çeşitli tarikat toplantılarında yapılan ibadet ve zikir esnasında, birtakım vesilelere binaen ve çeşitli kaideler çerçevesinde icra edilen bir mûsikiyi meydana getirmiş, buna da Türk Din Musikisi adı verilmiştir."

Türk mûsikisinin camilerde, tekkelerde ve diğer manevi muhitlerde icra edilen 22 formu bulunmaktadır. Türk müziğinin zenginliğini yansıtan bu formlar günümüzde icra edeni azalsa da yaşamaya devam etmektedir.

Türk dini mûsikisi, nitelik bakımından cami mûsikisi ve tekke(tasavvuf) mûsikisi olmak üzeri iki türde incelenmiş, ortak birçok vasıfları olmakla beraber cami ve tekke musikilerinde ayrı ayrı üslup ve tavırlar teşkil ederek vücut bulmuştur. Cami mûsikisinin daha çok ciddiyet ve zahidane bir mahiyet taşımasına karşılık tekke mûsikisinde tasavvufi bir lirizm ve coşku hâkimdir.

Camideki ibadetin esasını namaz teşkil ettiğinden cami mûsikisi denince akla ilk gelen şey, namazın cemaatle kılınması sırasında imam ve müezzinin (müezzinlerin) çok defa irticâlî olarak, yani hâfızalarındaki melodi kalıplarına belirli ibareleri döşemeleri şeklinde tanımlanabilecek bir ses mûsikisine dayalı faaliyetleri olmaktadır. Bu faaliyet esnasında herhangi bir çalgı aleti kullanılmadığından ses en önemli unsurdur. İmam ve müezzinin birbirinin ardından okumalarında dikkat edilecek en mühim husus, aynı makamları icra etmeleri veya birbiriyle uyuşan makam ve dizileri kullanmalarıdır.

Cami mûsikisi müezzinin ezan okuması, İhlâs sûresinin kıraati, kamet getirmesi, namazın cemaatle kılınması sırasında imamın ilk tekbirden selâm verinceye kadar geçen süredeki kıraati, selâmdan sonra müezzin tarafından okunan ibareler, tesbîhat, arada okunan mahfel sürmesi, dua ve mihrâbiyenin bütününe verilen isimdir. Ancak bu arada zaman zaman bu türler içine giren temcîd, münâcât, salâ (salât), tardiye, tekbir, mevlid, mirâciye, Muhammediye, tevşîh, cami na'tı ve ramazan ilâhileri de cami mûsikisinin önemli birer formu olarak ortaya çıkmaktadır.



Cami mûsikisinde güfteyi teşkil eden metinler çoğunlukla Arapça olup Türk din mûsikisi özelliklerine göre bestelenmişlerdir. Bazı tasavvufî konuların da yer aldığı bu güftelerde zühd, takvâ, ubûdiyyet ve dua unsurları hâkimdir.

Cami mûsikisi 'nde herhangi bir musiki aleti kullanılmadığından dolayı camilerde icra edilen musiki sadece insan sesine dayalı olurken, eserler genellikle tek kişinin icrasına dayanmaktaysa da bunlardan besteli olanlar bazen müezzinler tarafından koro halinde okunur. Bu toplu icraya "cumhur müezzinliği" adı verilmiştir. Din dışı Türk mûsikisinin, örneği zamanımıza kadar ulaşmış hemen bütün makamlarının kullanıldığı cami mûsikisinde acem, acem-aşiran, bayatî, bestenigâr, eviç, hicaz, hüseynî, hüzzam, ırak, rast, sabâ, segâh, uşşak vb. makamlar daha çok kullanılmıştır.

Bunların dışında değişik zaman ve yerlerde okunmakla birlikte cami musikisi türleri içine giren birçok ilahiler de önemli birer form olarak ortaya çıkmaktadır.

CAMİ MÛSİKİSİ FORMLARI VE ÖZELLİKLERİ

Kur'an-ı Kerim: Müziğin en esaslı tarifine göre, sesin ahenklisine müzik denir. Cami, tekke ve dinî cemiyetlerde icra edilen bu form, bir besteye bağlı olmadan, doğaçlama şeklinde okunur. Tecvide ve tertil kurallarına riayet etmek şartı ile hemen her makamdan okunabilir. Kur'an'ın güzel sesle okunması İslam'ın bir emridir. Güzel ses Kur'an'ın güzelliğini artırdığı gibi, dinleyenlerin ondan etkilenmesine de vesile olur.

Ezan: Kelime manası olarak bildirme anlamını taşır. Müslümanları camiye davet için ilan etme usûlüdür. Peygamber Efendimiz ashabını bir araya toplamak istediğinde müezzinlerinden birine ezan okuturmuş. Zira İmam Zeynelabîdin Hazretleri'nin buyurduğu üzere, 'Ezanı müezzinin ağzından Allah okur' demektedir. Kimi yerlerde her vaktin ezanı farklı okunurken, kimi yerlerde de makamlar güne göre değişir.

Kamet: Kelime karşılığı dikilmek, ayakta kalmaktır. Cami içinde cemaati farz namazının başlamak üzere olduğuna dair bir uyarıdır. Ezana orana daha hızlı ve bir nebze alçak okunur. Ezan cümleleriyle aynı cümleler tekrarlanır, "hayya alel felahtan" sonra "kad kametis salat" ifadesi eklenir.

Tekbir: Kelime olarak Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğünü ifade etmek anlamına gelir. Camilerde, bayram namazından evvel ve hutbe aralarında, imam efendinin işaretiyle topluca okunur. Mevlitlerde, cuma ve cenaze namazlarında ve Mukaddes Emanetleri ziyaret esnasında tekbir getirilir. Segah makamında bestelenmiş ve bestekârı Buhurizâde Mustafa Itrî Efendi'dir.

Salât: Kelime manası olarak namaz ve dua anlamına gelir. Peygamberimize Allah'tan rahmet ve selam duasını içeren sözlerdir. Ezan gibi irticalen okunan ve besteli olmak üzere iki çeşidi vardır. Cenaze, bayram, Cuma ve sabah salatları, ezan gibi cami minarelerinden okunur. Muhtelif makamlarda bestelenmiş salâtlar da vardır. En meşhuru teravih namazlarında okunan Salât-ı Ümmiyye'dir.

Tesbih: Dinî mûsiki formlarından olan tesbih, kelime manası olarak Cenab-ı Allah'ı yüceltmek, onu noksan sıfatlardan tenzih etmek anlamına gelir. Arapça tesbih cümlelerinin ilâhi formunda bestelenmesinden meydana getirilmiş eserlerdir. Zekai Dede'nin aşağıdaki eseri tesbihe bir örnektir. Namazlardan sonra müezzinlerin okuduğu tesbihat da bu form içine girer.

Mahfel Sürmesi: Camilerde namazdan sonra bir ya da bir kaç müezzin tarafından kısım kısım, kimi zaman nöbetleşe olarak okunur. Cemaatin salât-ü selâm getirmesine, tesbih çekmesine ve duaya zemin hazırlamak içindir. Doğaçlama olarak çeşitli makamlarda okunabilir. Dua, ayete'l kürsî, tesbihler ve ilâhi olmak üzere beş bölümden oluşur. Mahfel Sürmesi'nin Abdülgani Gülşenî tarafından tesis edildiği ifade edilir. Notasının bazı mûsikîşinaslar tarafından muhafaza edildiği söyleniyor.

Temcid ve münacaat: Anlam karşılığı ululamaktır. Mübarek gecelerde sabaha karşı, Ramazan aylarında ise sahurdan sonra, bir kaç müezzin tarafından minarelerde, kimi yerleri tek başına, kimi yerleri de koro halinde okunan, Arapça ifadelerden oluşan bir mûsikî formudur. Aynı ezgi, pek az değişikliklerle tekrar edilmek sûretiyle ruha tevhid duygusu telkin edilir. Temcidin ardından da Türkçe şiirlerin bestelenmesinden oluşan münacaat okunur ve Cenâb-ı Hak'tan dilekte bulunulur. Temcid ve münacaat, dinî mûsikide tek bir form adı altında zikredilegelmiştir. Tesbih formuna yakınlık arz eder. Bu form bugün icra edilmese de notaları mûsikişinaslar tarafından muhafaza edilmekte.

Mevlid-i Şerif: Mevlid'in kelime manası, "doğum yeri, doğum zamanı" demektir. Istılah manası ise, "Hz. Muhamed'in doğumunu, peygamberliğini, miracını, mucizelerini, vefatını konu alan mesnevi türündeki şiirlerin, irticail beste ile okunmasından meydana gelmiş bir Cami mûsikisi formudur."

Mevlid, "bahir" adı verilen bölümlerden oluşur. İslam Dünyası'nda pek çok şair Mevlid yazmışsa da, bütün eski Mevlidler'i unuttup, bugüne kadar önemini koruyarak ayakta kalan Süleyman Çelebi (ö.1422)'nin "Vesiletü'n Necat" adlı eseri olmuştur. Bahir araları, Sure, Tevşih, İlahi ve Kasideler ile bezenir. Bahirlerde, mevlidhanın musiki bilgisi ve zevkine göre çeşitli makam geçkileri yapılır.

Dini şiirin musikiyle kaynaştığı Mevlid cemiyetleri, bilhassa Türkler arasında çok rağbet kazanmıştır. Bunu da, halkın Mevlid törenlerini eski şölenlere, yani bedii toplantılara benzetmesine ve bu törenleri arzulamasına bağlayabiliriz. Bundan dolayı Mevlid törenlerine büyük önem verilmiş ve bu törenler, başka hiçbir milletle görülmeyecek şekilde benimsenmiştir.

Miraciyye: Sevgili Peygamberimiz'in mir'acını anlatan manzumların bestelenmesinden meydana getirilen formun adıdır. Bugün elde bulunan tek miraciyye, Kutbu'n Nâyî Osman Dede'ye aittir. Şeyh Mehmed Nasûhî Hazretleri'nin yazdığı miraciyeyi Osman Dede, segah, müstear, dügah, neva, saba ve hüseynî makamlarında 6 bölüm halinde besteler ve bölüm aralarını da tevşihlerle süsler. Bu tevşihlerin güftesini de Mehmed Nasûhî Hazretlerinin şiirlerinden seçer. Miraciyyenin bölümleri mevlid gibi doğaçlama usûlüyle, tevşihlerse besteli olarak ilahiler gibi okunur.

Receb ayının 27. gecesinden Ramazan ayının başına kadar sultan camilerinde ve bazı dergâhlarda vaktiyle okunmuştur. Eser yaklaşık 40 sayfaya varan bir notaya sahiptir ve icrası iki buçuk saati bulur.

Tevşih: Peygamber Efendimiz'in dünyaya gelişinden, emsalsiz vasıflarından bahseder. Daha çok mevlid ve miraciyyeler arasında okunur. Hazır bulunan cemaat tarafından hep birlikte okunur. Çeşitli makamlarda örneği vardır. Bir örneği aşağıdaki eserdir. Farklı makamlarda birçok tevşih bestelenmiş. Genellikle büyük usûllere sahip olurlar. Tevşih, mevzu ve mûsiki itibarıyle na'tlarla benzerlik arz eder.

Türk müziğinin zenginliği yansıtan bu formlar günümüzde icra edeni azalsa da yaşamaya devam ediyor. Bazı akademisyenlerin gayretleri de bu formları bugüne kadar muhafaza etmek adına büyük uğraşlar vermiş mûsikişinasların çabalarını tamamlayıcı nitelik taşıyor.

TEKKE MUSİKİSİ FORMLARI VE ÖZELLİKLERİ

Tekke mûsikisi ise cehri tarikatların zikirleri esnasında daha çok ritme dayalı, bazen bir veya birkaç enstrümanın da iştirakiyle ortaya çıkan musikidir. Tekke musikisi formları ve özellikleri şu şekilde sıralanabilir.

Özellikleri;

-Tekke mûsikisi 'nde icra edilen mûsiki bir amaç olmayıp, bir araçtır. Onunla, Peygamberimiz (s.a.v.)'in dilinde "büyük savaş" olarak nitelendirilen nefisle olan savaşın kazanılması amaçlanmıştır.

-Tekke mûsikisi, dini öğretilerin yaşanmasında çok büyük bir etken olan aşkı temin eder ki; müsikinin aşkı artırdığı ve ruhları arıttığı bilinen bir gerçektir.

-Tekke mûsikisi'nde, kullanılan güftelerle mütenasip olarak tasavvufi bir lirizm, yani ilahi bir neşe ve ritim duygusu hâkimdir.

-Tekke mûsikisi 'nde, - Şuğuller'deki Arapça ile Mevlevi Ayinleri'ndeki Farsça istisna edilirse - kullanılan güftelerin çoğunluğunu Türkçe güfteler oluşturmaktadır.

-Tekke mûsikisi'nin icrasında Klasik Türk mûsikisi sazlarına yer verilir ki; bu Tekke mûsikisi 'nin en belirgin özelliğini teşkil eder.

–Tekke mûsikisi 'ne ait eserlerin büyük çoğunluğu solo olarak okunmaktadır. Ancak yerine ve zamanına göre bazı eserler koro olarak da okunmuştur. Özellikle tek sesli koronun icra etmesi için bestelenen bu eserlere "Cumhur İlahi, Cumhur Durak" gibi isimler verilmiştir.

-Tekke mûsikisi'nde kesin bir sınırlama yoktur. Bir İlahi veya başka formdaki bir eser - Mevlevi Ayinleri hariç -, farklı tarikatların ayininde kullanılabilmiştir. Mesela; Mevlevi mûsikisi 'nin çok ünlü bir eseri olan Na't-ı Mevlana, bir kıyam zikri sırasında bir Kadiri veya Rufai ayininde okunabildiği gibi, Sa'di ilahisi diye bilinen bir eser de bir Halveti devranında okunabilmiştir.

Formları;

Mevlevî âyini: Tekke mûsikisinin en büyük formu Mevlevî ayinleridir. Bu ayinler aynı zamanda Türk müziğinin de en büyük formudur. Mevlevî yolunun şeyhleri tarafından Hz. Mevlânâ'dan sonra gelen eklerle bugünkü formunu almıştır. Mevlevîhânelerde mutrip heyeti tarafından icra edilir. Bütün tarikat ayinleri gibi Sevgili Peygamberimiz'i öven ifadeler, yani na'tla başlar. Türk müziğinin en sanatlı eserleri olarak ifade edilir. Ayinler için seçilen güfteler Hz. Mevlânâ'nın Mesnevî-i Şerif'i ve Dîvân-ı Kebir'inden seçilir. 4 kısımdan oluşur, bu kısımlara selâm denir. Âyin, aşr-ı şerif tilâveti ve gülbankla nihayete erer.

Durak: Tekkelerde icra edilen zikrullah ayinlerinde okunan bir türdür. Güftesi evliyanın büyüklerinin nutk-u şeriflerinden seçilir. Güftelerin konusu çeşitlilik arz eder. Cenâb-ı Hakk'a münacaat yahut na't veya mesnevi türünde bir şiir seçilebilir. Ağır ağır, uzun nağmeler barındıran bir türdür. İlahilere benzese de daha ağır, derin ve icra edilirken daha dikkat ve itina gerektirir. İcra edenleri durakhan olarak anılır.

Kaside: Divan edebiyatının bir türü olan kasideler, Türk müziğinde de ifadesini bulur. İrticâlen zakirlerden biri tarafından zikrullah devam ederken okunur. Kasideler, velilerin divanlarından seçilir. Zikrullahın verdiği zevke göre zakir, genellikle zihnindeki bir kasideyi seçer.

Şuğl: Güfteleri ekseri Türk şairler tarafından yazılan Arapça şiirlerden seçilen ve ilahiye benzeyen formdur. Şuğller, ilahilere nazaran daha azdır. Bestesi basit ve sık tekrarlara sahiptir. Şuğller, özellikle Arap kökenli Kadiri, Rifai, Sâdî, Bedevî ve Şazelî gibi tarikatların zikrullah ayinlerinde okunurlar, fakat buralarla sınırlı değildirler. Genellikle zikrullah esnasında okunduğu için, ritme uygun düşecek usullerle bestelenirler.

İsm-i Celâl: Allah ism-i şerifinin en anlamlısıdır. Tekkelerde, zikrullah ayininde Kelime-i Tevhid'in ardından her tarikat kendi üslûbunca okur. İsm-i Celal'in ritmine göre ilahiler okunur. Zakirler art arda belirli bir ritimle Allah ism-i şerifini tekrar ederler. Zikrullah da Allah'ın diğer ismine geçene kadar devam eder.

Savt: Kelime karşılığı 'ses' olan, kısa güfteli, ağır tempolu, çok tekrarlanan melodi cümleleri ile bestelenmiş bir ilahi formudur. Seçilen güfte, aynı makam ve usûlde farklı nağmelerle bestelenir. Seçilen güfte bir iki beyittir ve her tekrarda cümlenin bir motifi oluşur. İcra edilen zikrin özelliklerine göre, savtın okunuş üslûbu ve okuma zamanı farklılık arz eder. Üslûbu belirleyen tekkenin zakirbaşısının mûsikideki kudretidir. Savt daha çok Gülşenî tekkelerinde okunmuş ve bu tarikatla anılır olmuş.

Tapu (Taptuk) savtı, çamaşır savtı gibi savtların Hacı Bayrâm-ı Velî'nin validesinden miras kaldığı, onun çamaşır yıkarken bu türden ilahilerin kaynağını oluşturacak şekilde terennümlerde bulunduğu ifade edilir. Savtlarda en çok kullanılan güfte Gülşenizâde Ahmed Hayâli'ye ait, 'Durman yanalım âteş-i aşka' dizesiyle başlayan şiirdir. Savtların büyük bir kısmı Sabâ makamında, diğerleri de Çargâh ve Hüseynî makamları bestelenmiş. Bir parça hüzün içeren bir formdur.

Mersiyye: Divan edebiyatında bir tür de olan mersiyyeler bestelenmiş, aynı isimle tekke mûsikisinde bir form olmuş. Genellikle Hz. Hüseyin Efendimiz'in Kerbelâ'da şehid edilmesi üzerine yazılan mersiyyeler bestelenmiştir. Mersiyehanlar besteli veya irticali olarak okur. Kendine mahsus bir tavrı vardır. Bu tavır yansıtılmadığında durak formuyla karışır. Genellikle Muharrem ayında tekkelerde okunur.

Nefes: Ekseri Bektâşi tarikati mensupları tarafından yazılmış hece vezninde şiirlerin bestelenmesiyle yine çoğunlukla Bektâşi tekkelerinde okunan bir formdur. İlahilere benzeyen nefeslerin, ilahilerden ayrılan bazı farklılıkları vardır. İlahiler daha zâhidâne ve mutasavvıfâne nağmelere sahip iken, nefesler rindâne ifadeler ve nağmelere sahiptir ve Hz. Ali Efendimiz'e muhabbet ön plandadır.

İlâhî: Dinî ve tasavvufî duyguları dile getirmek amacıyla yazılan şiirlerin çeşitli makam ve usûllerde bestelenmesiyle meydana gelen türdür. Cami ve tekke mûsikisinin ortak formudur. Diğer formlardaki eserlere nazaran daha basit, ezberi ve tekrarı daha kolaydır. Koro halinde okunması maksadıyla bestelenmişse cumhur ilahi olarak anılır. İlâhî aynı zamanda dini mûsiki örneklerinin genel adı olmuştur.

Na't: Peygamber Efendimiz Aleyhisselam'ın güzel vasıflarını konu alan edebiyat formunun mûsikice ifadesidir. Hem cami, hem de tekke mûsikisinde kullanılan ortak bir formdur. Tekkelerde zikrullah arasında bir zâkir tarafından terennüm edilir. Orta, ağırca ya da ağır ritme sahiptir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN