Arama

  • Anasayfa
  • Fikriyat Özel
  • Katledileceğini duyunca kalp krizinden ölen Osmanlı tabibi: Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi

Katledileceğini duyunca kalp krizinden ölen Osmanlı tabibi: Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi

Ömrünü ilme adayan Osmanlı âlimlerinden biriydi, Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi. Tıp tahsili alarak modern tıbbın öncüsü olmuş, yedi dil öğrenmiş ve ardından Osmanlı’da birçok görevi yerine getirmişti. Sultan II. Mahmud, Şânîzâde’yi bizzat seçip vak‘anüvisliğe getirmiş; “Bektâşî” olduğu gerekçesiyle ise, görevinden azlederek sürgün etmişti. Böyle bir âlimin sürgünde bulunmasına gönlü razı olmayan Sultan Mahmud, bir süre sonra af fermanı yazdırdı. Ancak, bu fermanı ulaştırmak üzere yola çıkan elçi, bir yanlışlık yaparak elim bir olayın müsebbibi olacaktı...

Katledileceğini duyunca kalp krizinden ölen Osmanlı tabibi: Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi
Yayınlanma Tarihi: 9.9.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 09.09.2018 18:25

ŞÂNÎZÂDE MEHMED ATÂULLAH EFENDİ KİMDİR?

Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi, İstanbul'da dünyaya geldi. Doğum tarihi tam olarak bilinmese de, 1770'te doğduğu kabul edilir.

Ancak kaynaklar, Şânîzâde'nin 21 Kasım 1785 tedrîs ruûsunu alıp müderris olduğunu kaydettiği ve 14-15 yaşları müderrislik için biraz erken sayılacağı için, doğum tarihinin bundan birkaç yıl daha geriye gittiği söylenebilir.

ŞÂNÎ LAKABI NEREDEN GELİYOR?

Özellikle fıkıh alanındaki bilgisiyle tanınan babası Hacı Mehmed Sâdık Efendi, çeşitli müderrisliklerde bulunmuş, Medine kadılığı sırasında 1791'de vefat etmişti. Birçok risâlesi yanında, mahkemelerde muteber bir eser olarak kabul gören Bedâyiu's-sukûk'ü yazmıştı.

Ailenin Şânîzâde diye anılması dedesinin babası Ahmed Efendi'nin "Tarakçı" lakabıyla tanınmasındandır. Kelime daha sonra Farsça karşılığı olan "Şânî" biçimine dönmüştür.

ŞÂNÎZÂDE YEDİ DİL BİLİYORDU

Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi, ilmiye mesleğine intisap ettikten sonra Halıcıoğlu Mühendishânesi ve Süleymaniye Tıp Medresesi'nde tahsilini sürdürdü. Daha önce öğrendiği Arapça ve Farsça yanında İtalyanca, Fransızca ve Rumcayı da öğrendi. Özellikle Latinceyi çok iyi bildiği söylenir.

1821'de Mora'daki Rum isyanının ardından Dîvân-ı Hümâyun tercümanlığı için Müslümanlardan bir kişi aranırken, Meclis-i Vükelâ'da onun da adı geçti.

HAYAT BOYU 'MÜFETTİŞ-İ SADR-I ÂLÎ'

Şânîzâde Mehmed, müderris olmaya hak kazanmasının ardından, önce "ibtidâ-i hâric" derecesiyle Örekezâde Medresesi'ne tayin edildi. 24 Eylül 1790'da "ibtidâ-i dâhil" rütbesiyle Sâniye-i Fâtıma Sultan, 15 Ağustos 1793'te "hareket-i dâhil" derecesiyle Dersiyye-i Hâne-i Ümmühânî, 14 Ekim 1796'da "mûsıle-i Sahn" derecesiyle Beyazıt'taki Sahhaf Karaca Ahmed medreselerinde müderris oldu.

31 Ekim 1803 "ibtidâ-i altmışlı" derecesiyle Müftü Hüseyin Efendi Medresesi'ne tayin edildi. 6 Ocak 1806'da "hareket-i altmışlı" derecesine yükseldi. 31 Aralık 1808'de "mûsıle-i Süleymâniyye" derecesiyle Hoca Hayreddin ve Hâkāniyye-i Vefâ medreselerine geçti.

29 Nisan 1816'da Çorlu Medresesi müderrisliği kendisinde olmak üzere Havâss-ı Refîa (Eyüp) kadısı oldu. 18 Nisan 1817'de azledildi ve kendisine "Mekke kadılığı" pâyesi verildi. 20 Şubat 1817'de hayat boyu "müfettiş-i sadr-ı âlî" olarak görevlendirildi.

SULTAN II. MAHMUD, ONU 'VAK'ANÜVİSLİĞE' ATADI

Vak'anüvis Mütercim Âsım Efendi'nin 27 Kasım 1819 İstanbul'da vebadan ölmesi üzerine, Sultan II. Mahmud, Şânîzâde'yi 3 Aralık 1819'da bizzat seçip vak'anüvisliğe getirdi.

Şânîzâde, görevdeyken önce tarihin faydası ve değeri ha​kkında bir mukaddime yazıp padişaha takdim etti. Bunun beğenilmesiyle arzu ettiği gibi II. Mahmud'un cülûs tarihi olan 28 Temmuz 1808'den itibaren eserini kaleme almaya başladı ve Eylül 1821'e kadar bu görevi yerine getirdi.

Yazmaya imkân bulamadığı 1821-1826 vekāyiine ait notları halefi Sahaflar Şeyhîzâde Mehmed Esad Efendi'ye devretti. Kendisini rakip gören Mustafa Behçet Efendi'nin ve başkalarının gayretiyle Eylül 1825'te vak'anüvislik görevinden azledildi.

ELÇİ, 'İTLÂK' YERİNE 'İTLÂF' DEYİNCE…

Şânîzâde, Beşiktaş Cem'iyyet-i İlmiyyesi'ne mensuptu. Yeniçeri Ocağı'nın ortadan kaldırılması sırasında Bektaşîliğin de yok edilmesine girişildiğinden Şânîzâde, 15 Haziran 1826'da "Bektaşî" olduğu ileri sürülerek, arpalığı olan Tire'ye sürgün edildi.

Böyle bir âlimin sürgünde bulunmasına gönlü razı olmayan Sultan II. Mahmud Han, bir süre sonra af fermanı yazdırdı.

Bu fermanı ulaştırmak üzere yola çıkan elçi, Şânîzâde'nin kaldığı konağa geldiğinde "af" anlamına gelen "Şânîzâde'nin itlâkına ferman getirdim" yerine; telâş içinde yanlışlıkla "ölüm" anlamına gelen "Şânîzâde'nin itlâfına ferman getirdim" dedi.

KATLEDİLECEĞİ KORKUSU İLE KALP KRİZİ GEÇİRDİ

İstanbul'dan her an kötü bir haberin gelmesini beklemekte olan Şânîzâde, olduğu yere yığıldı. Geçirdiği kalp krizinin ardından 5 Ağustos 1826'da vefat etti.

Kışla civarındaki mezarlığa defnedilen Şânîzâde'nin kabri, bu mezarlığın 1916 yılında kaldırılmasıyla kayboldu. Daha sonra mezarındaki taş, kasaba civarında tesadüfen bulunup Tire Müzesi'ne kaldırıldı.

Bugün Tire'de onun adını taşıyan bir meydan ve cadde; bu cadde üzerinde 1973 yılında yapılan modern çizgiler taşıyan bir anıt; hastanenin bahçesinde ise, 1950'de yapılan anıtın üstüne yerleştirilmiş bir büstü vardır.

OSMANLI'DA MODERN TIBBIN DÖNÜM NOKTASIYDI

Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi, Avrupa'da başlayan modern tıbbın Osmanlı Devleti'nde tanınmasında önemli bir dönüm noktasıydı.

Avrupa'da neşredilen birçok tıbbî eseri tek başına tercüme etti ve diğer faaliyetleriyle de modern tıbbın yerleşmesini sağladı. Medreseli bir âlim sıfatıyla kendisinden öncekiler gibi İslâm ve Batı arasında uzlaştırıcı bir rol oynaması beklenirken Şânîzâde Batı bilimini, modern tıbbı doğrudan alan ve aktaran bir şahsiyet oldu.

Onun dikkate değer bir yanı da, eski tıp terimlerini yeniden değerlendirmesi, yeni tıbba ait eksiklikler için yeni terimler türetmesiydi. Şânîzâde'nin kitapları Cem'iyyet-i Tıbbiyye-i Osmâniyye'nin 1873'te hazırladığı "Lugat-ı Tıbbiyye"ye temel teşkil etmiş, böylece aynı zamanda Türkçeleşme akımına katkıda bulunmuştu. Tespit edilebilen tıbbî eserlerinin beşine Hamse-i Şânîzâde veya Kânûn-ı Şânîzâde adını vermişti.

Şânîzâde dönemin âlimlerinin bulunduğu, serbest akademik dersler veren Beşiktaş Cem'iyyet-i İlmiyyesi'nin de üyeleri arasında yer alıyordu. Cemiyetin üyeleri Ortaköy'deki yalıda haftada bir iki defa buluşur, felsefe, şiir ve diğer ilimlere dair konuşmalar ve dersler yapardı. Bu kişiler, yeniçeriliğin ortadan kaldırılması sırasında kendilerini çekemeyenler tarafından mezhepsiz ve Bektaşî oldukları iftirasıyla dağıtıldı, her biri bir yere sürgün edildi.

Şânîzâde'nin astronomi ve astrolojiyle meşgul olduğu bilinmekteyse de bu konularda bir eser kaleme almamıştır. Ancak tarihinde yer yer her iki alanda görüşlerini ortaya koymuştur.

Tıp, matematik ve astronomi yanında tambur çalmak, ressamlık, hattatlık gibi bazı sanat dallarıyla da ilgilendiği kaynaklarda belirtilir. Şânîzâde'nin ayrıca mükemmel saat yaptığı ve usta bir avcı olduğu kaydedilir.

Fikriyat

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN