Arama

Vahyi Okuma İmkanı: ‘Roma galip gelecek’ veya ‘Roma yenildi (yenilecek)’

Vahyi Okuma İmkanı: ‘Roma galip gelecek’ veya ‘Roma yenildi yenilecek’
Yayınlanma Tarihi: 5.5.2023 09:22:21 Güncelleme Tarihi: 05.05.2023 09:21
Sesli dinlemek için tıklayınız.

'Rumlar yenildi, yakın zamanda galip gelecekler.' (Rum, 2).

Bir ayet-i kerimenin siyasi bir istikamete meşruiyet sağlamak üzere nasıl yorumlanabileceğinin en iyi örneklerinden birisi nedir diye sorulsa aklıma ilk gelen ayet-i kerime bu ayet-i kerime olabilirdi. İslam dünyasının öteki kesimlerinde durum nedir, bunu bilemiyorum lakin 1950'den sonra ülkemizdeki mütedeyyin kesimler Batı bloku içinde bulunmaya dini meşruiyet bulmak istediklerinde en çok atıf yaptıkları ayet-i kerimelerin başında bu ayet-i kerime gelir. 'Roma/Rumlar yenildi, yakın bir zaman içinde galip gelecekler.' Doğu Bloku ve Çin'e karşı -dolayısıyla Marksist ideolojiye karşı- Batı blokunda bulunmak ülkenin bir tercihi miydi yoksa mecburiyet miydi sorusu bir yana, Batı blokunda bulunmanın Müslümanların maslahatıyla ilişkisi ayet-i kerimenin yorum sınırlarını zorlayacak şekilde tesis edilmiş, ayet-i kerime mevcut duruma güçlü bir delil olarak okunmuştu. Hiç kuşkusuz bu siyasal kararı verenler için dini meşruiyet aramak diye bir durum söz konusu değildi ve bunu onlar yapmıyordu: Osmanlı'dan itibaren devlet aklı zaten Batı bloğuyla yakın ilişkide olmuş, bir çok insanın farklı tarih verebileceği bir derinlik içinde bu ilişki cebri bir mahiyet arz etmiş, kurucu nesille birlikte yeni Cumhuriyet de tercihini aynı istikamette kullanmıştı. İkinci Dünya savaşanın akabinde İngiliz ve Amerika ile birlikte olmak hayati bir mesele olarak telakki edilmiş, mütedeyyin kesimler ise günümüzde bir çok dini cemaatte ve kanaat önderinde izleri görülebilecek şekilde, mevcut siyasete meşruiyet aramış, bu tercihin dini gerekçelerini bulmak istemişlerdi. Onlara göre bu tercihin meşruiyetini gösteren tarihsel bir örnek vardı. Müslümanlar çağımızda sahabenin ilk örnekte hareket ettiği gibi hareket etmeli, onlar gibi Roma'dan yana olmalıydılar. Tarihteki örnek derken kast edilen, ayet-i kerimenin nüzul sebebi sayılan Hristiyan Rumlar/Roma ile Mecusi İran arasında yaşanan savaşta ortaya çıkan tarafgirlikti. Savaşta Müslümanların Bizans'tan yana oldukları iddiası mevcut durumun dayanağını teşkil ediyor, hadisenin ayrıntısına inmeksizin, kaba bir benzerlik üzerinden mevcut durum ile tarih arasında ilişki tesis ediliyor, Batı bloku içinde olmak ile Bizans'ı desteklemek aynı kabul ediliyordu.

Doğrusu bu ayet-i kerimenin modern dönemlerde nasıl yorumlandığı ve siyasal tutum ile nasıl ilişkilendirildiği başlı başına bir çalışma konusu olabilir.

İslam'ın henüz ilk yıllarındaki savaşta Bizanslılar İran'a yenilmiş, bu yenilgi Mekke'de Müslümanlar ile müşrikler arasında garip bir tartışmanın zemini haline gelmişti. 'Garip' diyoruz çünkü Müslümanları herhangi bir şekilde ilgilendirmeyen bir konuda 'Hristiyanlık' vesilesiyle Bizans ile Müslümanlar arasında yakınlık görmek, tuhaf bir akıl biçimiydi. Buna mukabil Mekkeliler kendilerini İran'a daha yakın hissetmiş, İran'ın galibiyetini kendi müstakbel zaferlerinin delili olarak görmüşlerdi. Muhtemelen Habeşliler ile Müslümanlar arasında yaşanan uhuvvetin bu yakıştırmada etkisi olmuş olmalıdır. Mekkeliler inanç bakımından kendilerine yakın gördükleri İranlıları desteklemiş, Bizans'ın yenilgisini memnuniyetle karşılamış, Müslümanları tahrik ederek onları bir tartışmanın parçası haline getirmişlerdi. Ayet-i kerime bu hadise üzerine nazil olmuş, Bizans'ın yakın gelecekte galip geleceğini bildirmiş, Müslümanlar bundan memnunluk duymuşlardı.

Burada vahyi anlama teşebbüsünde gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta vardır: Kur'an-ı Kerim'in meseleye işaret etmiş olmasıyla hadise iki taraf arasındaki bir savaş veya bu savaş karşısında tutum takınan zümreler arasındaki bir iddia ve tartışma meselesi olmanın sınırlarını aşarak 'icaz (aciz bırakmak)' yani Kuran-ı Kerim'in ve Hz. Peygamber'in hakikati bildirdiğinin delili haline gelmiş, istikbalden haber vermek yoluyla vahiy müşriklere meydan okumuş, iki devlet arasındaki siyasal ve askeri bir hadise vesilesiyle din amaçlarını gerçekleştirmek üzere konuyu bambaşka bir noktaya taşımıştı. Vakıa meselenin bu kısmı bize surenin ana fikrini gösterirken burada tarihsel bir hadise ile vahyin yaklaşım tarzı arasındaki farklılık dikkatimizin yönelebileceği noktaya göre kendini izhar edecektir. Artık mesele iki devletin savaşması veya kimin galip geleceği meselesi değil, vahyin istikballe ilgili haber vermesiyle birlikte dinin delili haline gelmiş, sıradan bir savaş teolojik ve dini bir muhteva kazanarak vahyin aracı olmuştu. Bu bakımdan ayet-i kerimenin üslubunda tarafgirlik hissetmiyoruz, vahiy, istikbalden bir ihbar ile müşrikleri inanca davet etmiş, bu sayede vahiy dar bir zaman ve mekan iklimini aşarak geniş bir zaman ve zeminde kendini ifade imkanı bulmuştur (mesela İranlılar ve Bizanslılar bu tartışmayı öğrenmiş midir diye akla gelmiyor değil).

Bunun üzerine, yani mesele vahyin tasdikiyle ilgili olduğu için Müslümanlar iki taraf arasındaki savaşla yakından ilgilenmiş, müşrikleri alaycı yaklaşımlarına mukabil onlar ayet-i kerimenin istikbalden verdiği haberin gerçekleşmesini beklemeye koyulmuşlardı. Bu meyanda yaşanan bahis melesi de birbirinden farklı iki amacı izhar etmektedir: Hz. Ebu Bekir vahyin ihbar ettiği bilginin gerçekleşeceğini umarak iddiaya girerken müşrik ise behimi bir arzuyla daha çok para kazanmak üzere bahse girmiş, kumar oynamıştı. Hz. Peygamber Hz. Ebu Bekir'in bahis miktarını artırmasını söylemiş, süreyi ise dokuz seneye çıkartmasını istemiş, sonuçta ayet-i kerimenin verdiği haber doğrulanmış, Bizans galip gelmiş, Müslümanlar da bir mucizeye şahitlik etmiş olmakla sevinmişlerdi.

Binaenaleyh ayet-i kerimenin tarafgirlikle yorumlanabilmesini ima eden bazı ifadeler surede yer alsa bile, gerçekte ayet-i kerime Kur'an'ın icazı bahsinde akla gelmesi gereken bir konuyu ele almış olmalıdır. Günümüzdeki yorumların ihmal ettiği ise vahyin bu üslubudur.

Öte yandan ayet-i kerime bazen daha farklı da okunmuştur. Ayetleri birbirine eklemeksizin sadece birinci kısmını zamandan bağımsız düşünerek 'Roma/Rumlar yenildi' şeklinde okumak da mümkündür. Kudüs'un Müslümanlarca fethedilip edilemeyeceğinin delilini vahiyde arayan İbnü'l-Arabi ayet-i kerimeyi böyle okumuş ve 'Rumlar yenildi (ilahi kitap kadim olduğuna göre zaman kipinden bağımsız düşünmek mümkündür)' diye ayet-i kerimeyi okumuş, ayet-i kerimenin ebcet hesabıyla işaret ettiği tarihi ise Kudüs'un haçlıların elinden geri alınma tarihi olarak tespit etmiştir (H. 581).

Belki günümüzde bu ayet-i kerimenin daha çok bu şekilde okunmasına ihtiyaç vardır.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN