Arama

Osmanlı'nın hayat suyu vakıflar

‘Alan el’ ile ‘veren el’i buluşturan vakıf geleneği, Türk-İslam tarihinde Osmanlı döneminde zirve yaptı. Ağaçların sıcaktan kurumaması için her gün sulayan vakıflardan kışın abdest alanlara sıcak su temin eden vakıflara kadar geniş bir hizmet ve alan yayılan Osmanlı’daki vakıflar, hayatın her alanındaki ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermeyi amaçladı.

Osmanlı’nın hayat suyu vakıflar
Yayınlanma Tarihi: 3.9.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 03.09.2018 18:26

Toplumsal ilişkilerde yardımlaşma ve dayanışma ruhunun güçlendirilmesi ve sosyal sermayenin arttırılabilmesi için inşa edilen vakıf müesseseleri geçmişten günümüze, gündelik hayatın vazgeçilmez toplumsal kurumlarından birisi olmuştur. Vakıf kurumu, söz konusu duygu ve düşünceler ekseninde yüzyıllar önce insan odaklı hizmet anlayışını geliştirmiş ve "alan el" ile "veren eli" buluşturan bir medeniyet örneği oluşturdu.

Vakıflar yüz yıllar boyunca özellikle barınma, eğitim, sağlık hizmetleri başta olmak üzere sosyal dayanışmayı güçlendiren, toplumsal ihtiyaçları karşılayan ve diğer yandan taraflara doğrudan ya da dolaylı olarak ekonomik etkileri olan faaliyetleri devam ettirdiler.

Osmanlı döneminde kurulan vakıfların çok zengin bir içerik ile kamusal faydayı gözeten hizmet ve faaliyetlerde bulunurdu. Zaman, zemin, yer ve toplumsal eğilimlere göre farklı türlerde gerçekleştirilen hizmetler sistemin durağan değil, tam aksine hareketli bir yapıya sahip olduğunun açık bir göstergesidir.

1874 yılında İstanbul seyahati sırasında bir İtalyan gezgin tarafından söylenen sözler vakıfların etkilerini anlamamız açısından dikkate değerdir: "Sultanların ve şahısların hayratıyla beslenen sayılamayacak kadar çok güvercin sürüsü var. Türkler, kuşları himaye edip beslerler. Kuşlar da onların evlerinin etrafında, denizin üstünde ve mezarların arasında şenlik eder. İstanbul'da her yerde, başı üzerinde dört bir tarafında kuşlar vardır. Şehre, köy neşesi dağıtan ve ruhunuzdaki tabiat durmadan yenileyerek içinizi serinleten cıvıl cıvıl sürüler, size şöyle dokunup geçer…"

Osmanlı Devleti'nde vakıflar ekonomik hayattaki rolüyle de önemli bir yere sahiptir. Hayırseverlerin mal varlıklarından, "Allah'ın rızasını kazanmak" niyetiyle yaptıkları fedakârlıklar sayesinde günümüzde sosyal devlete yüklenen görevler, devletin üzerinden alınarak "vatandaşın vatandaşa hizmet etmesi" şeklinde gerçekleştirilirdi. Kişilerin kendi rızalarıyla vakıf kurmaları ve din ayrımı yapmaksızın bütün canlılara hizmeti hedeflemesi, Osmanlı toplumunun kültürel değerlerinin ne kadar yüksek nitelikte olduğunun göstergesidir aslında.

Fransız Comte de Bonneval'ın Osmanlı topraklarında geçirdiği sürede gördüğü bir örneği şöyle ifade eder:

"Osmanlı ülkesinde verimsiz ağaçların sıcaktan kurumasına meydan vermemek üzere her gün sulanmaları için işçilere para vakfedecek kadar çılgın Türkler bile görmek mümkündür"

Osmanlı Devleti'nde hastanelerden, eğitim kurumlarına, yolcuların ağırlanması hatta kuşların doyurulmasına kadar hemen hemen her alanda hizmet için kurulmuş vakıflar toplumsal düzenin önemli bir parçası oldu. Öncelikli hedefi muhtaçların eksikliklerinin giderilmesi olan vakıf kurumlarında vakıf hizmetinde kullanılmak üzere ücret karşılığı hizmetler de verildi.

Osmanlı'nın bu zengin ve renkli vakıflarından bazıları şunlar:

SAKAL-I ŞERİFİ MÜBAREK GÜNLERDE ZİYARET ETTİREN VAKIF

"... Lihye-i saadet-i nebeviyye dahi leyle-i mevlid-i nebevî... ve leyle-i kadir ve leyle-i adhâda... ve zi'l-hicceti'ş-şerifesinin onuncu gecelerinde teyemmümen ve teberrüken güşâd ile huzzâr-ı meclise kemâl-i keremlerinden üç ihlas bir Fatiha-i şerife kıraat ve tilavet etdirülüp ucûr..." (Mehmed Nuri Bey, İstanbul, 1866)

SICAKTA SEBİLLERE KAR SUYU KOYAN VAKIF

Yaz günlerinde her gün bir katır yükü kar satın alıp kasaba camiinin sebilhanesine döktürerek müminlerin soğuk su içmesine vesile olan Hüseyin oğlu Ali Ağa Vakfı'nın vakfiyesinden: "Her yevm bir yük kar iştira olunup bir dengi cami-i mezkûr kapusunda vaki... sebilhaneye... verilip eyyam-ı sayfda doksan gün tebridima olunarak iska-i cemaat-i müslimin-i âbirin oluna… (Aydın, 1860)

KIŞIN ABDEST ALANLARA SICAK SU TEMİN EDEN VAKIF

"... Cami-i mezkûrun ittisalinde müceddeden bina ve ihya ettiğim abdesthanede vaz ettiğim kazanda eyyam-ı şitada kifayet mikdarı hatab ile sab olunan suyu kaynadıp iznimle âmme-i müslimîn abdest almalılar" (Kocabeyzade Abdülhadi Efendi Vakfı, Ankara, 1721)

DUVAR YAZILARINI SİLEN VAKIF

"Aklı başında dirayetli birisi vakfın mahi'n-nukuşu (resim, yazı silen görevli) olup her an cami, medrese, darü't-ta'lim, imaret vs. hangisi olursa olsun duvarlarının temiz kalmasına dikkat edecek, yazı yazan, çizen veya pisleyen kendini bilmezlerin pisliklerini temizleyecektir." (Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul, 1470)

YAZ GÜNLERİNDE SOĞUK SU DAĞITAN VAKIF

Şeyhülislam Ebussud Efendi'nin talebelerinden Ataullah Efendi'nin vakfiyesinden: "Ve keza cenabı vakıf mezkûr vakıf para ile... Sultan Bayezid'in su yoluna vasıl olan küngüne sarf olunarak yine o menzilin hariminde bir sebil yapılmasını ve keza her sene dört ay sıcak günlerde buzlu ve karlı soğuk su için mahsulat-ı şeriyyeden kâfi derecede sarf edilüp buzlu veya karlı tatlı soğuk su ile vakıf paralarla alınan bardaklarla gelen geçen her susuza içirilmesini sonra diğer aylarda yalnız su akıtılmasını... şart eyledi." (İstanbul, 1571)

KADIN SIĞINMA EVİ VAKFI

"... ve mezkûr odalarda meydân-ı harb ve ğâzada fedâ-yı can etmiş şühedâ-yı müsliminin afife olan dul hatunları... Sakine olalar ve mezkûr ebniyenin (binaların) çatı altı salonu sükkânın (oturanların) ictima ve ibâdetine ve bağçesi teneffüsülerine ve dükkân ittisalindeki (bitişiğindeki) salonu icrâ-yı san'atlarına mahsûs ola... (Mehmet Bey oğlu Safvet Bey, Bursa 1916)

HELALLEŞME VAKFI

"Bursa'da vâkıfın bahçeye bitişik olarak yaptırdığı dâru't-ta'limîn muallimine burada ücretsiz çocukları okutup sevabını vâkıfın üzerinde hakkı olup da eda edemediği ve gıybetini yapıp şerefine dokunduğu ve helalleşmek istediği kimselere bağışlamak üzere Cenab-ı Hakk'ın bunu vâkıfın günahlarına kefaret kılması ümidi ile her gün üç dirhem tayin etti." (Molla Güranî, Bursa, 1484)

KIZLARA ÇEYİZ HAZIRLAYAN VAKIF

"Vakf-ı mezkûre vüs'at (bolluk) geldik de... Vücuh-i birre sarf oluna yani tezvic ü teçhiz-i ebkâr u ifam ve ilbas-ı eramil ü eytam ve kaldırım tamiri misüllü vücuh-i birre sarf oluna… Aher meblağ-ı mezid... Bir nefer miskin-i şer'i derecesinde olan kız cihazına ve... Kâr ve kisbden kalan acezeye verilip..." (es-Seyyid Mehmed Esad Efendi, İstanbul, 1845)

YETİM ÖĞRENCİLERİ GİYDİREN VAKIF

"...Ve dahî... Zikrolunan mektebde yirmi nefer yetimlere yirmi kapama ve yirmi pabuc alına ve Kurban bayramında dahî yirmi adet kumaş kavuk ve muallimlerine ve halifelerine birer mücter kaftan ve düğme bahâ onar akçe ve nalça bahâ beşer akçe it'a oluna..." (Canfeda Hatun, İstanbul, 1773)

HASTALARA İLAÇ YAPAN VAKIF

"Bitkilerin isimlerini bilen ve bunlardan hastalıklara göre karışım yapabilen, bu işler için gerekli malzemenin başhekim tarafından alınmasını ve bunların kilere konulmasını sağlayan bir kişinin şifalı bitkiler uzmanı olarak atanmasını, bu kişinin aldırdığı malzemenin yeni olmasını, eski ve bozuk malzeme kullanmamasını ve bu kişiye günlük dört akçe; bitkilerin dövülmesi ve çekilmesi için iki kişi dövücü tayin edilmesini ve bu kişilere görevleri karşılığı günlük üçer akçe verilmesini şart kıldım." (Kanuni Sultan Süleyman, İstanbul, 1547

FAKİRLERE YARDIM GIDA DAĞITAN VAKIF

"Ramazan-ı şerifde fukaraya it'am olunmak üzre galle-i mezkûreden yüz elli kuruşluk dakik ve beş yüz kuruşluk rugan-ı sade (tereyağ) ve yüz yirmi kuruşluk şeker ve seksen kuruşluk el-van reçel ve altmış kuruşluk rugan-ı zeyt (zeytinyağı) ve üç yüz otuz kuruşluk lahm ve seksen kuruşluk bebabir ve nebun ve tuz ve biber ve yüz yirmi kuruşluk sebze ve otuz kuruşluk kahve ve seksen kuruşluk mum ve yirmi kuruşluk sabun ve otuz kuruşluk gaz ve seksen kuruşluk kömür ve seksen kuruşluk hatab dahi mütevelli yediyle bi'l-iştira' harc ve sarf ola..." (Mehmed Said Efendi Vakfı, İstanbul, 1904)

MUALLİMLERE TÜTÜNÜ YASAKLAYAN VAKIF

"…zinhar ve zinhar şarib-i duhân (duman/tütün içici) muallim-i sibyân olmaya…" (Mehmed Ragıb Efendi, Diyarbakır, 1833)

MEYVE YEDİREN VAKFI

"Ve Harmanyeri dairesinde zeytün ağaçlarından ma'ada armud ve elma ağaçlarının meyvesini hâzır olan fukara, rızaen lillâh ma'an ekledeler... ve birer dest-i mal mikdarı dahi götüreler. Ziyadesine ta'arruz etmeyeler... Ve bir ferd mani olmaya..." (Bıyıklızade Mehmed Ağa, İznik, 1594)

ŞEHİR ESTETİĞİNİ KORUYAN VAKIF

Mehmed Hayri Paşa'nın vakfının şehir estetiğine destek veren şartlarında, cami manzarasını kesmemesi, şehre güzellik ve ahaliye gezinti mahalli olması için mahallin üzerine bina yapılmaması ısrarla belirtiliyor: "…Ve mezkûr iki bin yüz yirmi üç arşun mahall, cami-i şerif manzarasının adem-i ihlali ve her türlü ahvalde ahaliye ilticagâh ve mahall-i tenezzüh olmak üzere hiçbir sebep ve bahane ile ve hatta muvakkat bile olsun baraka ve salaş tarzında bir gûne ebniyye inşa edilmeyüp daimen ebniyyeden âri olmak ve yalnız bağçe haline ifrağ ve münasib mahalline havuz inşası ve kabil-i nakl-i kanape ve iskemle vaz'ı…" (Selanik, 1903)Türbeleri Tamir Ettiren Vakıf: "Hîn-i şerifte şerbet-i şehadeti nûş eden şühedanın kabirleri ve be-tahsis Davud el-Kayserî kuddise sırruhu'l-azizin medfeni olup şehitlik tabir olunan mahall-i mekabir-i mücahidînin murur-i eyyam ile müsrif-i harap ve mezbelelik olduğuna mebnî hasbeten lillahi teâlâ mahall-i mezbûrede muayene olunan kabristanın cavanib-i erbaası taş diva rile ihata ve müceddeden bir bi'r-i ma hafr ve inşa…" (Gümrük-i Kebir Emini Osman Ağa, Kayseri, 1832)

HALİÇ'TE İSTİRAHAT İÇİN TESİS KURAN VAKIF

"... Balat Kapusu haricinde vaki' âmme için terk olunan arsadan olub üzerine izn-i veliyü'l-emr ile sayf ve şitada âmme-i nâsın istirahatı içün mücededen bina eylediğim lonca tabir olunur…" (Vildan Hatun, İstanbul, 1754)

DENİZ KAZAZEDELERİNE YARDIM EDEN VAKIF

"…deniz seferi yüzünden İstanbul'da kazaya uğramış, gemileri batmış ol fukaraya ve… felakete uğrayanlara yardımda bulunulması..." (Süleyman Subaşı Vakfı, İstanbul, 1576)

MÜSLÜMAN ESİRLERİ KURTARAN VAKIF

"Merkûm vâkıfe, üserâ-i müslimînin mahzûl frenklerin ellerinden kurtarılmasına... ve kurtardığı kimseler bilâd-ı müslimîne vâsıl oluncaya kadar onların nafaka ve kisvelerini de i'tâ edilecek." (Saliha Hatun Vakfı, Şam, 1308)

SAVAŞA GİDEN GAZİLERE AT VEREN VAKIF

"Fî sebîlillah vakf olunan yundlardan hâsıl olan atları, ... guzâtı müslimîn ve kihat-ı alâ simat-ı mücâhidînden herhangi gazinin atı olmayub küffar-ı bed-tebâra gaza etmek için at isteye, ... ol gaziye bir yarar at verile..." (Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa, İstanbul, 1574)

BOĞAZDA TEMİZ HAVA ALDIRAN VAKIF

"Çeşme kurbunda bina eylediğim köşk ve liman dahi vakıf olub ümmet-i Muhammed teneffüs eyleye..." (Peksimetçibaşı Ramazan Efendi Vakfı, İstanbul, 1730)

EĞİTİMDE KALİTELİ PERSONEL İSTİHDAM EDEN VAKIF

"Vâkıfenin inşa etmiş olduğu mektebe gelince: Kıraat ve tecvid ehlinden Kur'an-ı Mecid'i bilmekte mahareti olan, güzel vasıflarla muttasıf, iyi ahlakla mütehallik bir kimse oraya muallim tayin olunup Müslüman çocuklarına öğretir... Onlara şefkat kanatlarını indirir, onlar arasında hiçbir fark yapmaksızın cümlesine kendi evladına baktığı gözle bakar, talim ve terbiye kanunlarına riayet eder. Onlara karşı samimi bir dost hatta müşfik bir baba gibi davranır... Vazifesi altı dirhemdir.." (Haseki Hürrem Sultan, İstanbul, 1551)

GÜZEL YAZI ÖĞRETEN VAKIF

Mustafa Efendi ibni Feyzullah Efendi tarafından İstanbul'da kurulan vakıf hicri 1155'de kuruldu. Vakfın şartı ise: "Talim-i fenn-i hatta mahir ve nikat ve mezaya-yı kitabette mahir bir kimesne mualimhane-i merkumede hâce-i meşk olub haftada iki gün talimi mukabelesinde kendüye yevmi on akçe vazife i'ta oluna…"

BULAŞICI HASTALIKLARI TEDAVİ VAKFI

Miladi 1321 yılında Sivas'ta kuruldu. Vâkıfın şartı "Varidatın üçüncü humusundan vakfın muhtaç akrabasına ve ihtiyarlarla kocakarılara ve yetimlere ve dullara; kötürüm ve gözsüz ve cüzzamlılarla mahbus olanlarla ve fukara ve miskinlerin teçhiz ve tekfinlerine sarf olunmasını şart eyledi."

(Derlenmiştir.)

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN