Arama

1960 Darbesi'nin unutturulmuş mağduru

1960 darbesinin ardından tutuklanarak camları gazete yapıştırılarak kapatılmış bir gemiyle Yassıada’ya götürülenler arasında iki dönem Demokrat Parti milletvekili yapan Zakar Tarver de vardı. Adnan Menderes ile sevk edildiği Yassıada’da gördüğü işkenceden hayatını kaybeden Tarver’in yaşadıkları 27 Mayıs’ın bilinmeyen hikâyeleri arasında yer alıyor.

1960 Darbesi’nin unutturulmuş mağduru
Yayınlanma Tarihi: 27.5.2019 09:43:07 Güncelleme Tarihi: 27.05.2019 09:43

"19 Eylül'de ailesinden haber geldi, Zakar Tarver öldü diye. Cenazesini Gülhane'deki Adli Tıbba götürmüşler. Zakar Bey'in bütün vücudu mosmordu. Belli ki çok dövmüşler. Gazeteleri annesinden sakladık, oğlunun ölüm haberini okumasın diye. 'Asker gazeteleri yasakladı' dedik. Sonra duyunca annesi yıkıldı, çok acı çekti." (Tarver'in bir yakını)

27 Mayıs darbesinin kurbanları Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan dışında başka kurbanları da vardı. Bu hain darbenin kurbanlarından Yassıada'ya götürülen 10 milletvekili ve bürokrat işkence sonucu hayatını kaybetti. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Lütfi Kırdar, duruşma sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Yusuf Salman, Lütfü Şaylan, Gazi Yiğitbaşı, Emekli Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, Yümnü Üresin ve Kenan Yılmaz, Anayasa davasında yargılanırken, Yassıada'da vefat ettiler. İçişleri Bakanı Namık Gedik, Ankara'da Harp Okulu'nda hayatını kaybetti, ölüm nedeni 'intihar' olarak açıklandı. Herkesin ortasında askerlerden dayak yemeyi gururuna yediremeyen Cemil Keleşoğlu bileklerini keserek intihar etti. İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay da 30 Eylül 1960'da, işkence sonucu hayatını kaybetti.

1954-60 yıllarında iki dönem Demokrat Parti İstanbul milletvekilliği yapan Dr. Ermeni Zakar Tarver, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından Adnan Menderes ile sevk edildiği Yassıada'da işkencede hayatını kaybetti.

Demokrat Parti'nin İstanbul milletvekili olup aynı zamanda Türkiye'nin ilk radyologlarından biri olan Zakar Tarver'in yaşadıkları 27 Mayıs'ın bilinmeyen hikâyeleri arasında yer alıyor.

TÜRKİYE'NİN İLK RADYOLOGLARINDAN BİRİ

Zakar Tarver'in asıl Rupen Zakar Zakarya olup soyadı değişikliğiyle Tarver soyadını aldı. 1917'de öğrenimini İstanbul Tıp Fakültesi Radyoloji Bölümü'nde tamamlamasının ardından I. Dünya Savaşı'nda askere alındı ve subay olarak Osmanlı ordusunda görev yaptı.

1919-22 eğitimine devam etmek üzere Paris'e giden Dr. Tarver, radyoloji alanında uzmanlaşarak 3 yıl Marie Curie'nin asistanlığını üstlendi. Dönemin önemli tıp profesörlerinden eğitim alan Tarver, İstanbul'a ilk röntgen cihazını 1923'te getirdi. Kendisini geliştirmek için büyük çaba sarf eden Tarver Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızcadan başka Almanca ve Rusça da öğrendi.

Yedikule'deki Surp Pırgiç Hastanesi'nde 1923-1933 yılları arasında Radyoloji Klinik şefliğini yaptı. 1948-1955 yılları arasında başhekim olarak görev yaptı. 1942-43'de ise II. Dünya Savaşı yıllarında yüzbaşı rütbesiyle Sivas'ta tekrar askerlik görevini yaptı.

Bugün yayın hayatına devam eden Surp Pırgiç dergisinin kuruculuğunu üstlenerek, 'R. Zakaryan' ve 'Z. Kar' mahlaslarıyla Ermenice hikâyeler yazdı.

Siyasete ilk olarak İstanbul Belediyesi'nde Meclis üyesi olarak girdi. "O, çevresindekilerin yoğun ısrarları kıramayarak" milletvekili adayı oldu ve 1954'te milletvekili seçildi.

İKİ DÖNEM DEMOKRAT PARTİ MİLLETVEKİLLİĞİ YAPTI

1954 ve 1957 seçimlerinde DP'den İstanbul milletvekili seçildi ve iki dönem milletvekilliği yaptı. Mecliste sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi için çalışmalar yürüttü. Nüfusun 50 milyona yükseltilmesi, çocuk ölümlerinin önüne geçilmesi, 10 binin üstünde hekimin yetiştirilmesi, 5 bin kişilik tıp fakültesi ve eczacılık okullarının kurulması, Milli Sağlık Planı hazırlanması konusunda önergeler veriyor, Meclis'te Sağlık ve Sosyal Yardım Komisyonu'nda aktif olarak çalışarak Sağlık Vekili Lütfi Kırdar ile büyük bir mesai yapıyordu. Eğitimle ilgili konularda da ön plana çıkan Tarver, Avrupa'ya ve Amerika'ya gönderilen öğrencilerin dışarıdan ucuza kitap getirebilmeleri için bunlardan alınan vergilerin düşürülmesini öneriyordu.

"Bütün ilim ocaklarına mümkün olduğu kadar hibe ve yardıma teşvik edecek şerait içerisinde bulunalım. Bu ocaklara dışardan malzeme gelecek, gümrükten muaf olacaktır. Dâhilden ve hariçten alacağı maddi yardımların tamamen muaf olması ilim ocaklarının teşvik edilmesi" temennisinde bulunacak kadar da eğitime önem verirdi.

1960 darbesinin ardından tutuklanarak camları gazete yapıştırılarak kapatılmış bir gemiyle Yassıada'ya götürüldü. Kısa bir süre sonra Tarver'in ölüm haberi geldi. Resmi ölüm raporunda kalp krizi neticesinde vefat ettiği bildirilse de ölümüyle ilgili gerçek bu değildi. O, darbecilerin işkencesiyle katledildi.

Naaşı ailesine teslim edilen talihsiz mebusun cenazesi binlerce insanın katılımıyla Balıklı Ermeni Mezarlığı'nda defnedildi.

"DAYANAMAYACAĞIMI HİSSEDİYORUM"

Tarver'in o günlerde yaşadıklarını Hadi Hüsman, "Hatırladıklarım, Düşündüklerim" isimli hatıratında şöyle anlattı:

"İstanbul Mebusu Sayın Dr. Zakar Tarver, İstanbul'un, belki de Türkiye'nin belli başlı tanınmış röntgen mütehassıslarından biri... Sakin, dürüst, çok iyi bir insan. Yassıada'daki ilk günlerimizden birinde idi, havalandırmaya çıkarmışlardı, yanıma geldi, bitkin bir hali vardı: 'Hadi Bey, Yeşilyurt'tan motorla Yassıada'ya getirilirken yolda çok dövdüler bizi, kalbime de bir yumruk yedim. Son derece sarsıldım, dayanamayacağımı hissediyorum, göreceksiniz öleceğim. Hem de yakında... Şayet bir gün buradan çıkarsanız, sizden rica ediyorum, İstanbul'da akrabalarımı bulun ve size söylediklerimi onlara anlatın...' dedi. Çok müteessir oldum. Aziz arkadaşım Dr. Zakar Tarver, kısa bir süre sonra vefat etti."

YASSIADA'YA GÖTÜRÜLÜRKEN DARBEDİLDİ

Celal Bayar'ın torunu Prof. Emine Gürsoy Naskali de bir röportajında Yassıada'da yaşananlara ilişkin, "Zakar Bey'in, Yassıada'ya götürülürken gemiye bineceği veya gemiden ineceği sırada görevli subay tarafından itilip düşürüldüğü, başını çarptığı ve darp edildiği anlatıldı. Ölümüne bu hadise sebep olmuş. Beyin kanaması olmuş, revire kaldırılmış. Bu olayı ben annemden dinledim. 'Öyle olduğunu nasıl kanıtlarız, bunu anlatacak şahidimiz var mı?' diye sormuştum anneme. Zakar Bey'le birlikte Yassıada'ya götürülenler hadiseyi o yıllarda bu şekilde anlatmışlar. Yani oradakilerin hepsi şahit. Aynı grup içinde bulunanlar görmüşler ve hadiseyi böyle anlatmışlar." ifadelerini kullanmıştı.

ZEKİ TARVER'İN 6-7 EYLÜL OLAYLARINA İLİŞKİN MECLİS KONUŞMASI

Gayrimüslim cemaatlerin Demokrat Parti'ye olan güvenlerinin sarsıldığı 6-7 Eylül olayları sırasında Zakar Tarver, milletvekili idi. Herkesin bu olayların mesulü olarak Demokrat Parti'yi gösterdiği bir dönemde Zakar Tarver partisinin ve Adnan Menderes'in yanında oldu:

"Muhterem arkadaşlarım, memleket büyük bir felakete maruz kalmıştır. Bu vandalizmi işleyenler teşhis edilmiştir. Millî hayatımıza kasteden kuvvetin başka kisvelere bürünerek caniyane tasavvurlarının tahakkukuna uğradığını görüyoruz. Binaenaleyh, ilk vazifemiz bu kisveleri ortadan kaldırmak olmalıdır. Bunlar nedir?

Henüz bazı geri kafalı dimağlarda mevcut Müslim-gayrimüslim ayrılığı! Bu felakete maruz kalan azınlığa karşı Sayın Başvekilimizin sempatisine şahsen şahidim. Delillerini de verebilirim. Örfî idare ilan edilmiştir. Eminim ki bu vandalizmi işleyenlere, vazifelerinde tekâsül gösterenlere kanun müstahak oldukları cezayı verecektir ve mağdur olanlara, bilhassa küçük esnafa devlet her nevi yardımı yapacaktır. Ancak saltanat ve halifelik devirlerinden kalma bir zihniyetin izleri mevcuttur. Bazı örümcek bağlamış kafalar, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunu henüz anlamamış bulunuyorlar. Artık bu memlekette dinî faikiyetin değil, ancak ve ancak istidat ve kabiliyet önünde bütün kapıların açık olduğunu daha öğrenememiş olanlar vardır. Din bir vicdan işidir. Herkes inandığı mezhepte serbesttir. Bütün dinler şayan-ı hürmettir. İşte kara yobazlık, maalesef hunhar kuvvetler elinde tehlikeli bir silah oluyor. Din kisvesi altında vatanı kalbinden hançerlemek isteyenlere bir daha fırsat verilmemelidir.

Muhterem arkadaşlar, bir defasında New York'ta Amerika'nın kurtuluş gününde sokaklarda asılı levhalar görmüştüm. Bu muazzam levhalar, Amerika'yı teşkil eden muhtelif milletlerin isimlerini taşıyorlardı. Mesela John Smith, Pier Dupont, Avram Levi ve saire gibi tipik isimler yazılı idi. Bunların hepsinin altında 'All America' yani 'Hepsi Amerikalı' yazılı idi. Türkiye'yi teşkil eden unsurlar da şüphesiz ki, hepsi Türk'tür ve aynı eşit muameleye sahiptir.

Fen ve ilmin bu şahlanış devrinde ileri bir medeniyetle, ileri bir millet olmayı azmetmiş, bu uğurda fevk-al beşer gayret sarf eden Türkiye'de artık geri, çürük zihniyetlerin yeri olmamalıdırSizleri temin ederim ki memleketimizde yaşayan ufacık gayrimüslim azınlık, mukadderatını bu memleketin mukadderatına bağlamış, bu memleketin iyiliğine candan sevinen ve maazallah felaketine de samimiyetle üzülen insanlardan mürekkeptir.

Asırlardan beridir Türkiye'de yaşayan Ermeni azınlığın ifa eyledikleri hizmetler cümlenin malumudur: Dr. Antranik Paşalar, Horasancılar gibi tıp üstatları, Balyanlar gibi Selimiye Kışlası'nı, Beylerbeyi Sarayı'nı, Dolmabahçe Sarayı'nı inşa etmiş mimarlar, Dadyanlar gibi memlekette ilk defa baruthane tesis edenler, devletin para sıkıntısına çare bulmuş olan Kazaz Artinler, saymakla sonu gelmeyecek eslafımız hep bu memlekete hizmette gurur ve şeref duymuşlardır. Onların öz evlatları olan bugünküler de aynı samimi duygularla meşbu bulunuyorlar."

27 MAYIS'IN DİĞER KURBANLARI

Merhum Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan gibi 27 Mayıs'ın diğer kurbanları da Yassıada'da işkence ve kötü muamele sonucunda hayatını kaybeden milletvekilleri ve bürokratlardı. Cumhuriyet tarihinin kara lekesi olan 27 Mayıs 1960'taki ilk darbesinin ardından Yassıada'da çok sayıda milletvekili ve bürokrat tutukluydu. Bu kişilerin adaya götürülürken ve adada çeşitli işkencelere maruz kaldığı, burada görevli askerler tarafından da itiraf edildi.

İŞKENCEYLE ÖLDÜRÜP KALP KRİZİ RAPORU VERDİLER

Yassıada'da ilk ölüm, 16 Haziran 1960'ta meydana geldi. Nezaret altına alınan Yüksek Denetleme Kurulu Üyesi Lütfi Şaylan'ın o gün geçirdiği 'kalp krizi' sonucu vefat ettiği bir tebliğle açıklandı.

Şaylan'ın ölümünü Konya Valisi Cemil Keleşoğlu'nun intiharı, İstanbul Milletvekili Zakar Tarver, İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay, Afyon Milletvekili Gazi Yiğitbaşı'nın ölümleri takip etti.

Vali Keleşoğlu'nun intiharı

Darbenin gerçekleştiği 27 Mayıs günü Adnan Menderes'in Konya'ya gitmesi bekleniyordu. Vali Keleşoğlu, Menderes'i karşılamak için hazırlıklar yaparken Demokrat Parti (DP) milletvekillerinden bir hareketlenme olduğunu öğrendi. Sonrasında da Vali Keleşoğlu, DP milletvekilleri ile beraber önce Harbiye'ye sonra Yassıada'ya gönderildi. Vali Keleşoğlu'nun bileklerini keserek intihar etti. Evli ve üç çocuk babası Keleşoğlu, 1945'ten 27 Mayıs 1960 darbesine kadar Konya Valisi olarak görev yapmıştı.

Bayar'ın intihar teşebbüsü

Milli Birlik Komitesi Sözcüsü, merhum Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın, Yassıada'da intihar teşebbüsünde bulunduğunu açıklamıştı. Bayar, bel kemeri ile boğazını sıkarak intihara teşebbüs etmiş, koma halinde kurtarılmıştı.

Bayar, iyileştikten sonra "Doktorlar vazifelerini yaptılar, beni kurtardılar. Teşekkür ederim. Fakat kurtulmak istemiyorum. Sizlere de zahmet oldu." ifadelerini kullanmıştı.

Faruk Oktay'ın ölümü

Öğrenci olayları sırasında yüzlerce genci öldürme emrini vermekle suçlanan İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay'ın da kalp krizi geçirerek vefat ettiği açıklandı. Ancak oğlu Emre Oktay, babasının işkenceler nedeniyle öldüğünü koğuş arkadaşlarından öğrendiğini anlatıyor.

Emre Oktay, babası Faruk Oktay'a "Celal Bayar ve Adnan Menderes size öğrencilere ateş et emrini verdi ama siz ateş etmediniz değil mi? Ama onlar bu emri verdiler değil mi?" diye sorulduğunu, babasının "Hayır vermediler" demesi üzerine ona işkence ettiklerini söylüyor.

Lütfi Kırdar'ın vefatı

Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar, 17 Şubat 1961 günü, İstanbul ve Ankara olaylarının duruşmasında mikrofon başında ifade verirken kalp krizi geçirdi ve salondan çıkarılırken vefat etti.

Murat Bardakçı'nın yıllar sonra köşesinde yayınladığı mektuplarda Lütfi Kırdar şunları kaydetti:

"Yarım asrı aşkın bir dönem bu ülkeye verdiğim hizmetlerin tamamının zail olduğu (sona erdiği) kanısındayım. Pek tabii, çok üzgünüm. Ancak hangi şartlar altında olursa olsun, asla alınamayacak olan onurumdur ve sana ve evlatlarıma karşı olan sevgimdir. Üner'e (o sırada İngiltere'de okumakta olan küçük oğlu Üner Kırdar) yaz, doktorasını muhakkak tamamlasın, sakın iç politikaya karışmasın, uluslararası bir kişi olmaya çalışsın."

Öte yandan Dr. Lütfi Kırdar, ailesine gönderdiği son mektubunu vefatından sadece üç gün önce, 1961'in 14 Şubat'ında kaleme almış ve bütün hissiyatını, yazmasına izin verilen sadece on satır içerisinde ifadeye çalışmış.

Mektupta şu ifadelere yer verildi:

"Muhterem eşim, aziz oğlum: İnşallah hep iyisiniz. Ben de iyiyim. Şimdi şu mektubu yazdıktan sonra hazırlanarak vazifeye gideceğim ('mahkemeye çıkacağım' demek istiyor). 'Vazife' diyorum, çünki yazdığınız gibi kabul etmek lazım. Bu da hizmetlerimizin bir hesap vermesi... Hayırlısı, Allah'tandır. Hakikaten vicdanen çok huzurluyum, çok rahatım, çünki hayatımda daima yalnız dürüst değil, aynı zamanda feragatle çalıştım. Bu sıkıntılarımı kadere atfediyorum. Ne olacaksa olsun. Siz de üzülmeyin. Görüşmek için müracaat ettiniz mi? Sizi bir defa daha olsun görmek istiyorum. Bizim Faik Kırdar'dan hiçbir şey yazmadınız. Sıhhati nasıldır? Öperim. Dr. Lütfi Kırdar"

Nuri Yamut'un vefatı

İstanbul Milletvekili ve eski Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, hastalanarak Yassıada'dan Kasımpaşa Hastanesine kaldırıldı. Yamut, 5 Haziran 1961'de kaldırıldığı hastanede üç ay sonra vefat etti.

İstanbul Milletvekili Yusuf Salman, Yassıada'ya gönderildikten sonra hastalanıyor ve hastaneye kaldırılıyor. Duruşmalar başladıktan sonra 28 Kasım 1960'ta kalp krizi geçirdi, hayatını kaybetti.

Afyon Milletvekili Gazi Yiğitbaşı ile Bursa Milletvekili Kenan Yılmaz da Yassıada'da vefat edenler arasındaydı.

KANLI DARBE NASIL GERÇEKLEŞTİ?

Türkiye'nin 1946 yılında çok partili hayata geçmesinin ardından daha kurulalı 6 ay olan Demokrat Parti de kısa bir tereddüdün ardından seçimlere girme kararı almıştı. Demokrat Parti, 21 Temmuz 1946'da gerçekleşen genel seçimlerin ardından seçim yasasının antidemokratik hükümleri olduğu ve seçimlerde usulsüzlük yapıldığına yönelik eleştirilerde bulunmuştu. Bu nedenle 1946 seçimleri "hileli seçimler" olarak anıldı.

DP'nin "CHP'nin baskı ve müdahalesi altında bir seçim gerçekleştiğine" yönelik açıklamaları üzerine CHP, partiyi "halkı ayaklanmaya kışkırtmakla" suçlamıştı. CHP, bu argümanı 1950 yılında gerçekleşecek seçimler öncesinde de kullanarak daha iktidara gelmeden DP'nin "bölücülük" yaptığı şeklinde bir imaj oluşturmuştu. Bu iddia, DP aleyhine 1960 darbesine giden süreçte de en önemli argümanlardan biri olarak kullanılacaktı.

Yedi partinin katıldığı 14 Mayıs 1950'deki seçimlerde DP ilk büyük zaferini kazandı ve yüzde 53 oy alarak 416 milletvekili ile meclise girdi. Aynı seçimde, CHP 69 sandalye kazandı.

Seçimi kazandıktan sonraki dönemde halkı yücelten bir politika izlemeyi tercih eden DP'nin ilk yıllarında yaptığı en önemli icraatlarının başında Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunmasına dair kanunun Meclise sunulup kabul edilmesi olmuştu. Katılımın yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek bir oranda gerçekleştiği 1954 seçimlerinde Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek oyunu alarak iktidarda kalmayı başaran DP, ilk yıllarından itibaren sivil ve askeri kanadın muhalefeti ile karşı karşıya kaldı.

Ankara'da 5 Mayıs 1960'da bir öğrenci grubu, ''555K'' yani "5'inci ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da" koduyla gösteri düzenledi.

Adnan Menderes, kendisine karşı eylem yapılan yere giderek eylemcilerin arasına girdi. O sırada bir genç Menderes'in boğazını sıktı. "Ne istiyorsun" diye sorduğu gençten "Hürriyet istiyorum" cevabını alan Menderes, "Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?" ifadelerini kullandı.

21 Mayıs'ta da Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Zafer Anıtı'na kadar ''sessiz" yürüyüş yaptı.

BİLDİRİYİ ALPARSLAN TÜRKEŞ OKUDU

Olaylardan rahatsızlık duyulduğu iddiasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, "DP'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" gerekçelerini ileri sürerek 27 Mayıs sabaha karşı yönetime el koydu.

Kurmay Albay Alparslan Türkeş tarafından Ankara Radyosundan okunan bildiriyle ''ihtilal'' duyuruldu. Bildiride, şöyle denildi:

"Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekâta Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır."

CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN GÖZALTINDA

"Ülkenin gitgide baskı rejimine götürüldüğü" iddiasıyla Milli Birlik Komitesi tarafından gerçekleştirilen darbe sonrasında, bütün antidemokratik yöntemler devreye sokuldu.

Milli Birlik Komitesi, Anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP'li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Adnan Menderes, aynı gün yurt gezisi kapsamında bulunduğu Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldü ve daha sonra diğer tutuklu DP üyeleriyle Yassıada'da hapsedildi.

Yassıada'daki yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta başlayıp 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar, "anayasayı ihlal" davasıyla birleştirildi. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Celal Bayar hakkındaki karar, yaş haddi nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrildi.

Eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski TBMM Başkanvekilleri Agah Erozsan, İbrahim Kirazoğlu, eski Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, eski bakan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluğuyla alındı.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN