Arama

Harflerin ilminden aşk ve hikmet tasavvuru

Felsefi düşünceyi, diğer zihinsel uğraşılarından ayıran en önemli özelliklerden biri, onun doğrunun peşinde olmasıdır. Sadrâ’nın ele aldığı meseleler felsefenin tanımı, mahiyeti ve amacı, varlık ve mahiyet, sebep-sonuç ilişkisi,akıl, bilgi, bilginin mahiyeti ve mertebeleri gibi konulardır.

Harflerin ilminden aşk ve hikmet tasavvuru
Yayınlanma Tarihi: 28.5.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 28.05.2018 18:06

Molla Sadrüddîn Muhammed b. İbrâhîm b. Yahya Kavâmî Şîrâzî (Ö. 1050/1641) İşrâkî, Ekberî ve Meşşâî düşünce ekollerini mezceden İranlı filozof ve âlim.



979 (1571) yılında Şîraz'da doğduğu tahmin edilmektedir. Geleneksel İslâmî ilimler alanındaki öğrenimini Şîraz'da tamamladıktan sonra İsfahan'a giderek Bahâeddin Âmilî ve Mîr Dâmâd Esterâbâdî gibi âlimlerden ders aldı. Hocaları arasında filozof Ebü'l-Kâsım Findirİskî'nin de bulunduğu sanılmaktadır, ancak onun asıl felsefe hocası Mîr Dâmâd olmuştur.

BİR HAKİKAT ARAYIŞI ARZUSU

Hakikat bilgisi sadece akılla değil bizzat yaşayarak manevî zevk ve ruhî sezgiyle de elde edilebilir.

Molla Sadra bilinmeyen bir tarihte İsfahan'ı terkedip uzlete çekildi. el-Esîâ'l-erbafa [el-Hikmetü'l-mütecâliye] adlı eserinin kendi kısmî biyografisini de içeren önsözünden anlaşıldığına göre uzlete çekilmesinin iki sebebi vardır. Bunlardan birincisi, felsefe tahsilinin ardından benimsediği Meşşâî ve İşrâki fikirlere Şia'ya mensup ulemânın şiddetle karşı koyması, ikincisi ve daha önemlisi de Gazzâlî gibi içinde bir hakikat arayışı arzusunun uyanmış olmasıydı.

Nitekim uzlete çekilip riyazete başladıktan sonra felsefî görüşleri önemli Ölçüde değişti. Meselâ önceleri varlıkta asıl olanın mahiyet olduğunu benimserken riyazetin ardından hakikatin vücuttan (varlık) ibaret olduğunu kabul etti. Buna göre hakikat bilgisi sadece akılla değil bizzat yaşayarak manevî zevk ve ruhî sezgiyle de elde edilebilir.

"Hakikati dış dünyada var olmak olan hiçbir şey zihinde mevcut olamaz"

Kum yakınlarında küçük bir köy olan Kehek'te uzlete çekilen Molla Sadra'nın uzlette ne kadar kaldığı bilinmemektedir. el-Esfâr'ın önsözünde bunun "uzun bir süre" olduğunu belirtmekle yetinmiştir. Esere önsöz yazan Muhammed Rızâ el-Muzaffer, takdim yazısında Sadra'nın sonraki hayatında gerçekleştirdiği faaliyetlerden bu sürenin on beş yıl olduğu sonucunu çıkarmıştır. Sadra uzlette iken tamamen tasavvufi bir hayat sürdü, tefekkür ve riyazetle meşgul oldu.

Şah I. Abbas'ın arzusu üzerine memleketi Şîraz'a dönerek tedrisata başladı. Birçok öğrenci yetiştiren Sadra'nın yedi defa hacca gittiği, 1050'de (1641) son haccından dönüşünde Basra yakınlarında vefat ettiği belirtilmektedir. Muhtemelen hayatının bu devresinde geçirdiği ruhî değişimden ve düşüncelerini güçlü bir felsefî sistemle ortaya koymasından dolayı Molla Feyz-i Kâşânî ve Abdürrezzâk el-Lâhîcî gibi öğrenci ve takipçileri tarafından kendisine "Sadrü'l-müteellihîn" [Öncü metafizikçi, ilâhiyatçı] unvanı verilmiştir.

MOLLA SADRÂ FELSEFESİ

Sadrâ'nın ele aldığı meseleler felsefenin tanımı, mahiyeti ve amacı, varlık ve mahiyet, sebep-sonuç ilişkisi, akıl, bilgi, bilginin mahiyeti ve mertebeleri gibi konulardır.

Felsefî sistemini el-Esfâr'da temellendirmiş, eserin fizik bölümünde sisteminin mükemmel bir özetini vermiştir. Sadrâ'ya göre varlığın kavramsal ifadesi zihnimizde şekillenince bilgiye dönüşür. Bu durumda gerçek varlıkla bilgi arasında sadece bir modalite farkı bulunmaktadır. Zihindeki varlık dış âlemdeki varlığın bir yansımasıdır. Bu yansımanın gerçekliği nisbetinde insan âlemde bir yücelme yaşar. Bilgi edinme tasavvufta olduğu gibi bir seyrü sülûk, bir ruhî arınma sürecidir. Sadrâ'ya göre bu süreci önceki irfan sahibi muhakkikler keşfetmiş ve onun dört aşamalı (esfâr erbaa) olduğunu belirlemiştir.

Birinci sefer halktan Hakk'a doğru yolculuk, ikincisi Hak ile Hak'ta olan yolculuk, üçüncüsü birinci sefere bir açıdan tekabül eden Hak'tan Hak ile halka yolculuk, dördüncüsü de ikinci sefere karşılık gelen halkta Hak ile yapılan yolculuktur. Umumiyetle metafiziğe tekabül eden ilk seferde Sadrâ'nın ele aldığı meseleler felsefenin tanımı, mahiyeti ve amacı, varlık ve mahiyet, sebep-sonuç ilişkisi, akıl, bilgi, bilginin mahiyeti ve mertebeleri gibi konulardır.

Hak ile Hak'ta olan yolculuğa el-Esfâr'da tabiat felsefesi karşılık gelmektedir. Buradaki konular genellikle on kategori ve bunların fizikteki yeri, âlemin yaratılışı, kuvve, fiil gibi sorunlardır. Bu kısım Sadrâ'nın kozmolojisinin genel bir özetiyle sona ermektedir. Hak'tan Hak ile halka olan fikrî seyrü sülûkün yer aldığı üçüncü seferin meseleleri Allah'ın zâtı ve sıfatları, hayır-şer problemi gibi klasik İslâm felsefesinin ve kelâmın konularıdır. Halkta Hak ile yapılan dördüncü yolculukta Sadrâ psikoloji ve meâd (âhiret) konularını ayrıntılı biçimde ele almaktadır.

HAREKET-İ CEVHERÎ

Sadrâ fiziğinin en önemli özelliği onun hareket nazariyesi ve bu nazariyeye ilişkin sebeplilik öğretisidir. Sadrâ'ya göre hareket, zaman ve mekân içerisinde cereyan eden olaylar zincirinin devam eden yapısıdır.

Hareket-i cevherî olarak adlandırılan bu cevval varoluşsal hareket zaman ve mekân sınırlarını aşıncaya kadar devam eder. Bu durumda Sadrâ fiziğinde hareketin iki ayrı düzlemde açıklanması gerekir. Birincisi, bireysel düzlemde cereyan eden ve bir varlıktan ya da mekândan diğerine geçişte oluşan değişim süreci, ikincisi de kozmolojik düzlemde cereyan eden ve mertebeleşme ile neticelenen kozmik harekettir. Bu ikinci tür hareket âlemin yapısındaki düzeni ortaya koymaktadır. Birinci tür hareket ise Aristo fiziğinde de değişme olarak bilinen, her gün gözlemlediğimiz harekettir.

Meşşâî filozoflar gibi Sadrâ da bu hareketi varlıkların kuvveden fiile çıkarken geçirdikleri tedrîcî değişim süreci olarak tanımlamaktadır. Fakat onlardan önemli bir konuda ayrılmaktadır. Zira Meşşâîler hareketin sadece kemiyet, keyfiyet, konum ve mekân şeklindeki dört kategoride olabileceğini ileri sürerken Sadrâ hareket ve değişimin bizzat cevher kategorisinde vuku bulduğunu savunur.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN