Arama

Müslümanların Cuma tatili neden pazar gününe alındı?

Bundan 83 yıl önce, millî ve iktisadî bağımsızlığın bir ispatı olarak görülen Cuma tatili uygulaması son buldu. Hafta tatilleri pazar gününe alındı. Hemen ardından Yahudilerin hafta tatili olan cumartesi günleri yarım gün tatil edildi; 1974 yılında ise, cumartesi tatili tam güne çıkarıldı. Gerçekleştirilen bu değişimler, “modernleşme” kılıfında “batılılaşma” dayatmasının birer parçalarıydı. Arif Nihat Asya, o günlere dair düşüncelerini şu sözlerle dizelerine taşımıştı: “Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu. Ne olduysa hep azar azar oldu!”

Müslümanların Cuma tatili neden pazar gününe alındı?
Yayınlanma Tarihi: 20.7.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 20.07.2018 16:59

Takvimler 1935 yılını gösterdiğinde, Türkiye bir değişikliğin daha şahidi oldu ve hafta tatili Cuma gününden pazar gününe alındı. İslam dünyası için mübarek bir gün olan Cuma gününde Müslümanlar, "Bayram" kabul edilen bu mübarek günde, gerçekleştirilen ibadetler sebebiyle tatil yapıyorlardı.

Osmanlı'da 1839 yılından sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nde ise, 2 Ocak 1924 tarihinden itibaren Cuma günü resmi tatil günü olarak ilan edilmişti. Ancak Batı'yla artan "ticari ilişkilerde zarardan kaçınmak" ve "modernleşmek" kılıfıyla, 27 Nisan 1935 tarihinde çıkarılan yasayla, hafta tatili Cuma'dan pazara alındı. 1 Haziran 1935'te de resmi olarak ilk pazar günü tatili uygulandı.

BİLİMSEL OLARAK HAFTA NASIL BELİRLENDİ?

Tarihte ilk zaman bölümlemelerinin, ay ve güneşin periyodik hareketlerine bağlı olarak yapıldığı tahmin ediliyor. Ayın safhalarından hareketle otuz günlük zaman biriminin tespiti, takvim hazırlama konusunda ilk adımıdır.

Otuz günlük safha içerisinde tabiattaki canlı yapıda meydana gelen periyodik değişim, muhtemelen hafta anlayışına yol açmıştır. Astronomik bir temele dayanmayan yedi günlük zaman birimi, Sâmî kültürlerde ayın dünya etrafında dönerken geçirdiği dört safhanın (yeni ay, ilk dördün, dolunay ve son dördün) yedişer gün sürmesinden veya ayın yedi gezegende konaklaması inancından kaynaklanır.

HAFTALIK TATİL ANLAYIŞI NASIL OLUŞTU?

Geleneksel kültüre mensup insanlar için her şey, ilk örneğin tekrarından ibarettir. Dolayısıyla eski kültürlerde bugünkü anlamda tatil anlayışı yoktu; ancak hem tabiatla ilişkiler, hem de dinî telakkiler sebebiyle, zaman periyodik olarak kutsal günlere ayrılmıştı.

Çeşitli merasimleri ihtiva eden bu kutlama günleri yılın geneline dağıldığı gibi haftanın belli günlerinde de icra ediliyordu. Bu merasimler, günlük çalışma hayatının da durması anlamına geliyordu.

Asurlular, Sümerler, Samiler ve Bâbilliler hafta kavramını biliyorlardı ve kendileri için dinlenme günü belirlemişlerdi. Gelişmiş uygarlıklara has bir uygulama olan hafta tatili sanayi devrimi öncesi Yahudi-Hristiyan geleneğinde şekillendi ve modern anlamda hukukî hakları da içine alacak biçimde sanayi devrimiyle birlikte son şeklini aldı.

YAHUDİ İNANCINA GÖRE HAFTA TATİLİ: CUMARTESİ

Yahudi inancında hafta tatili, dinî menşeli olup Cuma akşamı güneş battıktan sonra başlar ve cumartesi akşamı sona erer. Şabat (sebt) adını alan bu günün yaratılışla ilişkili olduğu belirtilir. Bu yoruma göre, Elohim dünyayı altı günde yaratmış ve yedinci gün (şabat) dinlenmişti.

Şabat sırasında uyulacak bazı yükümlülükler, Eski Ahit'te belirtilmişti. Eski Ahit'te zikredilen yasak işler, başta ziraat olmak üzere, evden dışarı çıkmak, ateş yakmak, yemek pişirmek, yük taşımak, alışveriş yapmak ve odun toplamaktır.

Yahudilikte cumartesi gününü genelde, günlük üç vakit ibadetin dışında bilgi ve kabiliyetleri nispetinde çeşitli dinî konular üzerinde çalışmakla geçirirler. Dindar aileler dışında cumartesi gündüz vakti tatil havasındadır. Cuma akşamı ve cumartesi sabahı yaklaşık üç saat süre ile sinagogda yapılan şabat kutlamalarında Eski Ahit'ten çeşitli pasajlar okunur.

HRİSTİYAN İNANCINA GÖRE HAFTA TATİLİ: PAZAR

Hristiyanlar başlangıçta Yahudi geleneğini takip ederek şabatı kutluyorlardı. 4'üncü yüzyıla kadar Pazar, Hristiyanlar arasında tatil günü olarak kabul edilmemekle birlikte, İsa'nın yeniden dirildiğine inanılan bir gün olarak kutlanıyordu.

Yeni Ahit'te bu güne "Rabbin günü" adını verilyor; bu da o dönemde özel kutlamaların yapıldığına işaret ediyor. Hristiyan inancına göre, çarmıha gerilen İsa pazar günü dirilmiş; kutsal ruh yine bir pazar günü inmişti. Bu nedenle pazar günleri özel sayılıyor, o gün ibadetin yanında hayır işlerine de yer veriliyordu.

Pazarın resmî tatil günü olarak belirlenmesi ilk defa İmparator I. Konstantinos zamanında oldu. 7 Mart 321'de Konstantinos, pazar gününün bütün resmî görevlilerin ve şehir halkının tatil günü olarak kutlanmasını emretti, köylüler ise tatil yapıp yapmamakta serbest bırakıldı. 3 Temmuz 321 tarihinde ise, bu tatil gününün neşeyle kutlanmasına dair bir emirname yayımlandı. Bu tarihten itibaren bütün Hristiyan dünyasında pazar günü resmî tatil olarak kutlanmaya başlandı.

Batı dünyasında 20'inci yüzyılın başına kadar resmî hafta tatili cumartesi öğleden sonra başlıyor, pazar günü devam ediyordu. 1933'te ABD, cumartesi gününü de tam gün hafta tatili olarak kabul etti. Günümüzde bazı İslâm ülkeleri dışında tüm dünyada, cumartesi ve pazar resmî tatil günleridir.

İSLÂM İNANCINDA CUMA GÜNÜ

İslâmiyet'te haftalık toplu ibadetin yapıldığı Cuma gününe çok önem verilmesine ve bugünün Müslümanlar için bir bayram olduğunun belirtilmesine karşın, Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde Cuma günü, Müslümanlar için bir tatil günü olarak tayin edilmemişti.

Ancak Cuma gününün özelliklerini dikkate alan bazı İslâm âlimleri, haftanın herhangi bir gününün tatil kabul edilmesi durumunda, bunun Cuma olmasının uygun olduğunu ifade etmişlerdi.

İSLÂM TARİHİNDE HAFTALIK TATİL KAVRAMI

Asr-ı Saadet'te ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminde haftanın herhangi bir gününün resmî tatil olarak seçildiğine dair bir kayıt bulunmuyor. Emevîler devrinde, Ziyâd b. Ebîh'in Basra'da davalara Cuma dışındaki günlerde baktığı dikkate alınırsa, bundan ilk defa Cumanın yalnızca mahkemeler için resmî tatil olduğu sonucuna varılabilir.

Abbâsîler'de ise, ilk devirlerden itibaren resmî dairelerin (divan) Cuma günleri tatil edildiği bilinir. Ebû Hanîfe zamanında, mahkemeler ve okullar cumartesi günleri tatildi. Halife Mehdî, resmî dairelerin Cumadan başka perşembe günleri de tatil edilmesini istedi. Bu durum 830'lu yıllara, Mu'tasım-Billâh zamanına kadar devam etti.

SALI GÜNÜ DE TATİLDİ

Mu'tasım, Fazl b. Mervân'ın tavsiyesine uyarak perşembe gününü tatil dışına çıkardı ve resmî dairelerin sadece Cuma günü tatil edilmesini emretti. Ancak 9'uncu yüzyılın ortalarından itibaren mahkemeler pazartesi veya salı günleri çalışmıyordu. Bu uygulama, Mu'tazıd-Billâh'ın 892'de hilâfet makamına geçmesine kadar sürdü. Halife Mu'tazıd Cuma yanında salı gününü de tatil ilân etti.

Ubeydullah b. Süleyman'a ve Bedr'e, kumandanların ve dostlarının tatil günlerinde Dâr'ül Hilâfe'ye gelmemelerini söyledi ve bu iki gün içinde divanların açılmamasını istedi. Cuma günü devlet daireleri tatil olmakla beraber dükkânlar ve pazar yerleri açıktı. Halk haftalık ihtiyaçlarını Cuma günü yaptığı alışverişlerle karşılardı.

Abbasîlerin daha sonraki dönemlerinde muhtemelen Yahudi cemaatinin tesiriyle halk cumartesi günleri dükkânları kapatmaya başladı. Fakat 1095 yılında dükkânların Cuma günleri kapatılması ve cumartesi açık bulundurulması emredildi. Bu emre uygun olarak dükkânlar denetleniyor ve aksine hareket edenler cezalandırılıyordu.

OSMANLI DÖNEMİNDE HAFTALIK TATİL

Osmanlı Devleti'nde başlangıçta belli bir hafta tatili günü yoktu. Diğer İslâm devletlerinde olduğu gibi Osmanlılarda da Cuma gününe dinî hükümler dışında bir mahiyet verilmemiş, namaz vaktinde kısa bir süre işe ara verme dışında Cuma günü hafta tatili olarak kabul edilmemişti.

Memurların Cuma namazını eda edebilmeleri için dairelerde cami haline getirilen yerlere minber bile konulmuştu. Süleymaniye Camii inşaatına dair mufassal muhasebe defterlerinde işçilerin cuma günleri tatil yaptığı belirtilmekteyse de bunun bütün çalışanların uyduğu genel bir hafta tatili olduğunu söylemek mümkün değil.

Nitekim muhasebe ve rûznâmçe defterlerinde, iş yerlerinde uygulanan tatil günlerinin hem zaman hem de gün adı olarak değişik şekillerde kaydedildiği görülüyor. Örneğin 1820'lerde tatil günleri pazartesi ve perşembe iken, 1830'larda pazar günüdür. Değişik zamanlarda bazen Cuma, bazen pazartesi, bazen perşembe ve salı günlerinde tatil yapıldığı anlaşılıyor. Bu uygulamadan, her iş kolunun kendine göre bir tatil gününün bulunduğu, ancak bunun da belli bir periyoda ve belli bir güne bağlı olmadığı sonucu çıkarılabilir.

SABİT BİR GÜN BELİRLENMEMİŞTİ

İlk Osmanlı medreselerinde talebelerin kütüphaneye gitmesine imkân vermek için genellikle salı ve Cuma günleri ders yapılmazdı. Bazı medreseler buna pazartesi veya perşembeyi de ekleyip hafta tatilini üçe çıkardığı gibi bazıları yalnız Cuma günleri tatil yapmaktaydı. Ancak Fâtih Sultan Mehmet döneminden itibaren medreselerde hafta tatilinin salı olmak üzere bir güne indirildiği ve Cumhuriyet dönemine kadar böyle devam ettiği anlaşılır.

Salı günü medresede esas dersler okutulmazdı; fakat isteyenlere program haricinde "koltuk" adı altında bazı yardımcı dersler gösterilirdi. Medreselerin salı günü tatil oluşu bazı yanlış inançların yerleşmesine de sebep olmuştu. Halk arasında o gün bir işe başlamanın veya seyahate çıkmanın uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Hâlbuki İstanbul'un fethi salı gününe rastladığından o gün aslında Rumlar tarafından uğursuz kabul ediliyordu.

Osmanlı Devleti'nde memur sayısının artmasıyla birlikte resmî dairelerde hafta tatili uygulamasının başladığı, fakat bunun muayyen bir güne bağlı kalmadığı anlaşılır. Nitekim 18'inci yüzyılın ilk yarısında devlet daireleri perşembe günü tatil yaparken; daha sonra buna pazartesi de eklendi. Sadrazam İzzet Mehmed Paşa, işlerin yoğunluğunu ileri sürerek 1774 tarihli bir buyruk ile hafta tatiline son verdi ve memurların her gün çalışmasını sağladı.

HAFTA TATİLİ NEDEN CUMA OLDU?

II. Mahmud devrinde, tatil uygulamasına yeniden başlandı. 1831-32'de Bâbıâli ile diğer bazı resmî dairelerde perşembe ve pazar, Bâb-ı Defterî'de ise pazartesi ve perşembe günleri hafta tatili yapılıyordu. Fakat defterdarlıktaki memurların haftada iki gün çalışmamasının işleri aksattığı gerekçesiyle yalnız pazar günü tatil yapılması kabul edildi.

Tanzimat'ın ilânından (3 Kasım 1839) sonra tatil günü olarak yalnız perşembenin bırakıldığı anlaşılır. Fakat bu tatil gününün kalıcılığı da pek uzun sürmedi. Perşembe günü tatil yapan devlet memurlarının çoğu, ertesi günü Cuma namazını bahane ederek işlerinin başına gelmemeye başlayınca 17 Ocak 1842 tarihli karar ile hafta tatili perşembeden Cumaya alındı.

Böylece, tatil gününün Cumaya alınmasıyla, bu mübarek güne saygı gösterilmiş olacağı belirtilmiştir. Bu ifadeden, memurların Cumaya haftanın diğer günlerinden farklı bir önem vermeleri sebebiyle o günü kendilerine ayırmayı istedikleri anlaşılır. Diğer taraftan gayri Müslim memurların kendi dinî günlerinde tatil yapmaları Müslüman memurlara da örnek oluyordu.

ÜÇ FARKLI DİN; ÜÇ FARKLI GÜN

Cuma günü, yalnız resmî devlet dairelerinde çalışan Müslümanlar için hafta tatili olarak kabul edilmişti. Bu arada Hristiyan memurlar pazar günü, Yahudiler ise, cumartesi günü tatil yapıyordu. Zaman içinde sanat ve ticaretle uğraşanlar da kanunî mecburiyet olmadığı halde hafta tatili uygulamaya başladılar. Böylece Osmanlı ülkesinde Müslümanların Cuma, Yahudilerin cumartesi ve Hristiyanların pazar olmak üzere haftada üç tatil günü ortaya çıkmıştı.

Millî Mücadele'den sonra ülkenin iktisaden kalkınması yollarını tespit etmek üzere toplanan İzmir İktisat Kongresi'nde (17 Şubat-4 Mart 1923) bütün Müslüman ve gayri Müslimlerin uyacakları bir hafta tatilinin belirlenmesi hususu gündeme geldi ve hazırlanan üç maddelik teklif, oy birliğiyle kabul edildi.

Bu teklif, hangi din ve mezhepten olursa olsun bütün Türk vatandaşlarının Cuma günü tatil yapmasını öngörüyordu. Ayrıca Cuma gününün dışında da iş yerini kapatmak isteyenler serbest olacaktı.

"GELENEKLERİMİZ CUMA GÜNÜNÜ GEREKTİRİR"

Kongrede alınan bu karar gereğince Cumhuriyet'in ilânından sonra Cuma gününün hafta tatili olarak kabulü için 19 Kasım 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne iki kanun teklifi sunuldu. Gümüşhane mebusu Zeki Bey'in teklifi Cuma gününün genel hafta tatili sayılmasını ve bütün iş yerlerinin kapatılmasını öngörüyordu.

Kanunun gerekçesinde Müslümanların Cuma, Hristiyanların pazar ve Yahudilerin cumartesi tatil yapmalarının millî hâkimiyet ve iktisadî hayatla bağdaşmadığı ileri sürülüyordu. Menteşe mebusu Şükrü Kaya ve otuz iki arkadaşınca verilen ikinci teklif ise, nüfusu 30 binden fazla olan şehirlerde Cuma gününün hafta tatili olarak kabulünü öngörüyordu.

Teklifin gerekçesinde milleti oluşturan asıl unsurların Müslüman olduğu, İslâmiyet'te Cuma tatili bulunmamakla birlikte geleneklerin Cumayı tatil kabul ettiği belirtiliyordu.

MEBUSLAR CUMA GÜNÜNDE HEMFİKİRDİ

Hafta tatiliyle ilgili teklifler İktisat ve Adliye komisyonlarında birleştirildikten sonra genel kurula sevk edildi. Teklif üzerindeki müzakerelere 29 Aralık 1923'te başlandı. İktisat Komisyonu adına söz alan Yusuf Akçura, halkının ekseriyeti Müslüman olan ülkede Cumanın genel hafta tatili olarak kabul edilmesinin adalete uygun olduğunu, azınlıkların Cumanın dışındaki günlerde de tatil yapmakta serbest olduklarını, fakat Cuma günü çalışmaya veya çalıştırmaya hakları olmadığını söyledi.

Saruhan mebusu Âbidin Bey de Müslümanlarca en önemli gün sayılan Cuma gününün meclis tarafından hafta tatili yapıldığını, bunun dışındaki günlerde isteyenlerin dükkânlarını kapatabileceğini belirtti. Müzakerelerin tamamlanmasından sonra oy birliğiyle kabul edilen 2 Ocak 1924 tarih ve 394 sayılı Hafta Tatili Kanunu, on dört maddeden oluşuyordu. Birinci maddeye göre nüfusu 10 bin veya daha fazla olan şehirlerde bütün iş yerleri haftada bir gün tatil yapmak mecburiyetindeydi ve bu tatil günü de Cuma olacaktı.

Resmî dairelerle genel ve özel sınaî ve ticarî kurumlarda görev alanların haftada altı günden fazla çalıştırılması ikinci madde ile yasaklanıyordu. Bu kanun nüfusu 10 binden az olan şehirlerde de belediye meclisinin kararıyla uygulanabilecekti.

TÜRK İSLAM TARİHİNDE BİR İLK

Türk-İslâm tarihinde ilk defa Cuma gününü bütün Müslüman ve gayri Müslimlerin uyacakları genel hafta tatili olarak kabul eden bu kanunu basın olumlu karşıladı.

Halk tarafından da büyük sevinçle karşılanan kanunun genelde ekonomik zorunluluktan doğmuş olmakla birlikte sosyal içeriği daha ağır basıyordu. Milliyet, din, adalet ve siyaset konuları, kanunun kabulünde önemli rol oynamıştı.

Emperyalizme karşı millî bir mücadele vermiş olan TBMM, Cuma gününün hafta tatili yapılmasını âdeta bağımsızlığının bir ispatı şeklinde değerlendirmiş; bilhassa Cuma günü üzerinde ısrar edilmesinde hâkim unsurların Müslüman olmasını gerekçe olarak ileri sürmüştü.

İNÖNÜ'NÜN TEKLİFİ VE 'MEDENİYET' PROPAGANDALARI

Hafta Tatili Kanunu, 1935'te yapılan değişikliğe kadar yürürlükte kaldı. Başvekil İsmet İnönü'nün imzasıyla 13 Mayıs 1935'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sevk edilen millî bayram ve genel tatiller hakkındaki kanun teklifi, hafta tatilinin Cumadan pazara alınmasını öngörüyordu. Gerekçesinde de pazarın milletlerarası tatil günü olduğu, bu tatil gününden ayrılmakla ülkenin ekonomik açıdan büyük kayıplara uğradığı ileri sürülüyordu.

İlgili komisyonlarda görüşüldükten sonra 23 Mayıs'ta genel kurula sevk edilen teklifin bütünü üzerinde konuşan milletvekillerinin hepsi hafta tatilinin Cumadan pazara alınmasının isabetli olduğunu ifade etti.

Konuşmacılar, İslâmiyet'te Cuma gününün namaz saati hariç tatil olmadığını, ayrıca Cumhuriyet'le birlikte Avrupalı devletler sırasına girildiğini, bu devletlerin kabul ettiği pazar gününün tatil yapılmasının zorunlu bulunduğunu ileri sürüyorlardı.

Bazıları da pazar günü tatil yapmayı Batı medeniyetinin bir gereği olarak görüyor, artık köhne kanunlardan kurtulmak gerektiğini ve taassup dönemlerinin geride bırakıldığını söylüyordu.

MİLLÎ VE İKTİSADÎ BAĞIMSIZLIĞIN İSPATIYDI

Teklif üzerinde yapılan konuşmalara cevap vermek üzere söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya kanunun tamamen siyasî ve içtimaî olduğunu, din ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını ve şimdiye kadar çıkarılan devrim kanunlarından biri olduğunu açıkladı. Daha sonra 27 Mayıs 1935 tarih ve 2739 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun oy birliğiyle kabul edildi.

Altı maddeden oluşan kanuna göre hafta tatili otuz beş saatten az olmamak üzere cumartesi saat 13.00'ten itibaren başlayacaktı. Böylece 1924'te millî ve iktisadî bağımsızlığın bir ispatı gibi görülen Cuma tatili uygulamasına siyasî, iktisadî ve içtimaî bakımdan yakın ilişki içinde bulunulan Batı dünyası ile bütünleşme mecburiyeti gerekçe gösterilerek son verilmiş oldu.

Hafta tatili uygulaması bu şekliyle 1974 yılına kadar devam etti. Resmî kurumların cumartesi yarım gün çalışmasının faydalı olmadığı kanaatiyle bu tarihte yeni bir düzenlemeye gidildi. Haftalık çalışma süresi 39 saatten 40 saate çıkarıldı. Cumartesi ve pazar günlerinin de tam gün olarak tatil edilmesi kararlaştırıldı.

"BİZE BİR NAZAR OLDU; CUMAMIZ PAZAR OLDU!"

Cumhuriyet döneminde miladi takvimin kabulüyle, Türkiye'de yaşayan Müslümanların bin yıllık İslami gelenekleriyle araya bir perde çekildi; millî ve iktisadî bağımsızlığın bir ispatı gibi görülen Cuma tatili uygulaması son buldu. Gerçekleştirilen bu değişimlerde, "modernleşme" kılıfındaki "batılılaşma", resmî devlet politikası halini aldı.

Hafta tatilleri pazar gününe alındı. Hemen ardından Yahudilerin hafta tatili olan cumartesi günleri yarım gün tatil edildi, 1974 yılında ise cumartesi tatili tam güne çıkarıldı. Ancak Müslümanların haftalık bayramları olan Cuma günleri için aynı durum söz konusu olmadı. Türk edebiyatının "bayrak şairi" Arif Nihat Asya, hafta tatilinin Cumadan pazara alınmasını dizelerinde şu şekilde yorumladı:

"Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu.

Ne olduysa hep azar azar oldu!

Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız.

Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız.

Avrupa'ya bir değil iki pencere açtık.

Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız.

Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.

Yaklaştıkça her sene öz yurdumda yılbaşı.

Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı.

Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı.

Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.

Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır.

Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır.

Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır.

Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz.

Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz."

Fikriyat

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN