Arama

Külliye'yi süsleyen hattatlar

Cumhurbaşkanlığı makam odasındaki hat şaheserleri külliyenin duvarını süslüyor; Yesarizade Mustafa İzzet, Nuri Bey, ve Mahmud Celaleddin'in hat sanatıyla icra ettikleri eserler yer alıyor.

Külliye’yi süsleyen hattatlar
Yayınlanma Tarihi: 18.4.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 18.04.2018 18:06

YESARİZADE MUSTAFA İZZET

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin makam odasında bulunan üç hat sanatı tablosundan sol baştaki Yesarizade Mustafa İzzet'e ait. Osmanlı hattatı ve celî ta'lik üstadı olan sanatkarın bu tablosunda; "Bârekallahu Teâlâ" - "Allâhu Teâlâ bereketli kılsın" yazmakta.

İstanbul'da dünyaya gelen hattatın kesin doğum tarihi belli değil. İlimle uğraşmadığı hâlde, Osmanlı Devleti'nin gerileme devirlerindeki teâmüle uyularak, kendisine; mollalık, müderrislik, kadılık, kadıaskerlik gibi görevler verildikten sonra fiilen kadıasker oldu.

1842 yılında Takvimhâne Nâzırlığı'na tâyîn edilip, ertesi yıl görevinden azledildi.

Bu vazîfesi sırasında Matbaa-i Âmire'nin yönetimini üstlendi.

Mustafa İzzet Efendi, 23 Haziran 1849'da vefât ederek, Fâtih'de Gelenbevi caddesi üzerindeki hazîrede gömülü bulunan babasının yanına defnedildi.

Önceleri, babasının tavrında celî ta'lîk yazan bu büyük sanatkar, "harfleri babasınınkinden aktarıyor" dedikodusu üzerine, yavaş yavaş şîvesini değiştirmiş; kendi üslûbu 1235/1820'den itibaren şekillenmiştir.

Bilhassa 1250/1834'den sonra hattatlığının zirvesine varan ve Türk ta'lîk hattını bilhassa celîde erişilmezlik seviyesine çıkaran Yesârîzâde, durup dinlenmeden yazdı; vefâtından sonra, terekesinden 65.000 satır celîkalıbı çıktığı rivâyet ediliyor.

Yesârîzâde celî ta'lîkle yazdığı -adedi belirlenemeyen- kitâbe ve levhanın yanısıra, talebe yetiştirmeye de zaman ayırdı; evinin, babasınınki gibi, haftanın birkaç günü sayısız talebeyle ve hat malzemesi satanlarla dolduğu bilinmektedir.

MAHMUD CELÂLEDDİN

Hocasız, kendi başına yetişen, eserlerinde hattın hiçbir kuralına uymayan ama ismini verdiği kendi ekolünü kurup Türk yazı sanatının en büyük isimlerinden olan ve 1829'da vefat eden Mahmud Celâleddin'in "Aleyke Avnullah"ı, yani "Allah'ın yardımı üzerine olsun" yazısı Külliye'nin duvarını süslüyor.

Üzerinde, Mahmud Celâleddin'in imzasının hemen yanındaki 1216, yani Milâdî 1801 tarihi; Üçüncü Selim zamanında yazıldığını gösteriyor.

Kafkasya'nın Dağıstan bölgesinde doğan Mahmud Celâleddin, babası Şeyh Mehmed Efendi'yle İstanbul'a geldi.

Bir rivâyete göre, Yamak Salih (ö.1784) ve Ebûbekir Râşid (ö.1783) efendilerden yazı meşk etmek istemesine rağmen, dikbaşlılığı yüzünden hocaları tarafından kabûl görmedi. Bunun üzerine Şeyh Hamdullah'ın ve Hâfız Osman'ın eserlerine bakarak kendi gayretiyle sanatını geliştiren ve çok beğenilen bir üstâd oldu.

Hattat bazen Mahmûdü'l-Mevdûd imzâsıyla yazmıştır. Sonradan Mahmud Celâleddin ismini tercih etmiştir.

Eyüp'teki Mihrişah Vâlide Sultan Türbesi'nin 1207 (1793) tarihli mermer üzerine celî sülüs yazıları Mahmud Celâleddin'e aittir. Kendisinin Dîvân-ı Hümâyûn'da vazife aldığına dair bir kayıt yoksa da dîvânî ile yazıp imzaladığı bir kıtası, onun bu hatta da çok başarılı olduğunu göstermektedir.

Mahmud Celâleddin Efendi, hayatını Boğaz'ın İstavroz semtinde (Beylerbeyi'nin şimdiki Abdullahağa mahallesi) sürdürürken 1245 (1829) yılında vefat edince Eyüpsultan civarındaki Şeyh Murad Dergâhı hazîresine gömüldü. Mezarının yeri belli olmamakla beraber kabir taşı halen dergâhta muhafaza edilmektedir. Mahmud Celâleddin Efendi'nin zevcesi Esmâ İbret de hat sanatında isim bırakan hanımlardandır.

HÂFIZ OSMAN EFENDİ

Aklâm-ı sittede devir açan Türk hattatı. 1052'de (1642) İstanbul'da doğdu. Babası Haseki Sultan Camii müezzini Ali Efendi'dir. Küçük yaşta hâfız oldu. Bu unvan âdeta onun ilk ismi gibi kabul edildi ve Hâfız Osman adıyla tanındı.

İlk hocası Derviş (Büyük) Ali'nin, yaşlılığından dolayı kendisiyle gerektiği gibi meşgul olamayınca, onu yetiştirdiği hattatların en seçkini sayılan Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî'ye göndermeye râzı olduğu rivayet edilir.

Gençlik döneminde Derviş Ali yolunda yazdığı görülen Hâfız Osman, Şeyh Hamdullah üslûbunu öğrenmek üzere, bu üslûbu o devirde en mükemmel şekliyle bilen Nefeszâde Seyyid İsmâil Efendi'ye elifbâ meşkinden başlayıp yeniden öğrenci oldu.

Daha sonra Şeyh Hamdullah'ın eserlerini incelemeye başladı. Onun sarayda bulunan mushafını takliden yazarak bu yolda becerisini arttırdı. İstanbul dışında yazdığı yazılara imza atarken bulunduğu yeri mutlaka belirtmesi gittiği yerlerin tespitini kolaylaştırmakta; Mısır, Hicaz, Edirne ve Bursa'ya gittiğini bilmekteyiz.

Şehzadeliği sırasında III. Ahmed'e de hat hocalığı yapan Hâfız Osman; ölümünden üç dört yıl önce felç geçirmiş, ancak uygulanan tedaviyle hastalığı hafif atlattığından yazılarında bir gerileme görülmemiştir.

Sanatının kemale erdiği devrede bile Şeyh Hamdullah'ı taklit ettiği yazılarının altına kendi imzasını koyarak ona verdiği kıymeti gösteren Hâfız Osman, aklâm-ı sittede en güzeli aramakla geçen yıllardan sonra kendi üslûbunu 1090'dan (1679) itibaren bulmuştur.

1100'den (1689) itibaren nesih hattında harfleri daha da küçülten Hâfız Osman'ın en beğenilen dönemi 1679-1689 arasındaki on yıldır.

Kırk yıl süren sanat hayatında devamlı olarak eser veren Hâfız Osman'ın, melekesini kaybetmemek için aylarca süren hac yolculuğunda bile kalemi elinden bırakmadığı, bu seyahati esnasında muhtelif menzillerde yazdığı günümüze ulaşan karalama veya cüz örneklerinden anlaşılmaktadır.

Hâfız Osman, 1069'dan (1659) ömrünün sonuna kadar yirmi beş mushaf yazmıştır.

BEŞİKTAŞLI HACI NURİ EFENDİ

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Recep Tayyip Erdoğan'a tahsis edilen makam odasının duvarında da bulunan tablo, Beşiktaşlı Hacı Nuri Efendi'ye ait: "Lâ Galibe İllâllah" yazısıdır. Anlamı: "Allah'tan başka galip yoktur!" olan ibârenin hikayesi ilginç: Endülüs halifelerinden biri Hristiyanlar'a karşı girdiği savaştan galip gelir ve Kurtuba'daki sarayına dönerken tezahürat yapan halktan gelen "El Galib!", yani "Muzaffer!" nidâlarına, "Allah'tan başka galip yoktur!" mânâsına gelen "Lâ Galibe İllâllah" cevabını verir ve bu sözü sonra Kurtuba Sarayı'nın girişindeki mermere nakşettirir.

Zâ'imoğlu Alî Ağa'nın oğlu olarak 1868-1869 arasında Ortaköy'de doğan Hacı Nuri Efendi, henüz kırk günlükken getirildiği Beşiktaş'ta vefâtına kadar ikamet ettiğinden, hattatlar arasında "Beşiktaşlı" olarak anılır.

Beşiktaş'taki Mekteb-i Hamidî'ye sülüs ve nesih muallimi olan hattat, muhtelif zamanlarda da devlet büyüklerinin çocuklarına yazı dersleri verirdi.

Harf inkılâbı ile büyük bir darbe yemiş olan Türk hat san'atının Cumhuriyet nesillerine intikalinde fevkalade hizmet görmüş olan Nûrî Korman, şüphesiz zamanının en önemli hattatlarından biri idi.

Asıl şöhretini borçlu olduğu aklâm-ı sittede, Hâfız Osman'ın yolundan ilerlemiş olan Nûrî Korman, bir hayli eser vermiş olduğu celî sülüste ise Mustafa Râkım Efendi'nin ve Kazasker Mustafa İzzet Efendi etkilerini barındıran şahsına münhasır bir şiveye sahipti. Müsenna istif ve tertîblerle de ilgilenmiş olan hattatın, hayatı boyunca ayrılmadığı Beşiktaş'taki Yahya Efendi Kabristânı'nda bir hayli mezartaşı kitâbesinde imzası bulunmaktadır.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN