VAV TV CANLI YAYIN
Fatma Bayram

Kul Hakkına Saldırı - 4: Zulüm ve şiddet

18.12.2025

Sözlükte "bir şeyi ona ait olmayan yere koymak" anlamındaki zulüm terim olarak "belirlenmiş sınırları çiğneme, haktan bâtıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma, rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık", özellikle de "güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama" gibi anlamlarda kullanılır. Adaletin karşıtıdır.

Kur'ân-ı Kerîm'de yüzlerce kez geçen zulüm kavramının çoğunlukla "küfür, şirk" veya "Allah'ın hükümlerini çiğneme, günah işleme" anlamında kullanılmış olması ilginçtir. Çünkü zulüm deyince ilk aklımıza gelen insanın insana ve diğer mahlûkata yaptığı haksızlık ve kötülüklerdir. Rabbimizin hakkını ihlal etmek demek olan inkar ve şirkle O'nun bildirdiği gerçeklere ters düşme demek olan günahkarlıkları zulüm olarak görmeyiz. Acaba bu durum zihnimizin derinliklerinde Allah-kul ilişkisini hep Allah'tan kula doğru bir ilişki şeklinde kodlamamızdan mı kaynaklanmaktadır? Bizden O'na yükselen davranışlarımızın da bu ilişkinin kurucu öğelerinden biri olduğunun bilincinde değil miyiz? Oysa yeryüzündeki bütün zulümlerin ve zorbalıkların temelinde insanın kendini hesap vereceği bir merciden bağımsız görerek azgınlaşması yatmaktadır. (Bkz. Alak 96/6-8) Buradan anlıyoruz ki kısaca "bir şeye hakkını vermeme" olarak tanımlanan zulüm sadece insanlar arası ilişkilerde değil insanla Rabbi arasında da söz konusudur. İnsanın Allah'a karşı en büyük haksızlığı ise O'nun yaratıklarında tanrısal güç vehmetmek demek olan şirktir. (Lokman 31/13)

İlk insanla başlayan Allah'ın çizdiği sınırlara riayet etmeme davranışı da Kur'an'da zulüm olarak nitelenmiştir. (Bakara 2/35) İlginçtir ki Allah'ın çizdiği sınırları aşarak günah işlemek Kur'an'da insanın kendi kendine zulmetmesi olarak nitelenir. (Al-i İmran 3/135; Hud 11/101) Böylece zulüm konusunda bir kez daha aydınlanırız. Başkalarına yapılan haksızlıklarla sınırlı tuttuğumuz zulmün öncelikle Rabbimize ve arkasından kendimize yaptığımız haksızlıkla ilgisini görmek bizi şaşırtır. Böylece diğerlerine zorbalık etmenin yolunu bu iki zulüm çeşidinin açtığını görürüz. Bu arada kendine zulmetmeyi nefsinin hakkını tanımamak ve ona eziyet etmekten ibaret sanma yanılgısına da düşmeyelim. Asıl kast edilen günahlara dadanmak veya inkara sapmak suretiyle cennet için yaratılmış olan bu varlığımızı cehenneme mahkum etmektir. Bir insanın kendine yazık etmesinin son kertesi budur.

Oysa insan, Yüce Allah'ın özel bir ihtimamla yarattığı (Sad 38/75), kendi ruhundan üflediği (Hicr 15/29), özel olarak ikramda bulunduğu (İsra 17/70), kâinatı emrine verdiği (Casiye 45/13) ve en yüksek makamlara aday olan (Fecr 89/27) çok kıymetli bir varlıktır. Bütün varlığa nispetle yüzüğün taşı gibidir. Allah'a en yakın varlık olmaya adaydır. İşte bir insanın bu muhteşem potansiyeli günah ve isyanlarla karartarak sonsuz yükseliş kabiliyetini yok etmesi kendi kendisine yaptığı haksızlıktır. Bu nedenle Kur'an sayısız yerde cehennemliklerden bahsederken "Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi kendilerine zulmettiler" der. (Hud 11/101; Nahl 16/118; Zuhruf 43/76)

İnsanın kendi kıymetinin bilincinde olması onu kibre ve büyüklenmeye değil bu kıymete layık şekilde sorumluluklarını üstlenmeye götürdüğünde ahlakı da yücelmeye başlar. Peygamberimizin "Kendinize zulmettirmeyin" emrini hakkıyla yerine getirebilmek için önce kendi kıymetimizin farkında olmak sonra da günümüz psikolojisinin hararetle üzerinde durduğu şekilde sınırlarımızı korumak gerekir. Zulmün zıddı olan adaleti gerçekleştirmek kendimizin ve başkalarının sınırlarına riayet etmeye ek olarak kendi öz benliğimizin ve başkalarının insanlık haysiyetine aynı şekilde değer vermekle mümkündür. Beş kutsal olarak kabul edilen hayat, inanç/düşünce, aile ve mal konusundaki haklarını koruyamayan ve zulme razı olan biri zalimlerin işini kolaylaştırarak toplumsal adaletin gerçekleşmesine de dolaylı olarak engel olur.

Bu iki aşamadan sonra zulüm kavramının yirmiyi aşkın âyette de "insan ilişkilerinde haksızlığa sapma" anlamında kullanıldığını görürüz. Elbette burada bir sıralama söz konusu değildir. Yani bu zulüm çeşitleri bir sıra dahilinde değil, iç içe geçerek tezahür eder ve biri diğerini doğurur.

Zalimin olduğu her yerde o zulme maruz kalan bir mazlum da vardır. Bazen zalimi zulme kışkırtan şey mazlumun acizliğidir. Kur'an bizi zulme rıza göstermemek ve buna gücü yetmeyen zavallı insanlar için de mücadele etmek konusunda teşvik eder. "Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise bâtıl dava uğrunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphe yok ki şeytanın planı (tuzağı) daima zayıftır." (Nisa 4/75-76)

Peygamberimizin de bir hadiste üç defa tekrarlayarak, "Sakın zulmetmeyin ve kendinize zulmettirmeyin" buyurması zulme razı olup boyun eğmenin zalimin işini kolaylaştırdığını ve onurlu bir Müslümanın buna razı olmayacağını vurgulamaktadır. (Müsned, V, 72). Zalimin karşısında ve mazlumun yanında yer almayı emreden ve mazlumun bedduasından sakındıran çok sayıda hadis vardır. Aynı zamanda bu mücahede zalimin zulmüne engel olarak onu günahtan kurtarmak suretiyle ona yardım etmek demektir. (Buhârî, "Meẓâlim", 4; Müslim, "Birr", 62). Bir hadiste zalimin saldırısına karşı kendini ve malını savunurken öldürülenler şehid sayılmış (Müsned, I, 78-79), başka bir hadiste de bu şekilde öldürülen kimsenin cennetlik olduğu bildirilmiştir (Nesâî, "Taḥrîmü'd-dem", 22). Zulme karşı durmayı teşvik eden bunca ifade göstermektedir ki çoğunlukla zannedildiği gibi haksızlığa boyun eğmek sabır veya hilim gibi güzel ahlaki niteliklerden değildir. Aksine Müslümana yakışmayan bir acizlik ve zavallılıktır.

Zulmün en görünen şekli olan şiddet insanda öfkeye bağlı olarak ortaya çıkan bir eğilimdir. İnsan bu yönünü terbiye ettikçe insan olur. Peygamberimiz hayatı boyunca savaşlar hariç hiçbir canlıya eliyle vurmamış, hiç kimseye sesini yükseltmemiş, sorunlarını çözmek için şiddete başvuranları kınamış ve Mekke'yi fethettiği gün, uzun yıllar boyunca kendisine ve Müslümanlara her tür fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddet uygulayan Mekkelileri affetmiştir. Ailesinin içinde ufaktan büyüğe çeşitli sorunlar yaşanmış, hatta Hz. Aişe'ye zina iftirası atılmış, bu nedenle bir aydan fazla süren bunalım dönemi de dahil olmak üzere hiçbir zaman incitici tek bir kelime dahi söylememiştir. Uhud savaşı sonrasında inen şu ayet onun bu genel karakterinin başarısındaki payını açıkça ortaya koyar: "Sen onlara sırf Allah'ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah'a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever." (Al-i İmran 3/159)

Şiddet davranışı öfke, kin, haset, intikam gibi yıkıcı duyguların kontrol edilememesinden doğar. Peygamberimizin şu meşhur sözü giderek toplumları saran şiddet sorununun çözümünün ilk aşamasının bireysel ahlakla ilgisini gösterir: "Gerçek babayiğit, güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilen kimsedir." (Buhari, Edeb, 76)

Fatma Bayram

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.