Zekeriya Erdim

Bizi bize kırdırıyorlar

Sosyal ve siyasal, dini ve ahlaki sorumluluklarımızın; iç içe geçmiş üç daireden meydana geldiğini söyleyebiliriz. Birincisi, kişisel sorumluluklarımızı kuşanma anlamında "ben olmak"; ikincisi, toplumsal sorumluluklarımızı üstlenme anlamında "biz olmak"; üçüncüsü, evrensel sorumluluklarımızı idrak etme anlamında "onlara yönelmek" diyebiliriz.

Zincirin halkalarından biri koparsa, tamamı fire verir. Benim eksiğim ve yanlışım bizi, bizim eksiğimiz ve yanlışımız onları; mağdur, mahrum, mazlum durumuna düşürebilir.

Tarihin en eski devirlerinden bu yana; kişilerin, kurumların, ülkelerin, toplumların giderek daha çok kullandıkları bir "savaş stratejisi" var. Rakiplerini, muhaliflerini, düşmanlarını alaşağı edip yenik düşürebilmek için; öyle ya da böyle "Truva atı" olabilecek birilerini bularak, "kaleyi içten fethetme" yoluna gidiyorlar.

Kimileri gaflet, kimileri ihanet sebebiyle; bu tuzağa düşüyor. Kalenin kuşatması işgale dönüşüp, bayrak indiğinde; taraflar, elde edilen ganimeti paylaşıyor.

Türk dünyasında da İslam coğrafyasında da bu acıklı duruma sık sık şahit oluyoruz. Halka ve hakka rağmen, küresel emperyalizmin ileri karakolu görevini yapan aydınlara, yöneticilere bakıp; hayret ve dehşet içinde kalıyoruz.

Günün sonunda, yapılan şey; bizi bize kırdırmak. Kardeşliğin içine "kalleşlik tohumları" ekip; kendi elimizle, kendi göğsümüzden vurdurmak.

DÂHİLÎ ÖRNEKLER

Yakın geçmişte, haince darbe yapıp iç savaş çıkararak, işgalcilere uygun zemin hazırlama girişiminde bulunan "FETÖ"; içimizden birilerini kandırmış ve "kurşun askerler" haline getirmişti. Din, devlet, vatan, millet, cemaat, hizmet istismarcılığı yaparak içimize sızan bu sinsi yapı; bir zamanlar, "aşağısı ibadet, ortası ticaret, yukarısı ihanet" diye tasnif edilmişti.

Yıllardır devletin ve milletin başına bela olan, toplumsal varlığımızın bünye direncini zayıflatıp mal-can-kan kaybına yol açan "PKK"; bizim ocağımızdan çıkarılıp, kucağımıza düşürüldü. Etnik kimlik istismarı yapılarak, parayla satın alınarak, direnenlere tehdidin ve şantajın her türlüsü kullanılarak dağa kaçırılan ana kuzuları; özel metot ve tekniklerle şartlandırılıp, devletine ve milletine düşman "teröristler" güruhuna dönüştürüldü.

Ortalama on yılda bir, kendi ordumuzun subaylarına veya generallerine darbe yaptırıp; sıkıyönetimler, olağanüstü haller ilan ettirdiler. Yetişme çağındaki gençlerimizi "sağcı-solcu" diye ikiye ayırıp, kamplaştırarak; "düşman kardeşler" haline getirdiler.

Zaman zaman, mezhep kimliği üzerinden ayrıştırma, kapıştırma girişimlerinde bulundular; "alevi-sünni" krizleri yaşadık. Gün geldi; önce "Madımak", sonra "Baş Bağlar" için üzüldük ve ağladık.

Kimimizi "gelenekçi", kimimizi "radikal"; bir kısmımızı "laik", bir kısmımızı "dindar" yaptılar. Sahte ve sapık "şeyh" müsveddeleri, tepeden tırnağa kurgusal "tarikat" örgütlenmeleri üretip fason mallar gibi piyasaya sürerek; suyumuza kir, şerbetimize zehir kattılar.

İşin garibi; "Kur'an" ve "Sünnet" savunucuları bile, birbirlerine "düşman" kesildiler. İlim, iman, amel, tavır bütünlüğü içinde konuşup tartışmak yerine; karşılıklı olarak, ağır bir dille ve üslupla "itham" etme yarışına girdiler.

15 Temmuz'un yıl dönümünde, bir İlahiyat Dekanı; yeteri kadar ibret alınmadığını ifade ederek, "Bir FETÖ gitti, bin FETÖ geliyor" dedi. Buna en çok tepki gösteren meşhur hocalardan biri, "selefi gurupların silahlandığı" ihbarında bulunarak; savcılığa çağırırlarsa, 150 kadar derneğin ismini verebileceğini söyledi.

Ahlaki azgınlığa ve cinsel sapkınlığa kapı aralayarak, aile kurumunun yıkılmasına yol açacağı açıkça anlaşılan "İstanbul Sözleşmesi"; aynı sosyal ve siyasal çevrenin içinde bulunan aydınları, yöneticileri ikiye böldü. Daha da kötüsü, anlamakta ve anlatmakta zorlandığımız bir durum ortaya çıktı; yazılı ve sözlü tartışmalar, taraflar arasında "toplu dava" konusu haline geldi.

HÂRİCÎ ÖRNEKLER

1980-1988 Yılları arasında, İran ile Irak'ı kıran kırana savaştırdılar. İki tarafın toplam insan kaybı 1 milyon kişi, ekonomik zararı 150 milyar dolar.

Aynı tarihlerde, Irak'ın FETÖ benzeri gizli yapılanması olan "Kesnizani Tarikatı" mensupları; devletin tüm kadrolarına ve kurumlarına sızıp, stratejik noktalara yerleştiler. 21 Mart 2003'te, ABD ordusu ülkelerini işgal ederken; şeyhlerinden aldıkları talimat doğrultusunda, kıllarını bile kıpırdatmadan seyrettiler.

Mısır'ın, seçimle işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mürsi; kendi Genel Kurmay Başkanı General Sisi tarafından, alaşağı edilip devrildi. Çoğunluğu Müslüman Kardeşler teşkilatından oluşan taraftarlarının; kimi meydanlarda vuruldu, kimi hapse gönderildi.

Halkın haklı ve barışçıl protestolarına silahla cevap verip, iç savaş ateşini yakan Beşşar Esad; Suriye'yi yangın yerine dönüştürdü. İran'ın, Hizbullah'ın ve Rusya'nın desteği ile kendi saltanatını sürdürebilmek için; milyonlarca Müslümanı ölümün kucağına, yâd ellerin ocağına düşürdü.

İslam dünyasının kutsal topraklarını, hükümranlığı altında bulunduran Suud Krallığı; hal ve tavrıyla, "Suudi Amerika" gibi görünüyor. Yedeğine aldığı diğer Arap Ülkeleri ile birlikte, Filistin işgalcisi ve dünyanın bir numaralı terörist örgütü İsrail'in ekmeğine yağ sürerek; dinine ve tarihine ihanetin içine gömülüyor.

Libya'nın Çad Savaşı sırasında esir düşüp, Amerikan ordusunun yardımıyla kurtarılan ve CİA tarafından darbeci olarak kurgulanan General Hafter; şimdi, ülkesinin meşru hükümetini devirmek için çalışmakta. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Fransa'nın desteğiyle; kendi halkına karşı savaşmakta.

İçinde bulunduğumuz günlerde, kardeş Azerbaycan'ın; yıllar önce işgal edilen Dağlık Karabağ topraklarını geri alma mücadelesi var. Ne acıdır ki; halkı "Müslüman" olan ülkelerden İran, Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri'nin çoğu gizli-açık Ermenistan'ı destekliyorlar.

Görünen o ki; birileri, bizi birbirimize kırdırıyor. Küresel emperyalizmin ağababaları; içeride ve dışarıda, kardeşi kardeşe vurduruyor.

Bunca tecrübeden ders alınıp; ne kadar "şer ittifakı" varsa, teker teker çözülmeli. Devlet, millet, ümmet kardeşliği tanımı içine giren kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar; imamesi Allah olan bir tespihin taneleri gibi, aynı ipe dizilmeli.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.