31 Mart Soykırımı ve Kafkas İslam Ordusu

Bakû’nün İngiliz-Rus-Ermeni işgali altında olması ve Ermeni Taşnakların Bolşevik adı altında 20 binden fazla Azerbaycanlıyı katletmesi, genç cumhuriyetin varlığını tehdit etmekteydi. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra 8 Haziran 1918 senesinde Osmanlı Devleti ile aralarında Azerbaycan Milli Şurası da bulunan yeni Kafkasya devletleri arasında Batum Antlaşması imzalandı. Antlaşmada yer alan "dostluk ve karşılıklı yardım" maddesi gereğince Osmanlı Devleti, gerektiği takdirde Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ne silahlı yardım yapmayı kabul etti.

Yayınlanma Tarihi: 31.05.2018 00:00 Güncelleme Tarihi: 31.05.2018 19:58

1917 senesinde Rusya'da yaşanan Bolşevik devriminden sonra, düzenli Rus ordusu Kafkasya'dan çekilir. Bu çekilmeden sonra hür kalan; Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan, Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti adı altında kısa bir birleşme yaşasa da Bakü doğalgaz ve petrolünde gözü olan İngiltere'nin kışkırtmasıyla, Kafkasya derin bir kaosa sürüklenir.

İngilizlerin desteğiyle Bakü'yü ele geçiren Ermeni Devrimci Federasyonu; Bakü'de 12.000, Şamahı şehrinde 55.000 ve diğer şehirlerdeyse 35.000 Azerbaycan Türkü'nü işkence ederek katletmiştir. Hâdisede şehit olanlar günümüzde; 31 Mart Azerbaycanlıların Soykırımı Günü'nde yâd edilmektedir.

Ermenilerin bu soykırım hareketinin giderek yayılması üzerine; Azerbaycan Millî Şûrası lideri Mehmed Emin Rasulzâde, Batum Antlaşması gereğince Osmanlı Devleti'nden yardım ister.

KAFKAS İSLÂM ORDUSUNUN KURULUŞU

Osmanlı Devleti bu yardım çağrısını geri çevirmez. Lâkin Kafkas ordularının çoğunu Sarıkamış'ta kaybetmiştir. Ayrıca Cihan Harbi'ne beraber girdiğimiz Almanya, ordumuzun her hareketini takip etmekte ve ancak Almanların tasdiki sonrasında ordumuz harekete geçebilmektedir. Bu kısıtlamalardan kurtulmak isteyen Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emriyle tamamen Müslümanlardan oluşan özel statüde Kafkas İslâm Ordusu kurulur.

Ordunun kumandanlığına da Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa getirilir. İsmi ordu olsa da toplamda 3 Osmanlı tümeninden oluşan 12.000 kişilik bir birliktir. Bu birliklere sonradan Azerbaycan ve Dağıstan'dan gelen Türklerin de katılmasıyla ordu mevcudu 20.000'e ulaşmıştır.

Kafkas İslâm Ordusu, harekâtına Gence şehrinden başlar. Muzafferiyetle ilerleyen ordumuzun yine en büyük düşmanı, mevsim şartları olur. Yaz mevsiminin getirdiği kuraklık ve susuzluğun yanında Almanların silâh desteği vermemesi sebebiyle; ilerleme bir müddet dursa da bölge halkının büyük desteği ve Nuri Paşa'nın kararlılığı ile Eylül 1918'de İslâm Ordusu Bakü önlerine gelir. 30 saat süren uzun çarpışmalar neticesinde Ermeni Bolşevikler ve İngiliz destekçileri mağlûp edilir.

Bakü'ye girileceği haberi Harbiye Nezâreti'ne verildiğinde ilk gelen cevap, Nuri Paşa'yı şok eder:

"Bakü Ruslara verilecek, petrolünü Almanlar alacaktı. Neden oraya taarruza lüzum gördünüz? Niye bunu Başkumandanlığa haber vermediniz? Sizin yeriniz Kars'tır. Bakü'de ne işiniz var? Derhâl Kars'a dönünüz ve bir daha Başkumandanlıktan izin almadan böyle işlere karışmayın!"

Birkaç saat sonrasında Enver Paşa'nın kendi evinden gelen şu telgraf ile moraller tekrar düzelir:

"Büyük Turan İmparatorluğu'nun Hazar kenarındaki zengin bir konak yeri olan Bakü şehrinin zaptı haberini en büyük meserretle (sevinçle) karşılarım. Türk ve İslâm tarihi sizin bu hizmetinizi unutmayacaktır. Gazilerimizin gözlerinden öper, şehidlerimize Fâtihalar ithaf (hediye) ederim."

Kafkas İslâm Ordusu ilk gelen telgrafın Alman kurmaylar tarafından gönderildiğini öğrenince, beklemeden Bakü'ye girdi. Ali İhsan Paşa da güneyde önce Van'ı kurtarmış sonrasında Tebriz'e girmişti. Böylece kuzey ve güney Azerbaycan birleşmiş oluyordu.

TÜRK ASKERLERİNİN KONTROLÜ ALTINDA BAKÜ

Hemen mülkî idarenin tanzimine başlandı. Birkaç gün içinde şehirde normal hayat başladı. Dükkânlar açıldı, yiyecek sıkıntısı en kısa sürede giderildi. Türk askerlerinin kontrolü altında Bakü, âsâyişe ve ekonomik refaha kavuştu. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin başşehri Gence'den Bakü'ye taşındı.

Yusuf Vezir Çemenzeminli; Ali ve Nino adlı eserinde, bağımsız bir devlet olmanın iftihar, huzur ve mutluluğunu şöyle anlatmaktadır:

"Alacakaranlıkta şehrin sokaklarında dolaşıyordum. Köşe başlarında Türk nöbetçiler bekliyordu. Sert ve çeviktiler, gözleri de dimdik bakıyordu. Eski şehir yepyeni bir hayata başlamış gibiydi. Şimdiye kadar alışkın olmadığım bir millî istiklâl duygusu beni de sarmıştı ve yeni devletin armasını, üniformalarını ve kanunlarını birdenbire sevmeye başlamıştım. Kendimi ilk kez kendi ülkemin sahibi gibi hissediyordum. Ruslar yanımdan utana sıkıla geçiyorlardı ve eski öğretmenlerim beni saygıyla selâmlıyorlardı."

Azerbaycan millî şairi Ahmed Cevad'ın şu mısraları da dönemin bir başka şahididir:

Çırpınırdın Karadeniz, bakıp Türk'ün bayrağına,
Ah diyerdim heç ölmezdim, düşebilsem ayağına!
Ayrı düşmüş dost elinden, yıllar var ki çarpar sînem,
Vefâlıdır geldi giden, yol ver Türk'ün bayrağına!
İnciler dök gel yoluna, sırmalar diz sağ soluna!

Fırtınalar dursun yana, selâm Türk'ün bayrağına,
Hamidiye ve Türk kanı, hiçbirinin bitmez şânı,
Kazbek olsun ilk kurbanı, selâm Türk'ün bayrağına!
Dost elinden esen yeller, bana şiir selâm söyler,
Olsun bizim bütün eller, kurban Türk'ün bayrağına!

DAĞISTAN BÖLGESİNE DESTEK

Erzincan'a kadar uzanan Rus işgali esnasında yazılıp, Bakü'nün istiklâli döneminde bestelenen bu şiir, bütün Türk-Kafkas coğrafyasına umut olarak yayılmıştır. Kafkas İslâm Ordusu Bakü zaferinden sonra ilerleyişini durdurmamış Dağıstan bölgesine destek vererek onların da hürriyetlerini kazanmasını sağlamıştır.

Lâkin Birinci Cihan Harbi'nde mağlûp olmamız üzerine 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütârekesi'ne göre Osmanlı Devleti'nin savaştan önceki sınırlarına çekilmesi gerektiği için Kafkas İslâm Ordusu, Kafkasya'dan çekilerek Doğu Anadolu'ya dönmek mecburiyetinde kalmıştır.

Bu kahraman askerlerimiz silâh bırakmamış, Doğu Anadolu'da Kâzım Karabekir Paşa'nın 15. Kolordusuna katılarak İstiklâl Harbi'nin kazanılmasında da önemli vazifeler îfâ etmişlerdir.

Osmanlı'nın çekilmesinden sonra, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti; varlığını iki sene koruyabilmiş, 1920 senesinde Sovyet işgaline uğramıştır. Bu dönemde temeli atılan millî ve mânevî değerler, Azerbaycan Cumhuriyeti kurulana kadar muhafaza edilmiştir. Günümüz Azerbaycan'ında Nuri Paşa hâlâ bir kahraman olarak yâd edilmektedir.

Kanımızı ne çekti?!
Ömür solmuş çiçekti…
Nuri Paşa gecikti,
Ağla, karanfil ağla!

Hudutlarımızın dışındaki soydaş ve dindaşlarımızın, anavatana inanç ve ondan beklentilerini ne kadar içli ifade etmiştir.

BAKÜ'NÜN KURTARICISI VE İDEALİST BİR TÜRK MİLLİYETÇİSİ

İyi bir kumandan, vatansever bir asker, Bakü'nün kurtarıcısı ve Türkiye'de silah sanayiinin öncüsü. Yakın tarihimizin en önemli siyasi ve askeri figürlerinden Enver Paşa'nın kardeşi, Kut'ül Ammare'de İngilizleri mağlup ederek Batı emperyalizmine darbe vuran Halil Paşa'nın (Kut) yeğeni Nuri Killigil, 1890'da Manastır'da doğar. Rütbesi Teğmen iken 1911'de Trablusgarp Savaşı'na katılır ve İtalya'ya karşı savaşır. I. Dünya Savaşı'nda Kuzey Afrika'da bulunan Osmanlı Ordusu'nun en üst düzey kumandanı olarak görev yapar. Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna doğru, 1918'de Kafkas İslam Ordusu Komutanı olarak Bakü'yü Ermenilerin ve Rusların işgalinden kurtaran Nuri Paşa, Azerbaycan'da "Bakü Fatihi" olarak nam salmış bir isimdir.

Türkiye'nin ilk özel savunma sanayi şirketi olan bu fabrika, ülkenin silah endüstrisindeki ilk ve en mühim adımı olur. 400 tezgâh ve 500 işçinin çalıştığı, tamamen yerli silah ve mühimmatların üretildiği, bu mühimmatların da Türkiye'nin yanı sıra birçok devlete satıldığı bir fabrikadır. Nuri Paşa'nın daha sonraki zamanlarda yapmak istediği şey top mermisi, hatta tanktır. Böylelikle hem ordunun ihtiyacını karşılayacak hem de ülkesinin savunma sanayiinde tam manasıyla bağımsız olmasını sağlayacaktır.

Nuri Paşa, Sütlüce'deki bu silah fabrikasında, çizimini bizzat yaptığı ve kendi adını verdiği Nuri Killigil Tabancasını üretir. Yarı otomatik ve 9 milimetre çapındaki bu ilk yerli ve milli tabanca o yıllarda dünyanın en iyi silahları arasında gösterilir. Nuri Paşa'nın başarıları; bağımsız ve güçlü bir Türkiye istemeyenleri hayli rahatsız eder. Bir süre sonra Nuri Paşa baskılardan dolayı fabrikasında silah üretemeyeceğini açıklar; fakat üretim gizlice devam eder.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.