Arama

Osmanlı sultanları fotoğraflarını nasıl çektirirlerdi?

Osmanlı sultanları fotoğrafa önem veriyor; "belge" niteliği taşıması nedeniyle fotoğrafçılığa büyük bir ilgi gösteriyorlardı. Portre fotoğrafçılık anlayışının yaygınlaşmasıyla Sultan Abdülmecid, fotoğrafını çektiren ilk Osmanlı sultanı olmuş, ardından gelen padişahlar da bu geleneği sürdürmüşlerdi. Peki, Osmanlı sultanları fotoğraflarını nasıl çektiriyorlar; poz verirken nelere dikkat ediyorlardı?

Osmanlı sultanları fotoğraflarını nasıl çektirirlerdi?

1800'lü yılların ilk yarısında, dünya yepyeni bir icat ile tanıştı: "fotoğraf". Bu alanda teknolojinin hızla gelişmesi, fotoğraf makinelerini yaygınlaştırmaya; fotoğrafçıların sayısını arttırmaya başlamıştı.

Takvimler 1840'lı yılları gösterdiğinde, Doğu'nun önemli şehirlerine uğrayacak bir gemi, son durağı İzmir olacak şekilde Marsilya'dan yola çıktı ve Osmanlı topraklarının ilk fotoğrafları da bu süreçte çekilmiş oldu. Köprüler, hanlar, İstanbul Boğazı, Galata Kulesi…

İlerleyen yıllarda, fotoğrafçılık algısı değişti; çekilen bu fotoğraflara insanlar eklenmeye başlandı. Daha sonra bugünkü anlamda "portrecilik" anlayışı ortaya çıktı ve Pera, boydan boya fotoğraf stüdyolarıyla süslendi.

  • 2
  • 10
BİR MÜSLÜMANA AİT İLK FOTOĞRAF STÜDYOSU
BİR MÜSLÜMANA AİT İLK FOTOĞRAF STÜDYOSU

Müslüman halkın fotoğrafa duyduğu tepki sebebiyle, Müslüman bir vatandaşa ait ilk fotoğraf stüdyosu ancak 1910'da, Rahmizâde Bahaeddin Bediz tarafından açıldı.

Aslında Osmanlı, halk arasında bu sanata gösterilen tepkiye karşın, fotoğrafa uzak değildi. Mühendishane-i Berri-i Hümayun'da karanlık oda teknolojisi 1805'ten beri kullanılıyor; Osmanlı Sultanları da, fotoğraf alanındaki gelişmeleri sıkı sıkıya takip ediyorlardı.

Sultan Abdülhamid, fotoğrafa verdiği desteğin yanında, bu sanatla oldukça yakından ilgileniyordu. Onun döneminde, resmi "saray fotoğrafçıları" görev yapıyorlardı. Bu da, Osmanlı sultanlarının fotoğrafa gösterdikleri değeri kanıtlıyordu.

  • 3
  • 10
FOTOĞRAFA FARKLI BİR DEĞER ATFEDİLİRDİ
FOTOĞRAFA FARKLI BİR DEĞER ATFEDİLİRDİ

Abdülhamid, fotoğrafın "belge niteliği" yönünü daha ilk yıllarda keşfetmişti. Hem hüküm sürdüğü topraklar hakkında fikir sahibi olabilmek, hem de bunları diğer devletlere gösterebilmek amacıyla, onlarca fotoğrafçıyı Osmanlı diyarını görüntülemek için görevlendirdi.

Camiler, köprüler, hastaneler, doğal çevre ve arkeolojik kalıntıların fotoğrafları, o dönemin dünyasına ışık tutarak bizlere büyük bir miras oldu.

  • 4
  • 10
OSMANLI’DA SARAY FOTOĞRAFÇILARI
OSMANLI’DA SARAY FOTOĞRAFÇILARI

Osmanlı döneminde Foscolo, çektiği İstanbul panoramalı fotoğrafları sayesinde sarayın dikkatini çekti ve bu sayede Sultan Abdülmecid zamanında saray fotoğrafçısı oldu. V. Murat'ın ise, özel fotoğrafçısıydı.

Fotoğrafın Osmanlı topraklarındaki ilklerinden olan Abdullah Biraderler, Sultan Abdülmecid döneminde saray fotoğrafçılığı görevine getirilmişlerdi. Abdülmecid'in ünlü portresini, Abdullah Biraderler çekmişti.

Osmanlı Devleti'nde saray fotoğrafçılığı yapan bir diğer isim de Febus Efendiydi. Abdullah Biraderlerin yanında yetişen ve asıl adı Bogos Tarkulyan olan bu fotoğrafçı, İstiklal Caddesi'nde 1890 yılında "Febus" adlı fotoğraf stüdyosunu açtı ve ilerleyen zamanda bu isimle anılmaya başlandı.

23 yıl boyunca saray fotoğrafçılığı yapan Febus Efendi'nin, beşinci derecede bir mecidi nişanı bulunuyordu.

Febus Efendi, o günlerin dünyasına ışık tutmuş; Osmanlı devletinin son padişahları olan Sultan Abdülmecid, Sultan İkinci Abdülhamid, Sultan Mehmet Reşad ve Sultan Vahdettin Han'ın fotoğraf çektirirken gösterdikleri hassasiyetin detaylarını aktarmıştı.

  • 5
  • 10
“23 SENEDE SADECE BİR KEZ”
“23 SENEDE SADECE BİR KEZ”

Sultan Abdülhamid Han'ın özel fotoğrafçılığını yapmış olan Febus Efendi, 1936 yılında yayımlanan bir röportajda padişahın ilk fotoğrafını nasıl çektiğini şöyle anlatmıştı:

"23 senede ancak bir defa onun fotoğrafını çekmek için davet edildim. O da bir mecburiyet tahtında oldu. Kendi resmiyle süslü bir nişan hediye etmesi lazım geliyordu. İşte bu nişana konmak üzere bir resim çektik.

O gün Yıldız Sarayı'na gittim. Kütüphanesinin yanındaki büyük salonda makinemi kurdum. Biraz sonra Hünkâr içeri girdi. Şöyle bir etrafına bakındı sonra bana hitap etti 'Febus efendi, nasıl münasip görüyorsanız öylece hazırlanın, ben şimdi geliyorum.'

Çıktı, beş dakika sonra tekrar geldi. Hazırladığım koltuğa oturdu, 'Çekerken haber veriniz' dedi".

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN