Zekeriya Erdim

Coğrafya kaderse eğer

İnsanların ve toplumların, oluşma-gelişme süreçlerini etkileyen pek çok unsur var. Gerek sosyal bilimler, gerekse fen bilimleri alanında araştırma yapanlar; daha çok kendi pencerelerinden bakarak, muhtelif tespitlerde bulunuyorlar.

Bir kavle göre; aile, toplum ağacının hem tohumu, hem toprağı gibidir. Hayatın ana unsuru olan insan; orada oluşur, gelişir, şekillenir.

Onun için, atalarımız; "Beşiği sallayan el, dünyaya hükmeder" demişler. Sonra gelen torunları ise; "Tarihe yön verenler; anneler, anneler, anneler" tespitini eklemişler.

Asırlar önce, eski Afrikalılar; "Bir insan yetiştirmek için, bir köy kurmak gerekir" diyormuş. Bu öngörüleri; nesilden nesle intikal ederek, zamanla veciz bir atasözü olmuş.

Şimdi o ölçek; ilçe, il, ülke, bölge sınırlarını bile aşıp dünyayı içine aldı. Ulaşım, iletişim ve etkileşim araçlarının ileri derecede gelişmesi sonucu; gezegenimiz, "küresel köy" oldu.

Artık herkes herkesi, her şey her şeyi daha kolay etkileyebiliyor. Dünyanın bir ucundaki hafif rüzgâr, öteki ucunda fırtına haline gelebiliyor.

Modern zamanlarda; "İnsanlar şehirleri, şehirler de insanları inşa eder" fikri çokça kabul gördü. Araştırmacılar, bilim adamları, aydınlar, yöneticiler; içinde bulunduğumuz çevrenin ve ortamın ürünü olduğumuz kanaatine vardı.

Ana rahminden mezara kadar; sosyal, kültürel, fiziki çevreden etkileniyoruz. Bu etkilenmenin sonucu olarak, şimdi olduğumuz hale geliyoruz.

Aklımız, ruhumuz, bedenimiz olumlu ya da olumsuz yönde etkileniyor. Duygularımız, düşüncelerimiz, davranışlarımız oluşup gelişiyor; benliğimiz, kimliğimiz, kişiliğimiz şekilleniyor.

Bu konuda değerlendirme yapanlar; İbn Haldun'a atfedilen bir sözü çokça kullanıyorlar. O'nun Mukaddime adlı eserinde yer alan ve "Yaşadıkları çevre, ortam, iklim şartları, beslenme alışkanlıkları insanları; insanlar da toplumları şekillendirir" diye özetlenen tespitlerini okuyup yorumlayanlar; "Coğrafya kaderdir" sonucuna varıyorlar.

Türkçede, bu sözü ilk defa ünlü romancı Ahmet Hamdi Tanpınar kullanmış. Demek ki, O da aynı sonuca varmış.

Bir de "Tarihî Coğrafya" denklemi içinde bazı değerlendirmeler yapılıyor. Zaman, mekân, insan, toplum, olay, durum ilişkisi kurularak; "coğrafyanın tarihe etkisi ve tarihin coğrafya içinde şekillenişi" anlatılıyor.

Sonuç olarak, "coğrafya kaderdir" deniyorsa. İlaveten, "tarihin coğrafya içinde oluşup geliştiği" söyleniyorsa.

Devlet ve millet olarak; tarihimizi ve coğrafyamızı iyi okumamız, anlamamız, kavramamız gerekir. İç içe geçmiş bu iki muazzam kitaba iyi bakarsak; varlığımızı devam ettirmemizin ve var ediliş amacımızın oluşturduğu görevleri yerine getirmemizin yolunu, yöntemini gösterir.

Zihinleri, gözleri, gönülleri açık olanlar; kaçınılmaz gerçeğin farkına varacaktır. Sayfalardan, satırlardan elde edilecek çıkarımlar; "geçmişin hal beyanı-geleceğin yol beyanı" olacaktır.

Bugün, tarihe yön veren olayların yaşandığı ve yaşanacağı Anadolu Yarımadası'nın sahipleriyiz. Üç kıta yedi denizde, altı yüz yıldan fazla hüküm süren; yirmi iki milyon kilometre karelik bir coğrafyaya huzur ve güven götüren; dünyanın en büyük, en önemli, en devamlı siyasal organizasyonlarından biri olarak bilinen Devlet-i Aliye-i Osmaniye'nin varisleriyiz.

Şimdi, bu gönül coğrafyasının içinde; nice devletler ya da devletçikler var. Büyük bir çoğunluğu, belki de tamamı; nesilden nesle intikal eden bilgilerle, himayemiz altında geçirdikleri yılları özlüyorlar.

Zalimin zulmü; gidebileceği yere kadar gitti, çıkabileceği yere kadar çıktı. Savaşlar, sömürüler; çiğneyip geçtikleri ülkeler ve toplumlarla birlikte, şeytanın adamlarının sihirli saltanatlarını da yaktı, yıktı.

Gündüzden sonraki gece gibi gelen, bizden sonra yeryüzünün hâkim gücü olan Batı medeniyeti ve mensupları; en son Gazze'de, öldürürken öldü ve ölüyor. Ateş yağmuruna tuttukları masumlar, yeni bir dirilişin tohumu ve toprağı olurlarken; onlar, insanlık tarihinin çöplüğüne gömülüyor.

Başta Türk-İslam dünyası olmak üzere; mazlum ve mağdur ülkeler, toplumlar bize bakıyor. Tarih yeniden ve kendi coğrafyası içinde; bu milleti, dünyanın ve insanlık âleminin hadimi yapma yönünde akıyor.

Zamanın ruhu, yeni bir kader tayin etmekte. Bir asır önce, küçük bir adada, sığ bir kıyıda karaya oturtulan devlet ve millet gemimiz; tamiri-bakımı yapılmış olarak denize inip, büyük okyanuslara doğru gitmekte.

Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılında; geleceğe daha büyük bir ümitle ve güvenle bakmalıyız. Türkiye Yüzyılı gerçek olsun, yeryüzüne kalıcı huzur ve güven gelsin diye; evimizde ve ailemizde, ülkemizde ve toplumumuzda, dünyamızda ve insanlık âleminde "bugün dünden, yarın bu günden daha iyi olma" seferberliğine çıkmalıyız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.