Prof. Uğur Derman

Nuri Arlasez Bey (1910-2000) için…

Kesin târihini bilemiyorum ama Nuri Bey'le 1956-57 yıllarında tanıştığımı hatırlıyorum. 1955'den îtibaren talebesi olmakla iftihar ettiğim Hezârfen Üstâd Necmeddin Okyay'ın (1883-1976) Üsküdar/Toygartepesi'ndeki geniş bahçeli hânesinde başlayan dostluğumuz, onun 2000 yılındaki vefatına kadar, demek ki 40 seneden fazla sürdü.

Arlasez, her şeyden önce bir İstanbulluydu (Resim 1). Dersaâdet'in zarâfetini, nezâketini hâliyle, kāliyle dâima temsil etmek gayretini taşırdı. Kendisi Galatasaray Lisesi'ndeki tahsîlinden sonra, Fransızcanın dışında İngilizce ve Almancasını da ilerletmiş; felsefeye merâkı, onu -İslâmî inancının yanı sıra- Hint felsefesine çekmişti.

Nuri Bey -1910 doğumlu olduğuna göre- Osmanlı Türkçesini ve yazısını zamanında öğrenebilen son nesildendi. Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır (1879-1942), onun kardeşi Mahmud Bedreddin Yazır (1895-1953), Necmeddin Okyay, Sahhaf Râif Yelkenci (1894-1974), Sultanahmet Camii imâmı Şefık Arvâsî gibi Osmanlı bakıyyesi mûteber zevât da -bu çorak devirde böylesine bir meraklı buldukları için- kendisine olabildiğince sâhip çıkmışlardı.

Nuri Arlasez, adedi pek çok olan ecnebî dostlarıyla düzenli şekilde muhâbere eder; bunlardan İstanbul'a gelenler olursa, kendilerini Osmanlı Türklüğünün son temsilcileriyle tanıştırır, bu zevâtın mârifetlerini onlara da aksettirirdi. Meselâ 1960 yılında, biri Fransız asılzâdesi, diğeri Avusturyalı iki genç hanımı Üstâd Necmeddin Okyay'a getirdiğinde ben de oradaydım. Önce hat koleksiyonunu derin bir hazla seyredip verilen îzâhatı dinlemişler; sonra da Okyay Hoca'nın yayını gerip ok atma gösterisine de hayrân olmuşlardı.

Nuri Bey, süratle bozulan târihî İstanbul'un her semtini, hattâ her sokağını henüz gün ağarırken gezmeğe başlar; 1970'lerden îtibaren elinde fotoğraf makinesi, buralarda -kimsenin gözüne çarpmayan- teferruâtı tesbit cihetine giderdi. Yürürken, Arlasez'e kat'iyyen yetişemezdiniz. Zîra, bacakları hılkaten olması gerekenden daha uzun olduğu için, onun adımlarına uyabilmek, ancak koşmanızla mümkün olurdu ve bu temposunu, doksanına yaklaştığında bile bozmamıştı.

Maddeten en tâkatsiz zamanlarında bile -kimsenin yüzüne bakmadığı- Osmanlı eserlerini toplamağa cehd eden Arlasez, bunların hatla ilgili olanlarını Süleymaniye Kütüphanesi'ne, işleme koleksiyonunu ise Topkapı Sarayı Müzesi'ne -ölümünden on sene kadar önce- kendi elleriyle bağışlamıştı (Resim 2). Onun, işleme koleksiyonunu 1967'de Cambridge'de yapılan III. Türk San'atı Kongresi münâsebetiyle İngiltere'de sergilediğini ve bunun, büyük alâkayla karşılandığını hatırlıyorum.

Hayâtı boyunca, Osmanlı medeniyetinin mahsullerini gaddarâne bir şekilde yok etmeyi kendilerine vazife bilen Cumhuriyet erkânını hiçbir suretle affetmeyen ve bunu her vesîleyle belirten Nuri Bey'i hasretle ve rahmetle yâd ederim.

Prof. Uğur Derman


Resim 1: İstanbul Beyefendilerinden Nuri Arlasez


Resim 2: Nuri Arlasez işlemeleriyle...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.