Sessiz çağın son yılları

Sinemadaki bütün ihtişam, Lumière Kardeşler'in ilk deneyimiyle başladı. 1920’lerde ise yeni, incelikli bir düzeye erişti. Sesli yapımlara kadar filmlere en popüler tür olan Slapstick yani “fiziksel komedi”ler egemen olmuştu. Charlie Chaplin’in kariyeri, deneysellikten sanatkârlığa geçişi simgeledi. Sesli filmlerin geçici bir heves olduğunu düşünen Chaplin, Modern Times üzerinde çalışmaya başladığında gerçeği kabullendi. Ses sinemaya geliyordu…

Yayınlanma Tarihi: 24.11.2017 00:00 Güncelleme Tarihi: 24.11.2017 17:15

1910'larda ve 20'lerde siyah beyaz filmler, nadiren renksiz ya da sessizdi. İlk sinemacılar rengi başarıyla kullandı. Birçok sessiz film gece sahnelerinde hafifçe mavileştirilir, gündüz sahnelerinde ise hafifçe sarılaştırılırdı, hatta elle boyanırdı. Sessiz çağ boyunca canlı müzik çalanlar, sette ve sinemada "destekleyici ortam" müziği yaparak vazgeçilmez bir rol üstlenmişlerdi.

Sinema 1920'lerde yeni, incelikli bir düzeye erişti. Charlie Chaplin'in kariyeri deneysellikten sanatkârlığa geçişi simgeledi. Kısa slapstick (fiziksel komedi) tarzı filmlerde yıldızlaşan Chaplin, The Kid 1921 gibi uzun metrajlarda drama duyduğu sevgiyle toplumsal meselelere duyduğu ilgiyi harmanlayan komediler yapmaya başladı. Vizyona giren son sessiz filmlerden City Lights, sessiz çağın son yıllarında yönetmenlerin ulaştığı ustalığın en iyi örneklerindendi.

Slapstick bir tür fiziksel komedi anlamı taşıyordu. Sesli filmlerin ve animasyonun gelişimiyle bu tür gözden düştü. Film sektörünün ileri gelenleri 1960'ta eserlerini yeniden gözden geçirene kadar Charlie Chaplin dışındaki sessiz film komedyenleri unutulmuştu.

Sinema Fransa'da yüksek sanat mertebesine çıkarıldı. Abel Gance gibi bazı filmciler sinemayı bütün sanatların doruk noktasında görüyordu. Fransız bir izlenimci olan Gance, duyguları teknik araçlarla –mercek ve ışıklandırma efektleri, kamera hareketleri, kurgu-sunmaya çabalıyordu. La Roue'da ölümle yüzleşen adamın hayatı bir veya iki dondurulmuş kare diziyle gözünde canlanıyordu.

NEYDİ BU SLAPSTİCK?

Sesli yapımlara kadar filmlere en popüler tür olan Slapstick yani fiziksel komediler egemen olmuştu. En iyiler herhangi bir ciddi oyuncudan aşağı kalmayan yetenekleriyle, bu midyumu özel efektler karmaşık kurgu teknikleri ve Charlie Chaplin ile Buster Keaton örneğindeki gibi incelikli bir anlatımla kullandılar. Günümüzdeki en çok övülenlerden Chaplin İle Keaton olsa da slapstick'in en parlak devrinde büyük bir yıldız olan Harold Lloyd ile Stan Laurel ve Oliver Hardy uluslararası izleyici çekmeyi sürdürüyordu. Diyalog eylemden daha önemli hale gelip fiziksel kısıtlamaları olmayan animasyon karakterler popülerleşince slapstick'in altın çağı sona erdi.

SLAPSTİCK KOMEDİLERİ DRAMLA HARMANLANDI

Çoğu filmini yazdı, yönetti, başrol oynadı ve bazen de müziklerini besteledi. Fiziksel görünüşünü dans adımlarının zarafeti ve komik hareketleriyle birleştirebileceğini keşfetti. Slapstick komedileri dramla harmanlandı.

Sesli filmlerin geçici bir heves olduğunu düşünen Chaplin, Modern Times üzerinde çalışmaya başladığında gerçeği kabullendi. City Lights'ta ses efektlerini başarıyla kullanmıştı ama temelde iki sorun vardı: Filmlerin görsel bir araç olduğuna, sesin onları köstekleyeceğine inanmasının yanı sıra konuşmasının birçok hayranını afallatacağının bilincindeydi. Bu sorunun Modern Times'da sadece bir kez konuşarak (anlamsız sözlerden oluşan İtalyanca bir şarkı söyleyerek) çözdü.

Chaplin'in "Serseri"si slapstick'in ilk zamanlarında doğdu. Serseri tipi bugüne kadar sinema alanında en kolay tanınan tek karakter oldu. Yoksul bir çocuk olan Chaplin, ailesinin izinden giderek Londra'nın vodvil sahnelerinde boy gösterdi. Mack Sennett Cahplin'in ABD turnesindeki "A Night in an English "Music Hall" adlı skeçte bir sarhoşu canlandırmasını izledikten sonra ona ilk film sözleşmesini teklif etti. Chaplin çok geçmeden yapımlarının neredeyse tüm denetimini ekline alarak komedilerine düşünsel ve sanatsal unsurlar eklemeye başladı. The Kid melodramını mizahla harmanladı. Modern Times'ın esin kaynağı makine çağıyla ilgili endişeleriydi, The Great Dictator ise Yahudi düşmanlığına ve faşizmin yükselişine tepkisini yansıtıyordu. Komünizm karşıtı Amerikalı grupların ona yönelik kampanya başlatmasına ve sonunda onu fiili sürgüne zorlayan işte bu tartışmalı tutumu olmuştu.

ANLAM VE AMAÇ ÜZERİNE DENEYLER

Kurgu Sovyetler Birliği'nde iyice gelişti. Sergei Eisenstein ve Vsevolod Pudovkin gibi Bolşevik yönetmenler filmlerin propaganda yapma konusundaki gücünden faydalanarak eğlendirirken eğitmeyi de amaçladı. Montaj ortaya çıkmıştı. Dziga Vertov gibi gerçekçi yönetmenler devletin haber filmlerini yapıyor, Esfir Shub ise Çar'ın amatör filmlerini yeniden kurgulayarak ilk derleme belgeselleri yaratıyordu.

Sovyetler Birliği'nin dışında Walter Ruttman ve Jean Vigo gibi öncü yönetmenler ise taşlamalı, deneysel ya da ideolojik filmler yapmak için gerçek hayat imgelerini yan yana diziyordu.


Sergei Eisenstein


Vsevolod Pudovkin

HOLLYWOOD'U TEPEDEKİ YERİNDEN ETMEK

Avrupa film sanayi 1. Dünya Savaşı sırasında kaybettiği güce asla tekrar kavuşamasa da Almanya, Hollywood'u tepedeki yerinden etmeye en çok yaklaşan devlet oldu. Fritz Lang ve F. W. Murnau gibi yönetmenler savaş zamanında ithalata konan yasağın uzatılmasının da verdiği destekle, özgün ve popüler bir film üslubu geliştirdi: Alman dışavurumculuğu.

Oransız, son derece öznel, dışavurumcu sanattan ilham alan bu yönetmenler, çıldıran dünyayı yansıtmak için gelişmiş, abartılı sahne düzenlemeleri –set, ışıklandırma, kostüm ve oyunculuk- kullandı. Bu estetik tüm dünya sinemasını, hem Hollwood'u hem L'Argent filmleriyle Fransız izlenimciliğini hem de diğer başka ulusal üslupları derinden etkiledi.

Bir başka alman film akımı olan Kammerspiel ise topluma ilişkin daha gerçekçi bir bakış sunuyordu. Bu akımın üslubu, eserleri F. W. Murnau, Ernst Lubitsch, Otto Preminger ve başka birçok kişiyi etkileyen Avusturyalı yönetmen Max Reinhardt'ın sinemasından esinlenmişti.

HOLLYWOOD VE TİPLEME

Yabancı film üsluplarının gişe değerinin farkına varan Amerikalı yapımcılar, birçok Avrupalı yönetmeni şöhret, zenginlik ve sosyal istikrar (özellikle Alman sinemacılar için) vaadiyle Hollywood'a gitmeleri için kandırıldı. Bu durum 2. Dünya savaşı patlak verdiğinde Hollywood'un konumunun güçlenmesine katkıda bulundu.

1910'ların sonu ve 1920'lerin başı ilk Hollywood yıldızlarının doğmasına tanık oldu. Gloria Swanson gibi gişede büyük popülerlik kazanan oyuncular dolgun ücretlerinin yanı sıra filmleri üzerinde yaratıcı denetim taleplerinde bulunma hakkı kazandı. Bu yıldızlar çoğunlukla belirli bir film üslubuyla bağdaştırılır. Bu türden sapmaları halinde ise cezalandırılırdı. Örneğin, renkli aksiyon filmi The Mark of Zorro sayesinde kendine yakışan rolü bulan Douglas Fairbanks ona sadık kalmıştı. Filmlerin özgün "Latin aşığı" Rudolph Valentino'nun Monsieur Beacaire 1924 ile imajını değiştirmeye kalkışması ise fiyaskoyla sonuçlandı.

RENKLİYE VE SESE GEÇİŞ

1910'larda ve 20'lerde siyah beyaz filmler, nadiren renksiz ya da sessizdi. İlk sinemacılar rengi başarıyla kullandı: Birçok sessiz film gece sahnelerinde hafice mavileştirilir, gündüz sahnelerinde ise hafifçe sarılaştırılırdı, hatta elle boyanırdı. Sessiz çağ boyunca canlı müzik çalanlar, sette ve sinemada "destekleyici ortam" müziği yaparak vazgeçilmez bir rol üstlenmişlerdi. Ses eşleştirmesinin başarılması sinemada devrim yarattı. İlkin kaydedilmiş müzikler kullanıldı, 1920'leirn ortalarında ve ardından ses dalgalarını, resim kuşağının yanında uzayıp giden bir imgeye dönüştüren optik ses kuşakları, bütün film sanayinde bir standart haline geldi.

The Jazz Singer (1927), başrolde Al Jolson'ın oynadığı film olağanüstü bir başarı elde etti. İlk sözlü film olan "The Jazz Singer" sesin Hollywood'u ele geçirmesinin yolunu açtı. Ağır ses cihazları ve yeterli kalite düzeyine erişmeyen mikrofonlar 1920'lerin sonlarında -Rouben Mamoulian'ın Applause'u (1929) gibi birkaç istisna hariç- Amerikan filmlerinin kalitesinin düşmelerine neden oldu. Birçok Avrupalı yönetmen ise bu sorunu sessiz çekime kayıtlı ses ekleyerek çözdü.

FİKRİYAT
Derlenmiştir.
NTV-Film

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.