Sessiz çığlıkların romanı: Salkım Söğütleri Gölgesinde

81 yıl, günümüzde Gürcistan sınırları içinde bulunan Ahıska topraklarında yaşayan Türkler, vatanlarından zorla sürgün edildi. O dönemler Stalin yönetiminde olan bölgedeki insanlar; bu sert, soğuk yöneticinin emirleriyle yollara düşürülmüştü. Ahıskalıyız biz, Türk'üz. Senin gibi Türk'üz hemi de Müslüman'ız elhamdülillah. Fırat Sunel Yıllardır dinmeyen acı: Ahıska Sürgünü 1944 yılında yaşanan bu olay tarihte unutulmazlar arasına girmiş. Fırat Sunel, bu sürgünü 'Salkım Söğütleri Gölgesinde' adını verdiği eserinde kaleme almıştı. Ama şimdi hiçbiri Ahıska'da değildi. Hâlâ yaşıyorlarsa Sibirya'da gulag kamplarında çile çekiyorlardı. Fırat Sunel Roman, Ahıska Türklerinin 14 Kasım 1944 tarihinde, Sovyetler Birliği'nin lideri Stalin'in emriyle sürgüne gönderilmiştir. Dönemi toplumsal ve bireysel olaylarını anlatan bu kitapta mekanlar; Ahıska, buraya bağlı Orsep ile Hevaot köyleri ve Svanetya'dır. İnsanın idealleri narin bir çiçek gibidir. Bütün hayatının anlamı da işte bu çiçeği büyütmek ve soldurmamaktır. Fırat Sunel Roman, Ahıska'nın bir köyünde geçer. Şahıs kadrosu ise Vitali Efendi, Ahmet Ağa, Ömer, Cemil, Otar ve Şota'dır. Eserdeki olay; bir gece ansızın sürgün edilen ailelerdeki erkeklerin Sovyetler için II. Dünya Savaşı cephelerinde savaşmasıydı. Önce Ahıskalıların kimliklerindeki milliyet hanesinden Türk kelimesini silmişlerdi. Şimdi sıra onları Sovyet Azarbaycanı'nın diline alıştırmaktaydı. Fırat Sunel Ahıska Türkleri; canlarını hiçe sayıp Sovyetler cephesinde çarpışırken, Sovyet askerleri Stalin'in emriyle Ahıska halkının evlerine baskınlar düzenleyip vatanlarından zorla kopardılar... En güzeli de insanın yorgunluğunu evinde atması, akşam kendi yatağında uyumasıydı... Fırat Sunel Tatar Türklerinin sürgün hikayesi: Korkunç Yıllar II. Dünya Savaşı'na kadar Sovyet yönetimince askere alınmayan Ahıska Türkleri bu savaşta askere alındı ve cephelere gönderildi. Almanya ile savaşmak üzere cephelere giden Ahıskalı sayısı 40 bini bulmuştu. Gerçek dünya, onun görmek istediği dünyadan çok farklıydı. Fırat Sunel Topraklarda kalan birçoğu çocuk ve kadın nüfus ise Ahıska-Borcom demir yolu hattında zorla çalıştırıldı. Demir yolu inşaatında çalışan Ahıska Türkleri ise babalarının, eşlerinin, akrabalarının cephelerden bu hat üzerinden döneceğini düşünerek teselli buluyorlardı. Ancak hiçbir şey düşündükleri gibi olmayacaktı... Sen çiçek açıncaya kadar çok şeylerinden vazgeçer, feda edersin... Ama bir gün bakarsın ki çiçekler açar. Sen bir çiçek açsın diye beklerken, her yer çiçek olur... Fırat Sunel 14 Kasım'ı 15 Kasım'a bağlayan gece her şey değişti. kendi elleriyle yaptıkları demir yolu üzerinden Orta Asya'nın değişik ülke ve şehirlerine sürgün edildiler. Yaşlı, çocuk, kadın demeden hayvan vagonlarında ölüme yollandılar... Bazı sözler insanın beynine ve kalbine uğramadan diline geliverir. Fırat Sunel Onlar için artık ölmek sorun değildi! Çünkü Ahıska Türkleri o vagonlarda ölümden çok daha ötesini görmüşlerdi. O sürgünün şahidi olan bir Ahıskalı Türk'ünün söyledikleri korkunç boyutlardaydı. Şöyle diyordu: 'Beş hanenin eşyalarıyla beraber otuzu aşkın kişi bir vagonda gidiyordu. Kapıyı günde bir defa açıyorlardı.' Onun çelik gibi bir vicdanı vardı. Masum insanlara iftira atmaz, başlarını belaya sokmazdı. Fırat Sunel Binlerce insanın aynı anda bindirildiği vagonlarda insanlar hiçbir ihtiyaçlarını gideremiyorlardı. Vagonlar adeta birer mezarlığa dönüşmüştü. Tuvalet yoktu, bundan ötürü insanlar yemek yemiyor ve su içemiyordu... Yıllar nelere iyi geliyor, ne yaraları iyileştiriyor. Fırat Sunel Ruslar Türk dünyasını nasıl ayrıştırdı? Sürgün, en kuzeye 30-40 boyunca devam etmişti. Aç, susuz ve havasız bir şekilde... Bu süreçte vefat edenler oluyor ve onların bedenleri askerler tarafından geçilen ovalara atılıyordu... İnsanı insana kırdırmışlar, kardeşi kardeşe düşman etmişler baksana. Bu koca dağları, geniş ovaları mı paylaşamamışlar? Fırat Sunel Fırat Sunel bu romanı, Gürcistan'da görev aldığı 4 yıl boyunca Ahıska bölgesine sayısız kere gitmiş ve burayı gözlemledikten sonra yazmıştır. Köy köy dolaşmış ve oradaki insanlarla konuşarak bilgiler edinmiştir... Dünya mı artık daha zalim, yoksa biz çocuktuk da bilemiyor muyduk? Fırat Sunel Sürgünün üstünden tam 81 yıl geçti; Ahıska Türklerinin yaşadığı bu zorlu günler unutulmayacak... Toprağı toprak yapan, bereket katan su değil, insanoğlunun alın teridir. İşte bu alın teri hayat verir, patatesine, buğdayına, mısırına. Toprak onu işleyenindir... Fırat Sunel Kahvenin kokusu insanın burnundan, ağzından genizlerine dolar, dilini boğazını okşayarak, ciğerlerine kadar inerdi. Kahvenin o yanık kokusu, insanın ciğerlerine bir kere doldu mu, bir daha unutulmazdı. Fırat Sunel Rüzgâr seni nereye uçurursa benimle birlikte uçursun. Sen nereye gidersen oraya gelmeye razıyım. Fırat Sunel Orta Asya değil Türkistan İnsanın idealleri narin bir çiçek gibidir. Bütün hayatının anlamı da işte bu çiçeği büyütmek ve soldurmamaktır. Fırat Sunel O gün demiryolunda yüz binden fazla insan yurtlarından koparılırken, bu insanların oğulları, kardeşleri, babaları, nişanlıları ve kocaları yurtları İçin savaşıyor ve can veriyordu. Fırat Sunel Kalbinin derinliklerinde yetiştirdiği çiçeği bir daha açmamak üzere soldu. Fırat Sunel Toprağın hakkını insan çalışmasıyla verir… Fırat Sunel Artık rüzgâr onu nereye savurursa oraya uçup gidecekti. Fırat Sunel Doğu Türkistan'da neler oluyor? Derenin kenarında otururken esen rüzgârla salkım söğütlerin narin dalları kafamı okşasın. Çok severdi küçükken. Ne güzel kokardı söğüt dalları… Fırat Sunel

AKADEMİK

İLAHİYAT

Kur'an

TARİH

EDEBİYAT

SİNEMA

MÜZİK

EĞİTİM

FELSEFE

SOSYOLOJİ

PSİKOLOJİ

GALERİ

LİSTELER

FİKRİYAT TV

ESMA-İ HÜSNA

İSLAM

MÜZİK

FİKRİYAT AKADEMİ

Sessiz çığlıkların romanı: Salkım Söğütleri Gölgesinde