Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 30, 2017
10 Muharrem: Aşûre tatlısına Kerbelâ’nın acısının karıştığı gün

Değerli okuyucum.

Bugün Hicrî 10 Muharrem 1439… Muharrem ayının 10. günü, kadim bir gelenek olarak insanların önemsediği bir gün olmuştur, tarihin her safhasında… Bugüne özel yazımızda 10 Muharrem, Aşûre ve Kerbelâ üzerine bilgiler vereceğiz.

AŞÛRE NE DEMEK
Muharrem ayının 10. gününe, Arapça'da on sayısı ile aynı kökten türetilmiş "Âşûrâ" adı verilir. Bu kelimenin dilimizdeki, "Aşure" ve "Aşüre" şeklindeki telaffuzu da; "Âşûrâ" şeklindeki ağdalı telaffuzu da doğru olmasa gerek. Onu "Aşûre" şeklindeki telaffuzun yeterli ve doğru olduğunu söyleyebiliriz.

10 MUHARREM NEDEN DEĞERLİDİR?

Hz. Nûh zamanından beri bütün Sâmî dinlerde makbul sayılan Aşûre gününde oruç tutmak farz kılınmıştı. Aynı zamanda Yahudiler, Hz. Mûsâ ve beraberindeki müminlerin, Firavun'un zulmünden kurtulduğuna inandıkları bu günde oruç tutmakla mükellef idiler. Onların yine bu günde Hz. Nuh'un gemisinin Cudi Dağı'na oturduğuna inandıkları da bilinen hususlardandır.

Aşûre gününü bir başka açıdan değerli kılan husus, İslam'dan önceki dönemde Araplarda bugünün, ataları Hz. İbrahim'in doğum günü olduğu telakkisidir. Onlar da bu günü değerli kabul ederek oruç tutarlardı.

Bunun dışında, bazı eserlerde geçen "Aşûre gününün; Hz. Adem'in yeryüzüne indirildiği, Hz. İbrahim'in ateşten kurtulduğu, Hz. Yunus'un balığın karnından kurtulduğu, Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ'nın doğduğu, Hz. Süleyman'a mülkün verildiği, Hz. Dâvûd'un tövbesinin kabul edildiği gün" olduğu gibi hususlar, hakkında ne bir ayet-i kerime, ne de bir hadis-i şerif'in bulunmadığı, tarihi bilgilerle de teyidinin mümkün olmadığı görüşlerdir. Esasen Aşûre gününün faziletinin arttırılması yönünde bu gibi çabalara da bu görüşlere de gerek yoktur. Zira Hz. Peygamber'in bu husustaki uygulama ve sözlerinin yer aldığı hadis-i şerifler müminler için yeterlidir.

AŞÛRE GÜNÜ ORUCU

Buharî ve Müslim gibi değerli hadis kaynaklarının, Hz. Âişe'den ve diğer sahabilerden aktardıkları bilgilere göre, Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz Mekke'de iken Aşûre orucunu tutmaktaydı. Medine'ye hicret edince Yahudilerin de o gün oruç tuttuklarını görmüş; "Biz Hz. Musa'ya sizden daha yakınız" buyurmuş ve Ashâb-ı Kiram ile birlikte oruç tutmuşlardı. Hatta hanım sahabilerden Rübeyyi' binti Muavviz'in (ra) çocuklarına da bu orucu tutturup onları iftar saatine yakın zamanlarda yünden yaptıkları oyuncaklarla avuttuklarını da bilmekteyiz. Sevgili Peygamberimizi (sav) yakından takip eden Abdullah ibni Abbas (ra) şöyle demektedir: "Resûlullah'ın diğer günlere göre daha faziletli olan Aşûre gününde oruç tutmaya özen gösterdiği kadar başka bir güne özen gösterdiğini görmedim."

Anlaşılan, kadim bir gelenek olan Aşûre günü orucunu Peygamber-i Zişan (sav) Efendimiz hem kendisi tutmuş hem de ashabına tavsiye etmiştir. Ancak O'nun, ümmetinden, öncesi ya da sonrasına bir gün ekleyerek oruçlu olmamızı tavsiye ettiği görülmektedir. Bu tavsiyesinin ardındaki hikmeti de şöyle ifade buyurmaktadır: "Aşûre orucunun, tutulduğu yıldan önceki yılın günahına keffaret olmasını Allah'tan ümit ediyorum." (Müslim, Sıyam, 196)

AŞÛRE GÜNÜNDE NELER YAPILMALI?
Bu günün en değerli ibadeti şüphesiz oruçtur. Sağlığı ve imkanları elveren kişinin oruç olması elbette faziletli ve sevaplıdır. Tuttuğu oruç, bir Aşûre gününde aç ve susuz bırakılarak şehid edilen Hz. Hüseyin (ra) Efendimizin hatırasını yâd etmenin en manidar vesilesi olacaktır. Sahurda ve iftarda, duaların makbul olduğu o anlarında Ümmet-i Muhammed ve kendisi için yapacağı duaların kabule şâyân olacağını bilmelidir.

Yine bugün, ailesinin ihtiyaçlarını karşılaması, onlara karşı daha çok ikram ve özel ilgi göstermesi de İslam büyüklerinin tavsiye ettiği hususlardandır.

Yukarıda belirttiğimiz hususlar dışında, o gün yıkanmak, gözlere sürme çekmek, süslenmek, kına yakmak, bayramlaşmak, sadaka vermek, mescidleri ziyaret etmek, kurban kesmek gibi fiiller hakkında sahih bir bilgi bulunmamaktadır.


AŞÛRE TATLISI
Farklı hububatın birlikte kaynatılarak tatlı şeklinde insanlara ikram edilen Aşûre tatlısı, dinî bir emir veya talimata dayanmamaktadır. Bu bilgiyi esas alarak, Aşûre'ye dinî nitelik eklememek kaydıyla örfî bir uygulama olarak görmek ve kabul etmek; insanlar arasında sevgi ve kaynaşmaya vesile olması açısından bu geleneği devam ettirmekte bir sakınca yoktur. Yeter ki, bu tatlıyı "Muharrem ayının onuncu gününe has bir uygulama olarak" görmeyelim.

10 MUHARREM VE KERBELÂ FACİASI
Bugünün, İslâm tarihinde önemli bir yönü daha vardır. Hicrî 61 yılının 10 Muharrem'inde, -ki miladî olarak 1 Ekim 680 tarihine tekabül etmektedir- Sevgili Peygamberimizin (sav) "Reyhan çiçeklerim" dediği, öpüp bağrına bastığı torunlarından Hz. Hüseyin ve beraberindeki 70 kişi, Kerbelâ'da aç ve susuz bırakılarak şehid edildiler. Bu facia tüm müminlerin yüreğini yaraladı. Ancak bu elim hadise Şiiler tarafından her 10 Muharrem'de matem vesilesi kılındı. Şiî-Fâtımî devletinin himayesinde devlet merasimleriyle icra edildi. Günümüzde de İran'da ve diğer bazı bölgelerde bu yas tutma bir gelenek haline geldi. Ancak ifade edelim ki, tutulan bu matem esnasında, insanın kendisine eziyette bulunması, vücudunu döverek kanını akıtması, dinimizin hoş görmediği davranışlardır.

Hz. Hüseyin (ra) Efendimizi yâd etmek, onun sahip olduğu idealleri anlamak ve taşımaya çalışmak olmalıdır. Onu sevmek, onun annesinin-babasının ve sevgili dedesinin yolunda olmak; ve Sünnet-i Seniyye denilen hayat tarzını yaşamakla mümkündür.

Şanlı ecdadımızın Hz. Hüseyin (ra) için yazdığı mersiyelerden biriyle sözlerimizi tamamlayalım. Kethüdâ Arif Bey tarafından yazılan bu mersiye, Hz. Hüseyin'e duyulan muhabbet ve bağlılığın en güzel örneklerinden biridir. Yüce Mevlâmız, Seyyidüşşühedâ Hz. Hamza; İmamüşşühehâ Hz. Hüseyin başta olmak üzere bütün Şüheday-ı İslam'ın makamlarını cennet; mertebelerini Firdevs eylesin… Onların kadrini bilenlerden kılsın bizleri… Ve onların hürmetine, Ümmet-i Muhammed'in yüzüne hayır ve selamet kapılarını açsın inşâallah…

Kurretü'l-ayn-i Habîb-i Kibriyâsın Yâ Hüseyn…
Nûr-i çeşm-i Şâh-ı Merdân, Mürtezâsın Yâ Hüseyn.

Hem cigerpâre-i Zehrâ Fâtıma Hayrün-Nisâ,
Ehl-i Beyt-i Müctebâ, Âli Abâ'sın Yâ Hüseyn.
Sana gülle dokunan ümid eder mi mağfiret

Gonca-i Gülşen Sarây-ı Mustafa'sın Yâ Hüseyn

Ehl-i Mahşer dest-i Hayder'den içerken Kevser'i,
Sen susuzlukla, Şehid-i Kerbelâsın Yâ Hüseyn.

Seyyid-i şubbân-ı cennet dendi şanında senin

Pişuvây-ı etkıyâ vü asfiyâsın Yâ Hüseyn.

Kıl şefâat Arif'e, ceddin Muhammed aşkına,
Arsa-i Mahşerde Makbûle'r-recâsın Yâ Hüseyn.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN