Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 28, 2017
Hicretten sonra Medine’de neler yapıldı?

Değerli okuyucum,

Muharrem ayı ile birlikte idrak ettiğimiz yeni bir hicrî yılın ilk günlerindeyiz. Geçen hafta başladığımız, hicretten çıkaracağımız dersler konusuna bugünkü yazımızda da devam ediyoruz. Peygamber-i Zişân (sav) Efendimizin Medine'ye hicret etikten sonra icra ettiği faaliyetleri ele alarak çıkarabileceğimiz derslerin neler olduğunu belirlemeye çalışalım.

MABED İLE OKULU BİRLİKTE İNŞA ETTİ

Sevgili Peygamberimiz (sav) Medine'ye ulaşınca ilk iş olarak bir mescidin inşa faaliyetlerine başladı. Bedeli ödenerek satın alınan arsa üzerinde inşaatına başlanan mescidin yapımında kullanılan kerpiçleri yüklenip taşıyarak bizzat işçi gibi çalıştı Peygamberimiz…

İnşa çalışmaları esnasında, Ashâb-ı Kirâmın içinden, "Siz yorulmayınız. Biz taşırız" diyenlerin isteklerini kabul etmeyerek çalışmasını sürdürüyor, bir taraftan da şu sözler dökülüyordu mübarek dudaklarından:

"Rabbimiz! Taşıdığımız şu kerpiçler, bizim için Hayber'in hurma ve üzüm yüklerinden elbette ki daha hayırlıdır. Şüphesiz, gerçek hayır ahirette alacağımız mükâfattadır. Allah'ım! Ensara da muhacirlere de merhametinle muamele eyle…"

Mescidin inşası bittikten sonra avlu kısmında yoksul ve kimsesiz müslümanların kalabilecekleri bir bölüm daha hazırlandı. Üzerindeki hurma dallarının oluşturduğu gölgelikten dolayı adına Suffe denilen bu mekânda, sayıları 70 ile 400 arasında değişen ilim yolcuları barınmaktaydı. Binlerce hadis rivayet eden ünlü sahâbî Ebû Hureyre de onlardan biriydi.

Böylece Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz mabed−okul beraberliğinin en güzel örneğini ilk icraatıyla ortaya koymuş, insanların kalplerine ve zihinlerine hitab edecek bilgileri beraberce almalarına zemin hazırlamıştı. Suffe'de O'nun ilim, hikmet ve aşk dolu sohbetlerinde yetişenler, günü geldiğinde bir diplomat, bir öğretmen, bir vali olarak görevlendiriliyor, aynı zamanda bu kişiler ibadet ve takva anlayışlarıyla da insanlara örnek oluyorlardı. Çünkü onlar Resûl-i Kibriyâ'nın gönüllere safâ bahşeden derslerinde yetişiyorlardı…

ÖNCE İÇ BARIŞI SAĞLADI

Bir devlet adamı olarak Sevgili Peygamberimizin uygulamalarının bir kısmı ya ayetlerle kendisine emrediliyordu. Resul- Kibriya (sav) Efendimiz hicretten sonra Medine'nin yerli halkı olan −ki bunlara yardım edenler anlamında Ensar denilmekteydi− Medineli müslümanlar ile Mekke'den göç eden Muhacirleri toplayarak "kardeş" ilan etti. 186 aile, tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir dayanışma ve kardeşlik destanı yazacak şekilde "kardeş" oldular. Medineli müslümanlar, sahip oldukları her şeyi onlarla paylaştılar ve şu ayetteki övgülere mahzar oldular:

"Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imânı yerleştirmiş olan kimseler, göç ederek kendilerine gelenlere sevgiyle yaklaşırlar ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir." (Haşr, 9)

Sevgili Peygamberimizin kurmuş olduğu bu kardeşlik müessesesi, yıllardır aralarında geçimsizlik bulunan Evs ve Hazrec kabilelerini de etkilemiş ve Medine iyiden iyiye "Saadet Asrı"nı yaşamaya başlamıştı. Tesis ettiği kardeşlik havasının bozulmasına hiçbir zaman izin vermeyen Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, münferit birkaç anlaşmazlık hadisesine bile hemen müdahale ederek büyümesine fırsat tanımamıştı.

O, her zaman olduğu gibi eşsiz vefasıyla, Mekke'nin fethinden sonra tekrar Medine'ye döndü. Vefatına kadar burada yaşadı ve vefatından önceki son sözlerinde yine bir zamanlar kendilerine kucak açan Ensar'ın bu iyiliklerini unutmamalarını vasiyet etti, tüm ashabına…

İLK YAZILI ANAYASA

Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin eşsiz şefkat ve merhametinden nasibini alan Ensar ve Muhacirler arasında kurulan kardeşlik bağı, müminlerin birçok sıkıntısını hafifletmiş, yıllardır kabileler arasında devam etmekte olan anlaşmazlıklar bir anda son bulmuştu.

Müminler arasında sağladığı barış ve huzur ortamını Medine'de yaşayan diğer insanlara da yaymak isteyen Hz. Resûlullah (sav), Yahudiler ve diğer unsurları da kapsayan bir andlaşma hazırladı. Tarihe "ilk yazılı anayasa" olarak geçen bu belgeye göre, herkes dininde serbest olacak, Medine'de dostluk içinde yaşanacak, kan dökülmeyecek, dışarıdan bir saldırı olduğunda Medine hep birlikte savunulacaktı…

Toplam olarak 50 civarında maddeye sahip olan bu belge, Medine Vesikası ya da Medine Anayasası adlarıyla tarihte yerini alırken, bir başka açıdan da Peygamberimizin bir devlet adamlı olarak müstesna başarısını ortaya koyuyordu.

Çünkü, yine Medine tarihinde ilk nüfus sayımı emrini vermiş olan Resûl-i Kibriyâ (sav) Efendimiz, müslümanların sayısını 1500 olarak tespit etmişti. Hâlbuki o dönemde Medine'nin genel nüfusu 10.000 olarak tahmin edilmekteydi. İşte bu genel nüfusun %15'ine sahip olan müslümanları, Medine şehrinin idaresinde birinci derecede söz sahibi konuma getiren, Peygamberimizin "devlet adamı" olarak başarılı girişimleriydi.

GAYRİMÜSLİMLERİN HAKLARINI KORUMA ALTINA ALDI

"Âlemlere Rahmet" Efendimiz (sav), insanlara İslam dinin güzelliklerini sözleri ve yaşantısıyla tebliğ ederken, insanları inanma konusunda bir zorlamaya tâbi tutmuyordu. İsteyen iman ederek İslâm'ın güzelliklerine kavuşuyor, istemeyen İslâm'ın sağladığı barış ve güven ortamından istifade etmeyi, ödediği bir vergi türüyle –ki buna cizye denilmekteydi- elde edebiliyordu. Arabistan'da farklı şehirlerde yaşayan, Yahudi, Hristiyan ve Mecusilerle yapılan andlaşmalar sonucunda gayrimüslimler, kimliklerini muhafaza ederek İslâm toplumunun bir ferdi olarak yaşamaya devam ediyorlardı.

Gayrimüslim unsurların genel adı olan Zimmî'ler konusunda çeşitli uyarılarda bulunan Rahmet Peygamberi (sav) Efendimizin, "Zimmîye, zulüm ve haksızlık yapan, ona gücünün üstünde sorumluluk yükleyen veya onun arzusu dışında herhangi bir şeyini alan kimseye kıyamet gününde bizzat kendisinin hasım olacağını" bildirmiş olması anlamlıdır.

Çünkü Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz yazılı vesikalara dökerek yaptığı andlaşmalarda, gayrimüslim unsurların dinlerini, canlarını, mallarını, âyin ve ibadetlerini, mabedlerini ve din adamlarını hukukî olarak himayesi altına almıştı. Bunlara ilaveten şu uyarısı ise oldukça dikkat çekiciydi:

"Andlaşma yapılmış bir zimmîyi öldüren kimse cennete giremez!"

Nebiyy-i Ekrem (sav) Efendimizin insanlara sunduğu bu imkânların, haklar ve sorumluluk alanlarında belirlediği ve özenle muhafazasına çalıştığı bu hususların, o dönemde yaşayan insan toplulukları için birer inkılap niteliğinde olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı?..

Kıymetli okuyucum,

Hicret sonrasında Medine'de gerçekleştirilen faaliyetler bunlardan ibaret değil elbette… Geri kalan kısmını gelecek pazartesi günkü yazımızda ele alacağız inşâallah. Sözlerimize son verirken 30 Eylül 2017 Cumartesi gününün Hicrî 10 Muharrem olduğunu, bugünün aynı zamanda dinî kültürümüzde "Aşûre" olarak bilindiğini ve kadim bir gelenek olarak Muharrem ayının 10. gününde tutulan orucun müstesna bir değeri ve sevabı bulunduğunu hatırlatmak isterim. Şu kadar var ki, Sevgili Peygamberimiz –her konuda olduğu gibi- bu hususta da Ehl-i Kitab'dan farkımız olmasını arzu etmekte ve ümmetinden bu orucu ya 9-10 ya da 10-11 Muharrem olmak üzere iki şeklinden biriyle tutmamızı istemektedir. Bu durumda isteyen Cuma ve Cumartesi; isteyen de Cumartesi-Pazar oruç tutmak üzere bu değerli ibadeti yerine getirebilir. Yine arzu eden 9-10-11 Muharrem olmak üzere üç gün olarak da tutabilir. Zira Ramazan ayı dışında oruç tutulabilecek en faziletli ayın Muharrem olduğunu değerli okuyucularımıza arz etmek isterim.

Yüce Mevlamızdan, bütün ibadetlerimizin ahsen-i kabul ile makbul olması dileklerimle…


Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN