İslam âleminin önemli derdi: Kimlik Problemi
Malumunuz olduğu üzere, iki gün önceki Cumartesi idrak ettiğimiz 10 Muharrem gününde, hem yeni hicrî yılımızın önemli bir zaman dilimi olan Aşûre Günü'nü, hem de Kerbelâ Fâciası'nın hazin yıl dönümünü yaşadık. Bir gün öncesindeki Cuma Hutbesi'nde, hatiplerin minberlerden okudukları hutbe, "Geçmişe ibretle, Geleceğe Ferasetle Bakalım" başlığını taşıyordu. Muhtevanın bir kısmı, asırlardır yüreğimizin bir köşesinde aynı acıyla duran Kerbelâ ve ondan çıkarılması/alınması gereken dersler üzerineydi… Siz de fark ettiniz mi bilmem, bu yıl -ne hikmetse- geçtiğimiz yıllarda yaşanan Kerbelâ şehitlerini anma merasimlerinde özellikle İran ve Pakistan'da yaşanan izdiham kaynaklı toplu ölümlere ve her yıl Irak topraklarında adetâ tekrarı vâcip hale gelen karşılıklı Sünni-Şii saldırılarına şahit olmadık şükürler olsun… Sanki bu manidar saldırılarda parmağı olan güçler, herhalde Gazze'de yaşanan vahşet ve zulmü, bu yıl için İslam dünyasının başına belâ olarak yeterli görmüşler gibiydi! Ancak bu iyimser bakışın zihinlerden silinmesine sebep olan bir zalim saldırı haberi, Gazze'de yaşanan trajedinin üstüne tuz, biber ekti adeta… Zira Yemen'de, Perşembe günü yaşanan olay, vicdanların dumura uğradığının apaçık resmiydi. Üzücü olan bir başka tarafı da bu olayın dünya ve İslam aleminin gündeminde kendisine ancak "bir günlük" yer bulabilmesiydi. Dahası, ülkemiz medyasında bile bu haber ancak birkaç ajans ve haber merkezince "haberleştirmeye değer" bulunmuştu. Ne var ki bu adi ve menfur saldırı, öyle bir çırpıda okunup geçilecek bir olay değildi… Zira, 2016 yılından beri komşu ülkelerin ablukası sebebiyle düçâr oldukları kıtlıktan dolayı, bebeklerin ve çocukların açlık ve susuzluktan hayatını kaybettiği Yemen'de, kendilerine "Ensârullah" adını verdikleri İran destekli Şiî Husiler, bir başka şehirden 20 araçlık bir konvoyla kalkıp gelerek Dera şehrindeki bir İslam âlimini ve eşini, attıkları roketlerle evlerini yerle bir ederek ağır yaraladılar. Kendilerine yardım edilmesine de izin vermediler ve birkaç saat sonra tek suçu, Kur'an ve Hadis ilimleri okutmak olan ve çevresindeki insanlara İslami ilimleri öğreten Şeyh Salih Hantusî'yi şehid ettiler. Şeyh Hantusî'nin, Husiler gibi Şiî düşünceyi taşımıyor olması, ortadan kaldırılması için yeterli bir sebepti vesselâm…
Sonradan merhum Hantusî'nin ses kaydının olduğu bir videoyu yabancı kaynaklardan izleme fırsatı buldum. Videoda, "…dini, ailesi ve malı uğrundu öldürülenlerin de şehit olduğunu" haber veren bir hadis-i şerifi aktarıyor ve kendisine uygulanan baskıları ve mağduriyetleri dile getiriyordu. Yolundan vazgeçmeyeceğini ve şehadete hazır olduğunu ifade eden Şeyh Hantusî, belli ki Husîler için bir tehdit unsuru olarak görülecek fikirler taşıyor, onların tasvib etmediği işler yapıyordu.
Kerbelâ'nın hazin yıl dönümünü yaşadığımız şu günlerde, bir kaynakta, kendisine biat etmek üzere Kûfe'ye davet edilen Hz. Hüseyin (ra) Efendimizin, Kûfe şehrine yaklaşınca önünün kesildiğini okudum. Yezid'in adamı olan İbn Ziyâd tarafından 20.000 kişilik bir orduyla önü kesilen Hz. Hüseyin, (ra) durumun vehametini anlayarak geri dönme kararı aldı. Ancak onun geri dönüp gitme teklifini de sunduğu diğer seçenekleri de kabul etmeyen İbn Ziyad, Yezid'e "koşulsuz biatı" reddeden Hz. Hüseyin ve yanındakilerin üzerine hücum emrini verdi. Sonuçta Peygamberimizin, "reyhanım, çiçeğim" dediği, öpüp kokladığı ve bağrına bastığı torunu ve yanındaki aile fertleri ve yakınlarından oluşan 70 kişinin susuzluktan bîtap düşen bedenleri kılıçtan geçirildi…
Kerbelâ'dan Yemen'e kadar yaşananlar ibretle okunmadığı; tarihteki nice Kerbelâ benzeri hadiselerden dersler alınmadığı sürece fert ve toplum olarak "Sırat-ı Müstakim" üzere olunamayacağını geçmiş asırları yaşayan müslümanlar gördüler, şahit oldular… Müslümanın sahip olması gereken feraset dolu "mümince şuur" olmadan onun "müslüman kimliği"ne sahip olamayacağı da bir açık ve net bir hakikat! Ne çare ki, vaktiyle kimlik kartlarımızdaki "Dini" kısmına yazılan "İslam" ile bu kimliğin kazanılamayacağı da yaşayarak öğrendiğimiz bir diğer acı hakikat idi… O halde, bu şuuru ve bu kimliği nasıl kazanacağız?.. Bu son derece önemli konuya inşaallah gelecek yazımızda başlayalım dileğiyle…
Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Hadislerde geçen Vehn nedir? (03.07.2025)
- Yine bir alçakça saldırı, yine bir karikatür krizi… (01.07.2025)
- Bugün, bağışlanma harmanı (05.06.2025)
- Hz. İbrahim’in, cânânıyla sınavı (04.06.2025)
- Zilhicce günlerinde Âl-i İbrahim’i düşünmek… (03.06.2025)
- Zilhicce ayının değerinin farkında mıyız? (30.05.2025)
- Yeni bir Zilhicce ayını karşılarken (26.05.2025)
- Hüzünlü bir ayrılıştır, bu ayrılığımız… (27.03.2025)