2025'in ruhunu özetleyen kelimelere İlahi Kelam üzerinden bakış
Sosyal medya bize sıkıcılıktan uzak, renkli bir dünya vaat etmişti. Ancak algoritmalar tek bir şeyi hesaplayamadı: İnsanoğlunun ruhundaki o kadim tatminsizliği. Aynı döngülerden sıkılan insan, dijital kalabalıklar içinde daha da yalnızlaştı ve sonunda o renkli dünyadan umudunu kesip kendi kabuğuna çekildi. Derinlerde sıkışmamak için en yakınında zahmetsiz ne varsa ona tutundu. Ancak tutunduğu şeyin gerçek bir ruhu yoktu; bu yüzden içinde büyüttüğü tek şey, kimseye aşikar edemediği öfkesi oldu. 2025 yılı için seçilen kelimeler bize şunu anlatıyor: Teknoloji geliştikçe insan küçülüyor, ekranlar parladıkça kalpler kararıyor. Çare; sözlüklerin her yıl değişen kelimelerinde değil, değişmeyen İlahi Kelam'a tutunmakta, eve yani fıtrata dönmektedir.
Oysa meseleye İsmet Özel'in o vakur duruşundan baksaydık; bugün parasosyal ilişkiler üzerine sığ analizler dizmek yerine, eve dönmenin, yani insanın sahte sığınaklar aramak yerine kendi hakikatiyle yüzleşmesinin o onurlu sancısını konuşuyor olacaktık. 2025'in ruhunu özetleyen kelimelerin; bir teselli dilenciliği olan parasosyal ve bastırılmış bir çığlık olan rage bait (öfke yemi) olması tesadüf değil, fıtrattan firar edişin beklenen bir neticesidir. Peki, neden İsmet Özel? Çünkü parasosyal ilişki, modern bir kaçıştır, sentetik bir uyuşmadır. İsmet Özel'in şiiri ve düşüncesi ise kaçışı reddeder; insanın yakasına yapışıp "Neden buradasın?" diye sorar. O, Müslümanın başkasına değil, kendi özüne, fıtratına dönmesi için kavga verir. Zira analiz yapmak entelektüel ama soğuk bir eylemdir; sancı çekmek ise İsmet Özel'in aradığı, insanın varlığını ispatlayan o sahici eylemdir.
Batı menşeli sözlüklerin 2025 tercihlerine baktığımızda, modern insanın manevi tükenişini bariz şekilde görüyoruz. Oxford, Rage Bait (Öfke Yemi) ile nefsimizin en zayıf damarı olan gadabın (öfke) nasıl bir ticari meta haline getirildiğini tescilledi. Cambridge, Parasocial diyerek, insanın ünsiyet (gerçek dostluk/yakınlık) ihtiyacını kanlı canlı gönüller yerine, piksellerden ibaret gölgelerle gidermeye çalışmasını yüzümüze vurdu. Collins'in seçtiği "Vibe Coding" ve Macquarie'nin işaret ettiği "AI Slop" (Yapay Zeka Çöpü); emeğin ve tefekkürün rafa kalktığı, malayani (faydasız) bilginin zihnimizi bir çöplüğe çevirdiği şuursuz bir üretim çılgınlığını resmetti.
Beşeriyetin teşhisi buraya kadardı. Şimdi bu manevi yaralara merhemi, hakikatin sahibinden, Kur'an-ı Kerim'in o sarsılmaz ilkelerinden istihraç edelim. Zira 2025'in hastalıkları yeni olsa da, şifası kadimdir.
Modern dünya bizi Rage Bait ile kışkırtıp, düşünmeden, sadece öfkeyle tepki vermeye, linç kültürüne çağırıyor. Oysa Rabbimiz, Hucurât Suresi'nde bize dijital çağın en elzem medya okuryazarlığı dersini verir: "Tebeyyün" yani işin aslını araştırmak. Mümin feraseti, önüne düşen her "yeme" atlamamayı, öfkesini aklının ve imanının önüne geçirmemeyi gerektirir.
"Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın." (Hucurât, 49/6)
İnterneti dolduran çöp içerikler ve bilgi kirliliği, zihnimizi lüzumsuz malumatla işgal ediyor. İsrâ Suresi, insanın maruz kaldığı her görüntü ve sesten sorumlu olduğunu hatırlatarak, bizi "göz ve kulak orucuna" davet eder: "Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur." (İsrâ, 17/36) Kalp, Allah'ın nazargâhıdır. Onu dijital çöplerle doldurmak, o nazargâhı kirletmektir. Mümin, neye baktığının ve kalbine neyi buyur ettiğinin şuurunda olandır.
Sanal karakterlerle kurulan tek taraflı bağlar, insanın ruhundaki yalnızlığı derinleştiren bir seraptır. Oysa sekînet, yapay zekada veya ekrandaki suretlerde değil, fıtratımızla uyumlu, sahici bağlardadır: "Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O'nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır." (Rûm, 30/21) Ayet-i kerime, huzurun adresini sanal olanda değil, kendi türünden olanda; tek taraflı bir hayranlıkta değil, karşılıklı sevgi ve merhamette gösterir. Parasosyal ilişki, hakiki muhabbetin yerini tutamayan, ruhsuz bir taklitten ibarettir.
Burada durup, çuvaldızı kendimize batırmak zorundayız. 2025'in "Rage Bait" ve "Parasocial" gibi virüslerinin bünyemizi bu kadar kolay ele geçirmesinin temel sebebi, Kur'an ile kurduğumuz ilişkinin lafızda yani sözde kalıp, manaya inememesidir. Furkan Suresi'nde Rabbimiz, Resulü'nün dilinden şu sitemi aktarır: "Resul, "Rabbim! Kavmim bu Kur'an'a büsbütün ilgisiz kaldılar" dedi." Taberî gibi bazı müfessirler, konunun akışını dikkate alarak Hz. Peygamber'in bu şikâyetini âhirette, o büyük yargılama sırasında dile getireceğini belirtmişlerdir.
Bugün yaşadığımız kriz, varoluşsaldır. Biz varlığımızı ve değerlerimizi Kur'an üzerinden tanımlamayı bıraktığımız an, dijital dünyanın tanımlarına maruz kaldık. Eğer Kur'an'ı, inen ilk emri olan "Oku" şuuruyla; yani kainatı, insanı ve hadiseleri anlamlandırmak için okusaydık, 2025'in kelimesi öfke değil, hikmet olurdu. Yalnızlık değil, uhuvvet (kardeşlik) olurdu. Tüm bu tanımlar hayatta nasıl yol almamız gerektiği konusunda bizlere birer uyarı olsun. Batı'nın lügatleri, insanın acziyetini ve dijital köleliğini tescillemiş olabilir. Ama biz sözü, başladığımız yere, İsmet Özel'in o "yırtıcı" şuuruna teslim ederek bitirelim. Yazının girişinde de dediğimiz gibi döneceğimiz evin temelini muhabbetle atalım. Kendi hakikatimize hicret edelim. Çünkü İlahi Kelam bize hala ve ısrarla "dirilişi" müjdeliyor.