Arama

Mustafa Özcan
Ocak 12, 2018
1979’dan çıkış!

1979 yılı tarihin düğüm ve belki de doğum yıllarından birisidir. İslam dünyası miladi 1979 tarihinde hicri 15'inci asra girmiştir. Bu münasebetle yeniçağa merhaba kabilinden birçok eser kaleme alınmıştır. Pakistanlı akademisyen Fazlurrahman'ın Türkçeye de çevrilen ve yazıldığı tarihlerde büyük akisler uyandıran 'İslam' kitabı bunlardan birisidir. Bu hususta yazılan dikkat çekici eserlerden birisi de Mısırlı tarihçi, mütefekkir ve ihlas abidesi Enver Cündi'nin, ' Hicri on beşinci yüzyıl: İslam Dünyasının ve İslami Davetin Önündeki Engeller' adlı çalışmasıdır. Aynı münasebetle kaleme alınan bir başka derin kitap ise Sudan asıllı Muhammed Ebu'l Kasım Hac adlı yazarın El Alemiyyetü'l İslamiyye es Saniye ( İslam'ın İkinci Küreselleşmesi) adlı eseridir. Hicri on beşinci asra adanmış kitaplardan birisidir. Müellifi ileride gelecek küresel çapta bir İslam asrını müjdelemektedir. Bununla birlikte zafere kadar Müslümanların tabir caizse feleğin çemberinden geçeceklerini ve ateş ve buz denizlerini aşmak zorunda kalacaklarını öngörmektedir. Zaferin Kaf Dağının arkasında saklı olduğunu söylemektedir.

1979 yılı İslami bir başlangıç/milat olsa da Müslümanların felaketler denizine dalmalarının da başlangıcı olmuştur. Müslümanlar on beşinci hicri asırla birlikte ateşten denizlere dalmışlardır. 1978 yılında Afganistan'da komünist darbe ile birlikte Zahir Şah devrilmiş ve bu da Sovyet işgaline kapı aralamıştır. 11 Şubat 1979 tarihinde ise İran'da ayetullahların öncülüğünde bir devrim kotarılmış ve Şah Muhammed Rıza Pehlevi alaşağı edilmiştir. Enver Sedat ise 1977 yılında başlattığı Knesset yolculuğu üzerinden 1979 yılında Menahem Begin ile birlikte Carter'in simsarlığında/brokerliğinde Camp David antlaşmasını teati etmiş ve böylece Mısır, İsrail karşısında Arap cephesinden çekilmiştir. Aynı yıl İslam dünyasının kalbinde Kâbe'de bir Selefi kalkışma yaşanmıştır. Cüheyman el Uteybi liderliğindeki İhvan (Suudi Arabistanlı paramiliter kabile güçleri) kalıntıları Kâbe'yi basmışlar ve halkı 'Mehdi' etrafında kenetlenmeye çağırmışlardır.

Bu nedenlerden dolayı 1979 yılı İslam dünyası için düğüm/eksen yılı olmuştur. İsrail'in kaderi için de aynı şeyi söylemek mümkündür. İsrail'in kaderi de bu yıl karılmıştır. Olaylar zinciri İslam dünyasını birbirine bağlamıştır.

Kronolojik olarak değil ama siyasi tarih açısından 20'inci yüzyılın, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte başladığı varsayılır. Siyasi olarak bitiş noktası ise uluslararası siyasetin tilkisi belki de kurdu olan duayen diplomat Kissinger'e göre, 1979 yılıdır. Ona göre 21'inci yüzyılın başlangıcı da sayılabilir. 1979 yılında Fukuyama'nın dediği gibi tarih bitmese de 20'inci yüzyıl sona ermiştir. İslam dünyası için yüzyılın bitiş çizgisi ve sonu olarak 1979'u ele alabilir, belirleyebiliriz.

Bununla birlikte 20'inci asrın sonuyla ilgili siyasi değerlendirmelere, tartışmalara İslam dünyası üzerinden değil Doğu Avrupa üzerinden bakanlar ve hüküm verenler de vardır. Bunların en meşhurlarından birisi de Macar asıllı Amerikalı yazar John Lukacs'dır. Yine dilimize çevrilen Yirminci Yüzyılın ve Modern Çağın Sonu adlı eserinde 20'inci yüzyılın sonu olarak Berlin Duvarının yıkılmasına ve 1989 yılına işaret eder. Bu teze göre, 20'inci yüzyılın sonunu yine bir düğüm yılı olan 1989 yılı belirler. Esasında Doğu Avrupa üzerinden bu tanım veya analiz de yabana atılamaz. 20'inci yüzyılın siyasi sonuna dair neden iki farklı tarih verilmesin ki? İkisi de nispi olarak doğru kabul edilebilir! 1989 tarihinde Berlin Duvarı'nın yıkılması siyasi olarak eski yüzyılın bittiğine dair küresel işaretlerden birisidir. Fransız Devriminden 200 yıl sonra Berlin Duvarı'nın yıkılması ve ardından Demir Perde'nin çökmesi ve Komunizmin yıkılması ideolojiler çağını da kapatmıştır.

İdeolojiler çağının sona ermesiyle birlikte Batı'da anti İslami bir çağ başlatılmıştır ya da İslamofobik bir çağ başlamıştır, Öyle ise Kâbe baskını ile Berlin Duvarının yıkılması ya da çağı kapatan iki hadise arasında bağlantı vardır. Kâbe baskını ile Berlin Duvarının yıkılması birbirini tamamlayan süreçler olmuştur.

1979 ile birlikte Kâbe baskını, İran Devrimi ve Afgan cihadı üzerinden İslami bir çağ afaka ilk huzmelerini gönderirken 10 yıl sonra da Batı'da Soğuk Savaşın bitmesiyle birlikte aşırılık ve terör iddiaları üzerinden İslam dünyasına yönelik küresel bir kampanya açılmıştır, seferberlik başlatılmıştır. 1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla birlikte başlayan post ideolojik çağ, dini çağa kapı aralamıştır. Bu Batı açısından doğrudan değil dolaylı olarak İslam üzerinden okunan bir dini çağdır. Bunun iki yüzü vardır. Birisi İslam dünyasının uyanışı ve toparlanışı ikincisi ise Soğuk Savaşın ardından Nixon'ın öngördüğü şekilde İslam dünyasına yönelik hibrit yani karma bir savaşın açılması. Bu karma savaşta hem psikolojik unsurlar devreye sokuluyor yani tanksız topsuz bir harekât yürütülüyor hem de sıcak savaş uygulanıyor. Müslümanlar ise her cephede ateş denizlerinden geçiyor. 1989 süreci 1979 sürecini ya da mirasını kemirmeye başladı. Günümüzde ise tamamen söndürmek istiyorlar.

1989 süreci yani Soğuk Savaş ve Komunizmden kurtulmak İslam dünyasına çullanmayı da beraberinde getirmiştir. Öküz öldü ortaklık bozuldu misali Komunizme karşı Müslümanlar ile Batı arasındaki ortaklık bozulmuştur. İslam dünyasına yönelik yağma savaşlarını yeniden başlatılmıştır. Aynı zamanda Rusların Afganistan'dan çekilme tarihi olan 1989 adeta Endülüs tarihinde bize Reconquista yani iç ve yeniden fethi tamamlamayı hatırlatmaktadır. 1492 yılında Reconquistayı tamamlayan İspanya gözünü İslam topraklarına dikmiş ve deniz aşırı bölgelerde İslam topraklarını işgale başlamıştır.

2017 yılında, 1979 yılının mirasını tasfiye etmek için iki kalkışma yaşandı. Bunlardan birisi aşağıdan yukarıya (buttom up) İran'da diğeri ise tersinden yukarıdan aşağıya (top down) doğru bir eğilimle Suudi Arabistan'da yaşandı. Bölgenin en seküler ve Batılılaşmış toplumu olan İran halkı devrimden ve kalıntılarından yani 1979 ruhundan kurtulmak istiyor. Kısaca 1979 çeperinden ve bunkerinden azat olmak istiyor. İran'ın karşı yakasında yer alan Suudi Arabistan'da resmi çevreler keza 1979 mirasından kurtulmak istiyor. En azından Muhammed Bin Selman The Guardian gibi gazetelere 1979 yılının ağır ve sakil mirasından kurtulmak istediklerini bildirdi. Zira ona Kâbe baskınını ve Afgan cihadını hatırlatıyor. Suudi yeni siyasi kuşak Camiye/Medhali grubunun temsil ettiği siyaseti olmayan bir dini hat/çizgi tasavvur ediyor. Sefer Havali gibiler buna Mürcie anlayışı derken liberal İslam markasının teorisyeni Leonard Binder'in izinden gidenler ise buna liberal İslam diyorlar.

Böylece Suudi Arabistan'da hibrid yani karma ve ikili bir sistem teşekkül edecek. İsteyen Kâbe'de soluğu alacak dileyen de Las Vegas gibi NEUM projesinin ürettiği yerli eğlence merkezlerinde seküler nefes alacak. Enver Sedat bu modeli şöyle tanımlardı: La siyasete fid'den vela dine fi's siyase/Dinde siyaset ve siyasette din yoktur.

Taban ile tavan arasında tezat veya çapraz bir durum görülse de esasında İran'da halk Suudi Arabistan'da ise yeni rejim veya yeni Suudi Arabistan yöneticileri eski Suudi Arabistan'ın ideolojik 'enkaz'ından kurtulmak istiyor. Bu da onları 1979 öncesine dönüş ya da 1979'dan çıkışa götürüyor! İran halkı en azından bir kısmı itibarıyla Şah dönemine dönmeyi arzuluyor. Suudi Arabistan'daki rejim ise ömrünü uzatmak ve ömrü sani kazanmak için ABD ile ve İsrail ile ilişkilerindeki pürüzleri bertaraf etmeyi tasarlıyor.

Bu noktada New York Times gazetesinin asrının ve Ortadoğu'daki olayların birebir tanıklarından olan Thomas Friedman anı/momentumu çok iyi yakalamış ve adını koymuş: Iranian and Saudi Youth Try to Bury 1979/ İranlı ve Suudi gençler 1979'u gömmek istiyorlar! https://www.nytimes.com/2018/01/09/opinion/iran-saudi-youth-1979.html Bu oldukça önemli ve yerinde bir tespit. Kendilerine göre kâbus olarak gördükleri 1979 mirasını elemek, gömmek istiyorlar. Friedman'a göre, mütehevvir ve zorba Suud Veliahtı Muhammed Bin Selman püriten bir rejim yerine tam da Amerikalıların istediği tarzda melez yani hibrid bir rejim düşlemektedir. Siyasi bir ıslahat veya reform tasarlamaktan ziyade ekonomik ve dini alanda ıslahatı yeğlemektedir. Bu ona sınırsız bir iktidar temin eder. Bu da yine Amerikan ölçütlerine ve kriterlerine uygun bir adım ve yaklaşımdır. Mısırlı siyasetçi Mustafa Faki Mübarek sonrası için bir öngörüde bulunmuştu: Bundan sonraki başkan İsrail kriterlerine göre seçilecektir. Mürsi'yi saymazsak Sisi için fazlasıyla tutan, intibak eden bir öngörü. Şimdi bu öngörü Suudi Arabistan için de geçerli kabul edilebilir!

1400 hicri yılında çile asrına giren İslam dünyası inşallah 1440 yılında kırklara karışarak çilesini doldurur. Böylece Tih parantezi de kapanır. 1979 yılının fecri kazibini temsil eden İslami tonların yerini daha berrak beyaz ve yeşil renkler alır.

Bill Clinton'ın Türkiye'yi ziyareti sırasında (1999) sarf ettiği gibi 20'inci yüzyıl Osmanlı'nın yıkılmasıyla şekillendi 21'inci yüzyılda yine Türklerin katkılarıyla şekillenecektir. Bu bir intak-ı haktır. Belki içimizden Clinton kadar inanmayanlar çıkabilir ama biz kendimize inanmasak da 21'inci yüzyıl Türkiye etrafında şekillenecektir. Belki de 21'inci yüzyıl 1979 yılında başlayan çile yıllarının bitimiyle birlikte 1440 yılında tulu edecektir. Bu hesaba göre, 20'inci asırdan çıkış ile 21'inci asra giriş arasındaki 40 yıl ya da Tih yılları, fetreti temsil ettikleri oranda çile dönemini de temsil ederler.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN