Arama

Mustafa Özcan
Ocak 3, 2018
İran olaylarında yabancı parmağı

Batı dillerinde 'hidden hand' diye bir deyim/kavram var. 'Gizli el' demektir. Daha birkaç ay evvel Pakistanlı bazı siyasetçiler özellikle Nevaz Şerif'in Kızı Meryem ailesiyle ilgili soruşturmaya gizli ellerin ya da eski tabirimizle Rufailerin karıştığını söylemiştir (https://www.dawn.com/news/1343583). Gizli el suçlamasından Yahudileri aklamak için Daniel Pipes'ın 'Hidden hand' adıyla bir kitabı da vardır (The Hidden Hand: Middle East Fears of Conspiracy). . Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatini söylermiş; elbette Yahudiler bu konuda sabıkalı. Bununla birlikte bunu Yahudilere hasretmek ne kadar anlamlı? Pekala, gizli ele veya yabancı parmağına maruz kalanlar da başkalarına parmak atıyor olamazlar mı? Komplo ve oyun kuramazlar mı? Niye olmasın? Sözgelimi, 2015 Temmuz'un da Kasım Süleymanı Moskova'ya giderek Putin'i Suriye'ye müdahale konusunda ikna etmiştir. Bu gizli kapaklı bir iş ve Suriye üzerinde bir nevi komplo hamlesini andırıyor. Yine Türkiye'de Suriye rejimine yakın bazı gazeteciler Dera merkezli olarak Suriye olayları patlak verdiğinde organizatör anlamında iki isim üzerinde durdular. Bender Bin Sultan ve Cemal Cerrah! Halbuki, daha sonrasında Bender Bin Sultan gözden düştüğü gibi Obama idaresini Suriyeli muhalifler lehine angaje edemediği de ortaya çıktı. Hizbullah Lideri Nasrallah'ın ifadesiyle, Suudi rejimi Beşşar Esat'ın İran ile bağlantılarını koparması veya gözden geçirmesi karşılığında bütün iddialarından vazgeçiyor, uzlaşmaya hazır bulunuyordu. Kısaca İran nüfuzuna ket vurması karşılığında uzlaşma teklif etmişler. Buna yanaşmayan Beşşar tarafı olmuş.

İran'da çıkan olaylar etrafında devrim kıvılcımı mı değil mi tartışmaları sürerken yine odak noktasına Suriye olaylarının patlak vermesinde olduğu gibi Suudi Arabistan oturdu. Bununla birlikte olaylarda kesin olarak parmağı olamaz. Kum'u bile yalayan olayların merkezi Suudi Arabistan'ın tesir sahasının dışında. Olayların merkezi Meşhed, Şii kutsal eşikler arasında. Lakin niyet beyanı var. Suudi Arabistan İran karşısında her cephede gerilemenin vermiş olduğu gerginlikle birlikte ateşi İran içlerine salmaktan bahsetmiştir. Gerçi Veliaht Prens Muhammed Bin Selman belki de toyluğundan ötürü böyle konuşmuş olmalıdır. Şimdi İranlı liderler tarafından sanık sandalyesine oturtulduğu için pişman olmalıdır. Davud Şeryan isimli sunucuya çatışmayı İran içlerine salacaklarını söylemiştir. Başka bir konuşmasında ise Hamaney'i Hitler'e benzetmiştir. Hillary Clinton ve bazı Alman bakanlar da dış müdahaleleri nedeniyle Putin'i Hitler'e benzetmişlerdir. Hala da Putin'i Çar'a ya da Hitler'e benzetenler eksik olmuyor. Suudiler İran'ın arka ya da ön bahçelerine salınmasını, sızmasını elbette hoş karşılamıyorlar; bütün cephelerde de gerilemenin vermiş olduğu stresle birlikte bu tür konuşmalar yapıyorlar. Bu tür irticali konuşmalar olayların patlak vermesinde onların rolü, parmağı olduğunu ispatlar mı?

ABD de Suudi Arabistan'a karşı İran kartını şantaj unsuru olarak kullanıyor. Bir zamanlar körfez Emirliklerine ya da İran'a karşı Saddam tehlikesini öne çıkarması gibi. Rusya, İran ile Suudi Arabistan arasında arabuluculuk teklifinde bulunmuş, Velit Canbulat da Muhammed Bin Selman'dan daha diplomatik bir dil kullanmasını, teenni ile hareket etmesini istemiştir.

İran rejimi ise içeride ve dışarıda sorunların kontrolden çıkmasıyla birlikte ülkeyi iyi yönetemediği ve kötü yönettiklerini itiraf etmek yerine ucuz yoldan kusurlarını boca edecek, asacak bir askılık arıyor. İşte burada ilk akla gelen ülke Suudi Arabistan. İlk üç gün içinde biter umuduyla alttan alan İranlı yöneticiler gösterilerin tırmandığını görünce beka kaygısıyla içeriye ve dışarıya karşı üsluplarını sertleştirdiler. Ruhani hala gösteriler bir şans veya fırsat dese de öbür taraftan da şiddete bulaşanları Vandallar olarak suçlamaktan geri kalmıyor. İran Başsavcısı Muhammed Cafer Muntezari şiddete bulaşan göstericilere aman vermeyeceklerini, şefkat göstermeyeceklerini ve göz yaşlarına bakmayacaklarını söylemektedir. Ayetullah Halhali'nin yeni kopyası Yargı Erki Başkanı Ayatollah Sadeq Amoli Larijani de göstericilere aman verilmemesini ve derhal onlara karşı hukuki işlem başlatılmasını istedi. Göstericilerin gözünü cezalarla yıldırmak ve korkutmak istiyorlar.

İran, olayları iç odaklı değil dış odaklı olarak okumayı tercih ediyor. Ruhani, yumuşak üslubuna rağmen olayların arkasında İsrail parmağı arıyor. Elbette göstericilere karşı rejiminin meşruiyetini konsolide etmenin ya da güçlendirmenin en kestirme yolu gösterilerin arkasında yabancı parmağı aramaktır, bulmaktır, var olduğu kanaati uyandırmaktır. Bu hele İsrail ya da Suudi Arabistan olursa daha efektif olacaktır. Rejimin Maslahatını Teşhis Kurumu Genel Sekreteri Ali Şemkani ülkesinin bu olaylarla birlikte bir vekalet savaşına sahne olduğunu ve maruz kaldığını söyledi. Rehber Ali Hamaney de İran-Irak Savaşında yakınları ölen aileleri ağırladığı bir ortamda İran-Irak savaşına atıfta bulunarak bu savaşla ilgili İran literatürüne vurguda bulundu. 'İmposed war' yani dayatılan savaş tabirini kullandı! Sanki bu defa iç kargaşa da, Saddam Hüseyin tarafından değil de Suudi Arabistan tarafından dayatılan bir vekalet savaşıyla karşı karşıya olduklarını ima etti. Nitekim, Ali Şemkani vakti gelince Suudi Arabistan'a uygun bir karşılık vereceklerini ve misillemede bulunacaklarını ifade etti. Meyadin Kanalı'na yaptığı konuşmasında dikkat çekici ifadesi şu oldu: ABD'nin müdahalesini affedebiliriz ama Suudi Arabistan'ın müdahalesini asla affetmeyiz… Bu anlama gelebilecek sözler söyledi. Daha doğrusu ABD'ye nazaran Sudi Arabistan'ın müdahalesi karşısında daha hassas olduklarını hatırlatmıştır (http://www.tehrantimes.com/news/419955/Security-chief-blames-S-Arabia-for-Iran-unrest).

Bu kesinlikle ideolojik bakış açısının bir ürünü ve düşmanca bir vizyondan kaynaklanmaktadır. Vehhabilik onlara göre ideolojik skalada birinci düşmanı temsil ediyor. Diğerleri teferruat olmasa bile tali!

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasimi ve Meclis Sözcüsü Nakavi Hüseyni de aynı odakları suçladılar. Loristan Vali Yardımcısı olaylarla ilgili olarak İran açısından olağan zanlı olan tekfircilere göndermede bulundu ve yabancı istihbarat örgütlerini suçladı. Zımni olarak Suudi Arabistan'ı hedef aldı. İşin ciddiyeti ortaya çıktıkça ve gösteriler derinleştikçe rejimin endişeleri arttığı oranda tavrı da sertleşiyor. 25 Ocak/11 Şubat 2011 tarihli Mısır olayları sırasında bir konuşması ortaya çıkan Ali Hamaney Mısırlıların tepkisini 'kutsal öfke' olarak selamlıyor. Lakin durum kendi sahasına intikal edince tutum değişiyor. Bunu kutsal öfke değil Allah'a düşmanlık olarak (baş başa baş Allah'a bağlı formülüyle) değerlendiriyorlar. Ayetullah Hamaney isim vermemekle birlikte karıştırıcılar arasında anonim olarak herkesin ismini saymış oldu. Hamaney son günlerde düşmanların İran aleyhinde bir araya geldiklerini, kenetlendiklerini ileri sürmüştür. Bu meyanda, Trump'ın göstericileri yüreklendiren açıklamaları da not edilmiştir.

Batı'da da olayların arkasında gizli el görenler bulunmaktadır. Amerikalı gazeteci ve yazar Stephen Lendman olayların CIA/Mossad orkestrası tarafından sahnelendiğini iddia etmiştir. Bu siyasi kokteyle İngiltere'yi katanlar da eksik değil. Bununla birlikte bu ispata muhtaç mücerret bir sözdür. Henüz bunun arkasını dolduracak veri veya kanıttan mahrumuz. İran sıkı korunan bir ülke ve dış istihbarat kurumlarının kolay cirit atabileceği bir yer değil. Ayrıca mollalar rejimi bir Musaddık rejimi değil ki yeni bir Ajax operasyonuyla kolayca devrilsin. Kök salmış bir rejimden bahsediyoruz.

Göstericiler örgütlü değil, liderlikten mahrum oluşu da en zayıf tarafı. Bu da bir yerlerden organize edildikleri tezini çürütmese bile zayıflatıyor. Dolayısıyla rejimden nefret edenlerin spontane bir biçimde sokaklara döküldükleri bir gösteri silsilesi ile karşı karşıyayız. Ruhani ile Trump basın önünde veya tweetler üzerinden atışsalar da Obama yönetimine yakınlığıyla bilinen Dr. Trita Parsi'ye göre Trump'ın olayları hiç etkileme gücü yok zira İran'da itibarı bulunmuyor (Parsi said the protests are not a US issue. "This is not about Trump, and Trump stepping into this is not necessarily helpful, because he doesn't carry any credibility in Iran.") Behram Kasimi de İran halkının ( tersinden Nejad'ın Amerikan versiyonu) Trump'a kulak asmayacağını dile getiriyor (http://edition.cnn.com/2017/12/30/world/iran-protests-issues/index.html ).

Keyhan gazetesi bir manşetinde 2009 yılındaki Yeşil Hareket kaynaklı olaylarda olduğu gibi son olayların da İsrail tarafından organize edildiğini ileri sürmektedir (https://www.haaretz.com/israel-news/1.832463).

Muhammed Hatemi hükümetinde kültür bakanı olarak görev yapmış bulunan Ataullah Muhacerani ise başka bir tezgahtan bahsediyor. Bu ise tamamen bir iç tezgah, iç parmak! Meşhed merkezli son gösterilerin arkasında Mahmut Ahmedinejad'ın Baydari Cephesiyle birlikte Hameney'in Meşhed Temsilcisi Alemü'l Hüda'nın bulunduğunu ileri sürüyor. Olayları bu ikilinin çıkardığını ifade ediyor. Olayların gerisinde ABD, İngiltere ve Suudi Arabistan üçlüsünün bulunduğunu söyleyen Rejimin Maslahatını Teşhis Kurumu Genel Sekreteri Ali Şemhani de gösterileri destekleyen Ahmet Alemü'l Hüda'yı paylamış, ateşle oynadığını söylemiştir. Bunun sonu kestirilemeyen bir fitneye yol açacağını ihtar etmiştir. Rejimin kanatları olayları birbirine karşı da körüklüyor olabilir. İç parmaklar, gösterilerin arkasındaki ismin Ruhani'den hiç hoşlanmayan Hamaney'in Meşhed'deki Temsilcisi Ayetullah Alemü'l Hüda olduğuna işaret ediyor. Olaylarda Trump'ın kuru sıkı söyleminden başka bir dahli olduğuna inanan yok. Netanyahu da olayların arkasında İsrail'in bulunduğuna dair iddiaları gerçek dışı olmasının yanında komik bulduğunu da ileri sürdü. Şimon Peres gibi o da İran halkı karşısında özenli bir dil kullanmayı tercih ediyor. İran'ın daha iyi bir rejimi hak ettiğini düşündüklerini ama yine de olaylarda kendilerinin bir payı olmadığını söylemiştir. Saddam döneminde Irak olayları ya da Suriye olaylarında olduğu gibi Netanyahu bekle gör politikası izliyor. İsrail aleyhine bir cephe açtırmak istemiyor. Bakanlarını İran olaylarıyla ilgili açıklamalarda dikkatli davranmaya çağırıyor, kendilerini frenlemelerini istiyor. 'Kürdistan referandumunda' tersini yaparak; açık davranarak hem Barzani'yi zora soktular hem de kendilerini rezil ettiler. Bakanlarından konuyla ilgili yorumlarını minimize etmelerini istemiştir. Bu nedenle de Tzachi Hanegbi ve Gilad Erdan gibi bir iki bakanın dışında olayların seyriyle ilgili konuşan olmamıştır. Gizli operasyonlar yapsalar bile karda yürür izini belli etmez misali ser verir sır vermezler. Verirlerse de çuvallarlar.

Ama belki de asıl sorulması gereken soru şu: İran'da rejim değişikliğini dört gözle bekleyen var mı? Bazı Arap ülkelerini saymazsak bu soruya kesin cevap vermek zor. Belki de imkansız.

Kimileri olayları Trump'ın yeni İran stratejisi kapsamında CIA'in İran masasına atanan Müslüman olarak bilinen Michael D'Andrea'nın tezgahladığını düşünüyor. Buna inanan çevrelere göre, atama kararından 6 ay sonra sokakları kaynamaya, karışmaya başladı. Bush döneminde de Michael Ledeen gibi şahinler İran dosyasına el atmışlardı ama laftan başka bir şey üretmediler.

Trump İran olaylarını Obama ile kapanmamış hesaplaşmasına malzeme yaptı. Obama'nın takdim ettiği fonlarla İran'ın terör faaliyetlerini finanse ettiğini ileri sürüyor. Aklı Obama'da kalmış.

İranlı eski diplomat Hamid Rıza Asefi'nin dediği gibi olayların çıkış nedeni ekonomik, siyasi ve mali yolsuzluklar. Birileri de içeride ve dışarıda bu olayları kullanmaya, kaşımaya çalışıyor ya da bunun hesaplarını yapıyor olabilir. Olayların dış parmaklar vasıtasıyla harekete geçirildiğine dair şimdilik hiçbir iz, emare veya kanıt yok. Ama bu, olaylar kontrolden çıktığında, sürekli hale geldiğinde yabancıların gardlarını almayacakları anlamına gelmiyor. Suriye'deki gibi. Olayları halk başlatıyor ama başkaları kullanıyor; zamanla iç çekişme yabancıların malzemesi haline gelebiliyor, devletler oyununa dönüşebiliyor.

Esat da kervandan geri kalmamak için şimdiden İran olaylarına dair teşhisini koydu. Yabancı parmağının bulunduğu bir komplo!

Vazifesini yapmayan, ihmal eden, kontrol edemediği olaylarda gizli el veya parmak arar. Sonuç olarak, bu tip olaylarda yabancı parmağı ararken çuvaldızı kendine batırma babından kötü yönetim, iç ihmal faktörünü de göz ardı etmemek gerekir. Tek kişilik tango olmaz! Yel kayadan bir şey koparamayacağı gibi yabancı eller de muhkem yapılara nüfuz edemez, diş geçiremezler.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN