Arama

Mustafa Özcan
Ocak 1, 2018
Horasan’da tarihin ayak sesleri

Horasan bölgesinin siyasi ve dini merkezi Meşhed odaklı olayların ışığında bölge tarihe geri dönüyor. Burası Emevi devletinin yıkılışına giden süreçte odak noktası olmuş, kalkışmanın sahnesi, adresi haline gelmiştir. Vali Nasr Bin Sayyar ile son Emevi Halifesi Mervan Muhammed Bin Mervan Horasan merkezli olaylarla alaşağı edilmiştir. Abbasi daisi veya propagandisti olarak Eba Müslim Horasani buralarda at koşturmuş ve Emevilerin sonunu burada getirmiştir. Horasan Abbasilerin insan ambarı olmuştur.

Uzun bir süredir sessiz kalan bölge yeniden kıpırdama ile harekete geçmiş ve kaynama noktasına gelmiştir. Burası bir üçgendir. Afganistan, Pakistan ile İran arasında mühim bir kavşak noktasıdır. Aynı zamanda önemli bir tarihi kavşak noktasıdır. Kum'dan sonra İran'ın en önemli kutsal merkezidir.

'Sekizinci İmam' Muhammed Ali Rıza burada metfundur. İmam Ali Rıza Sünni tasavvuf geleneği ile Ehl-i Beyt arasında bir bağlantı noktasıdır. Buluşma ve kavuşma noktasıdır. Cüneyd'in dayısı Serriyye Sakati Maruf Kerhi'den hırka giymiş o da İmam Ali Rıza'dan ders almıştır. Mustafa Kamil Şeybi gibi kimileri buradan ve benzerlerinden yola çıkarak Şia ile tasavvuf arasında bir bağlantı noktası, köprü kursalar da kazın ayağı böyle değildir. Ehl-i Beyt'i Şia'ya nispet etmek yerinde değildir. Ehl-i Beyti ile tasavvuf aktabı arasında elbette münasebet vardır ve olmalıdır. Bu münasebeti en güzel bir şekilde izah edenlerden birisi de Yemen asıllı Suudi Arabistanlı yazar Muhammed Ali Bar'dır. İmam Rıza hakkındaki eseri bu yolda aydınlatıcı eserlerden birisidir. Meşhed Harun Reşid ile İmam Rıza'nın kabrini buluşturmuştur. Onun ötesinde bu üçgende yer alan Tus kentinde İmam Gazali'nin de medresesinin harabeleriyle birlikte kabri de bulunmaktadır.

*

Meşhed'de başlayan olayların çıkışıyla veya mahiyetiyle alakalı olarak her kafadan bir ses çıkıyor. Kimileri meseleyi basitçe aynen İran rejiminin sunduğu gibi ABD, Suudi Arabistan ya da İsrail'e mal etme taraftarı. Batı kışkırtması olarak görüyor. İran rejimi fitne nazarıyla bakıyor. Hâlbuki Pers asıllı olan ve bir dönem zındıklıkla suçlanan İbnü'l Mukaffa 'insan bir kendi yanlışlarına bir de başkalarının doğrularına bakmalı, ders çıkarmalı' diyor. Hâlbuki İran rejimi kendinde tefani etmiş ve yok olmuştur. Kendi yanlışlarından ve başkalarının doğrularından pay ve ders çıkaramamıştır. Ne yazık ki İran rejimi 11 Şubat 1979 yılından beri 'emperyalizm karşıtlığı' yaftası altında bölgeye ABD'nin müdahaleleri için çekim alanı oluşturmuştur. Bölgenin çalkalanmasında ve istikrarının kaybolmasında temel nirengi noktalarından birisidir. Kısaca, İran rejimi bölgenin kilitlenmesine neden olmuştur. Rejim mi bölgeye müdahaleler için ABD'ye davetiye çıkartıyor yoksa ABD mi İran'ı karıştırıyor bu diyalektik bir tartışma olarak kalacaktır. Ya da bir ayrıntıdan ibarettir. İki şık belki de bütünün parçaları olabilir. İsrail gibi İran rejimi de, tarihi travmatik bir geçmişten beslenen yatışmaz bir yapıya sahiptir ve bölgede sürekli olarak tezat (dikotomi), sürtüşmeler üretmektedir.

Bir de İran halkının etkisini nominal saymak da (etkisiz görmek) olayı basite indirgemek olur. Kaldı ki Malik Binnebi'nin ifadesiyle dış hezimetin nedeni iç kırılganlıklardır. Bunu 'kabiliyetü'l hezime/yenilgiye yatkınlık' kavramıyla izah etmektedir. Kusuru başkalarının üzerine atmak, boca etmek kolaycılık olduğu kadar sorumsuzluktur da.

*

Memun İmam Ali Rıza'yı veliaht tayin ettikten sonra süreç doğru işleseydi Abbasiler arasında hem yeni bir Ömer Abdulaziz timsali biri zuhur etmiş olacak hem de tarihi yaralar sarılabilecekti. En önemlisi Ehl-i Beyt ve taraftarları ile yönetimler arasında bir kaynaşma sağlanabilirdi. Böylece on iki imam doktrini de başlamadan sona ermiş olurdu. İslam dünyası keskin iki kanada ayrılmamış olurdu. Bununla birlikte, Meşhed'deki olaylar bu iki kanat arasında gecikmeli de olsa bir kaynaşmayı doğurabilir. Zira yeni kalkışmanın karakteri Şii merkezli değil. Aksine tam da Emevilere yönelik kalkışmanın tarihi izdüşümünü hatırlatan bir kalkışma. Sümeyye Gannuşi'nin dediği gibi Körfez'de BAE nasıl bir ikinci İsrail'i temsil ediyorsa İran rejimi de Faysal Kasım'ın ifadesiyle ikinci Suriye rejimini temsil etmektedir. Özünde kutuplaştırıcı bir rejimdir. İmam Rıza ise özünde yatıştırıcı ve kaynaştırıcı bir şahsiyettir. Kutuplaştırmanın panzehridir. Dolayısıyla 2009 yılında olduğu gibi olayların Tahran veya Şiraz değil Meşhed'de patlak vermesi manidardır.

Meşhed'deki kalkışma siyasi bir kalkışma değil onun ötesinde varoluşsal bir kalkışmadır. Nedeni veya nedenleri tarihin derinliklerinde aramak gerekmektedir. 2009 olaylarında olduğu gibi İran rejiminin kabuğuna değil özüne ve karakterine yöneliktir. İran halkı rejim içinde siyasi bir taraf olmaktan çıktı tamamen rejimin karşı safına geçti. 2009 yılında düzelme olsaydı pansuman tedavisi olacaktı şimdi ise İran halkı ameliyat yapıyor.

Halk ayaklanmasında iki husus öne çıkmaktadır. Bunlardan birisi halkın alım gücünün düşmesi paralelinde yolsuzlukların tavan yapması ve bu yolsuzlukların üzerine gidilmemesidir. İkinci olarak, Hizbullah'ın kuruluşundan beri İran halkına sarf edilecek paraların dış maceralarda harcanması ve özellikle Hizbullah gibi örgütlere akıtılmasıdır. Suriye politikası tavan yapmıştır. İran halkı bu nedenlerden dolayı burnundan solumaktadır ve yeni zamlar ve el ve cep yakan fiyatlar öfkesini kabartmıştır. İran halkı Esat yanlısı politikalara burnundan solumakta idi. Dolayısıyla bu münasebetle Türkiye'ye de bir gönderme yaparak; CHP'nin Suriye politikalarının da İran halkı tarafından veto edildiğini hatırlatmalıyız.

Tahran eski belediye başkanlarından ılımlı Gulam Hüseyin Kerbaşci rejimin Suriye politikalarını eleştirecek olmuş ama söylediklerine söylemedikleri de ilave edilerek ağzına tıkılmış ve bu nedenle aleyhinde dava açılmıştır. Rejim Esat destekçiliğini tabu haline getirmiş ve sorgulanmasına izin vermemiştir. Şimdi halk bunu ve sonuçlarını topyekün bir biçimde sorguluyor. İran rejimine bu talihin bir oyunu olmalı: Kazandığını zannederken kaybetmek! Ertelenmiş sorgulamalar toplu sorgulamaya dönüşüyor. Ağızlarda gevelenen tabu sokağa düşmüş ve dökülmüş oldu. Şimdi sorgulanan sadece dış politika değil. Bölgesel siyasi/askeri araç Hizbullah ile birlikte başta Dini Rehber Hamaney de sorgulamadan geçiyor!

*

Horasan'da gelişen olaylar Arap Baharının yansıması ve artçı dalgalarıdır. Rejim Arap ülkelerine müdahale ile birlikte yıpranmıştır. Rejim Tahran'ın savunması Şam'dan geçer diyordu ama şimdi yıkımın Şam'dan geçtiği ayan beyan ortaya çıkıyor. Propaganda başka gerçekler daha başka.

Halkın öfkesinin kabarmasında konut yolsuzluğu başı çekmektedir. Adeta ülkenin her köşesinde bucağında çeşitli sektörlerde Rıza Zerrap örnekleri fışkırmaktadır. İran adeta 'sahtekârlar cennetidir' bunlar üst mercilerden de himaye bulmaktadır. İran'da hangi taşı kaldırsanız altından Rıza Zerrap tipleri çıkmaktadır. Bu da sahtekarlardan canı yakan halkı infiale sevk etmektedir. Sandiz konut projesi bu sahtekarlıklardan birisidir ve Meşhed bölgesinde 160 bin kişinin dolandırılmasına neden olmuş ve canını yakmıştır. Meşhedliler paralarını dolandırıcılara kaptırmışlar rejim de buna seyirci kalmıştır.

Yanlış ve saldırgan ve isabetsiz dış politika da halkın öfkesini kabartmıştır. Ülkenin paraları Esat rejimini desteklemek için çarçur edilmiş: halkın dişinden tırnağından artırılan meblağlar Şam'a akarken öbür yandan da Suudi Arabistan büyükelçiliğine yönelik sabotaj ve kundaklama ile birlikte Körfez'den gelen Şii ziyaretçilerin ayağı bıçak gibi kesilmiştir. Bu da Bursa seviyesindeki 3 milyonluk şehir olan Meşhed'de küçük işletmeleri, küçük ölçekli esnafı vurmuştur. Dükkanlar kepenk kapatmış. Ardından Meşhed merkezli bankalar da çökmüş altında ise küçük mudiler kalmıştır. Mesele bununla da sınırlı değil. En fazla Afgan göçmeni Meşhed'de barınıyor, bunlar da ucuz iş gücünü temsil ediyor ve bunlar varken Meşhedlilerin iş bulma şansı neredeyse imkansız. Bütün bu amillerin toplamı halkı galeyana sevk etmiştir. Yani meselenin özünde kötü yönetim bulunmaktadır. Dünyada da sevinenler elbette çıkacaktır. Dünyada sevinenler çıkacak diye İran halkını ağlatmak reva mıdır?

2009 hilafına bu yeni devrimin liderleri yok. Bu yönüyle Arap Baharına benziyor. Yetim devrimler. Yeşil Hareket sırasında ise Mir Huseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi halka önderlik ediyordu. Şimdi ise hareket daha sahipsiz ve masum.

Emevileri Horasan merkezli bir ayaklanma yıkmıştı. Muhammed Bir Mervan burada yıkıldı. Emeviler gibi dini ve ırki anlamda şuubiliğe dayanan bu rejimi de benzeri bir tehlike benziyor. Şimdiki devrim kıvılcımı reformcuların dalgasını aştı ve gökkuşağı gibi altında gayri memnun bütün kesimleri ve her rengi barındırıyor. Şahçı da var Şah karşıtı da var. Hepsinin ortak hedefi kendilerince tahammül sınırını aşan bu rejimi silkelemek. Rejim halk kitlelerini bastırsa bile rejim bu yara ile fazla uzağa gidemez. Bu yara iflah etmez.

Bir ihtimal daha var: İmam Rıza ile birlikte natamam kalmış buluşma ve kaynaşma bu halk hareketiyle birlikte tamamına erer. İran komşularıyla kucaklaşır ve tarihi kavgalar sona erer. İran Ön Asya ile Orta Asya arasında buluşma köprüsü olur. İslam dünyası bayram eder.

İran rejimi kazındığında altından bastırılmış olan berrak/dupduru ehli beyt gerçeği çıkacaktır. Bölge tarihin dirilişine sahne olacaktır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN