Zekeriya Erdim

Yankı odası sakinleri

Çocukluk yıllarımızda, kırsal kesimde yaşadığımız günlerimizde; derin vadilerin içine girip, yamaçlarla konuşurduk. Sesimizin bir o tarafa, bir bu tarafa çarpıp geri dönerek güçlü bir uğultuya dönüşmesinden; memnun, mesut, bahtiyar olurduk.

Ancak; vadinin dışındaki yaylalarda, platolarda bulunan insanlar bizi duymazdı. Allah'tan başka hiç kimse; sesimize, sözümüze kulak misafiri olmazdı.

Bu hali, bazen uykularımızda da yaşarız. Rüyalarımızda, avazımızın çıktığı kadar bağırır; aynı yatakta yatan eşimize bile, sesimizi duyuramayız.

Ülkemizde ve toplumumuzda, dünyamızda ve insanlık âleminde; eskiden beri çok sayıda sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, dini, ideolojik, bilimsel, teknolojik, askeri, diplomatik özellikli kurumlar yahut yapılar var. Kimileri, kısa ömürlü olup çabucak kayboluyor; kimileri, uzun ömürlü olup yıllar boyu yaşıyorlar.

Bazıları legal yani meşru, bazıları illegal yani gayrı meşru olabiliyor. Bir kısmı, kendi içlerinde bölünmeler yaşayıp; kökü bir, dalları ayrı organizmalar haline gelebiliyor.

Her birinin "çıkış" noktaları ile "varış" noktası öngörüleri ayrı olsa bile; "duruş" özellikleri bakımından benzerlikler bulunduğunu biliyoruz. Bu cümleden olmak üzere; büyük bir kısmının, "yankı odası" refleksi içinde olduklarını görüyoruz.

Her bir yapı, kendi hayat alanının sınırlarını çizen kalın ve yüksek duvarlar örüyor. Girişin ve çıkışın "kontrollü", anlayışın ve yaşayışın "kurallı" olduğu kaleler kuruyor.

İçeridekiler, kendilerini; "korunaklı bir ortamda, güven içinde yaşayan şanslı insanlar" olarak görüyorlar. Dışarıda kalanlara ise; "bahtı kara zavallılar" gözüyle bakıp duruyorlar.

Her kalenin ve kale ahalisinin; kendilerine has duygu, düşünce, davranış kalıpları oluşuyor. İzole edilmiş ortamlarda; giderek "tek tip yaşama biçimi" gelişiyor.

Beraberinde gündeme gelen şey; aşırı derecede "övme-övünme" ihtiyacı. İçinde bulundukları yapının yıldızını parlatma, itibarını yüceltme iştiyakı.

Siz buna, "konumunu ve durumunu kutsama" da diyebilirsiniz. Toplum içinde; küçük, orta, büyük ölçekli örneklerin varlığına şahit olabilirsiniz.

Bütünün değeri arttıkça, onu oluşturan parçaların da değeri artmış oluyor. Tavuk yumurtadan, yumurta tavuktan çıkıyor; birbirini besleyen ve büyüten bir "döngü" haline geliyor.

Yolun başında "mütevazı" olan öncülerin, ortasında "müstağni" kalıbına girdiklerini görüyoruz. Kulluktan ilahlığa terfi edip, "mutlak belirleyici" makamına oturduklarına şahit oluyoruz.

Belli bir noktadan sonra, sadece kendi seslerini duyuyorlar. Duvara çarpıp geri gelen yankıları; "doğrulayan ve destekleyen mesajlar" gibi algılayıp, kulaktan kulağa yayıyorlar.

Aksine beyanda bulunmak, imkânsıza yakın oluyor. Koro şefine uymayanlar, aynı besteyi çalmayanlar; gafil ya da hain sıfatını alıyor.

Oysa insan, "özgür" ve "özgün" yaratılmıştır. Her biri, varlık âleminde oynayacağı role uygun özelliklerle donatılmıştır.

Allah'tan başka hiç kimseye, kayıtsız ve şartsız bağlanmak caiz değildir. Allah yolunun rehberleri, önderleri; ilahi mesajın tebliğcisi ve temsilcisi olan vahiy elçileridir.

Onlar, her sözü dinler; doğru olanı yaparlar. Dil ile ikrar, kalp ile tasdik, hal ile temsil ederek; fıtrat çizgisine ve çerçevesine uygun bir hayat yaşarlar.

İnsanların, hak ile batıl arasında "tercih" yapma hakları vardır. Herkes kendi yapıp ettiklerinin, "ödül" ya da "ceza" cinsinden karşılığını alır.

Bizim "yankı odamız", cümle yaratılmışları içine alan varlık âlemimizdir. Babamız Âdem ile anamız Havva'nın bütün çocukları; din ve kan bağı ile bağlı olduğumuz ailemizdir.

Allah (cc), sahibimiz; yerler ve gökler mektebimiz. Kur'an, temel ders kitabımız; Peygamber(sav) başöğretmenimiz.

Duvarları da dağları da aşacak bir ufka sahip olmalıyız. Sadece insanların değil; cümle yaratılmışların sesini ve nefesini duymalıyız.

Kale duvarlarımızın kapıları ve pencereleri; temiz havanın oksijenine, güneşin sıcaklığına ve aydınlığına açık olmalı. Anın vacibine vâkıf olabilmek için, dışarıdan gelecek seslere de kulak kabartılmalı.

Evlerde ve ailelerde annelerin, babaların; örgün ve yaygın eğitim kurumlarında öğretmenlerin, idarecilerin; devlette ve toplumda aydınların, yöneticilerin "yankı odası sakinleri" gafletinden kurtulmaları gerekir. Aksi takdirde; kendi istek ve iradeleriyle kurdukları kalelerin burçları, devrilip üzerlerine düşebilir.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.