Zekeriya Erdim

Eğitimin “alaylı”ları ve “mektepli”leri

Eskiden beri, hayatın bütün alanlarında ve konularında, insanlar; kendi kabiliyet ve kapasitelerinin sınırları dışında kalan işlerini görebilecek, ihtiyaçlarını karşılayabilecek "usta"lara yahut "uzman"lara ihtiyaç duyarlar. Bir başka ifadeyle, herkesin her şeyi yapabilmesi mümkün olmadığı için; birbirlerini tamamlayıp takviye ederek ayakta kalırlar.

Teori ile pratiğin ayrı düştüğü durumlarda; ister istemez, bir ikilem yaşarız. İşi ehline havale etme niyeti ve gayreti içine girdiğimizde; resmî makamlarca verilmiş "belge"ye mi, fiili kazanımlarla elde edilmiş "bilgi"ye ve "beceri"ye mi itibar edeceğimiz konusunda şüpheye, tereddüde düşeriz.

Düşünürüz ki; bizim için, kişinin "kendisi" mi yoksa "diploma"sı yahut "sertifika"sı mı önemlidir? Acaba, işimizi hangisi görür; ihtiyacımız olan malı ya da hizmeti kim üretir?

Aslında, cevabını arayıp bulmaya çalıştığımız; "Alaylı mı, mektepli mi?" sorusudur. Şüphesiz, ikisinin bir arada bulunması; öncelikli tercihimiz olur.

Ancak; bu, her zaman mümkün değildir. Özellikle taşrada, mahrumiyet bölgelerinde, doğal afet ve savaş dönemlerinde; hem işi bilen, hem elinde diploması olan birileri bulunamayabilir.

Kısaca özetlemek gerekirse; herhangi bir alanda, konuda, meslekte, branşta sahada yetişenlere "alaylı", sınıfta yetiştirilenlere "mektepli" diyoruz. Alaylıların, pratiğin içinde yaparak, yaşayarak öğrendiklerini; mekteplilerin ise, örgün eğitim kurumlarında, teorik ağırlıklı müfredat programları ile yetiştirildiklerini biliyoruz.

Hayatın içinde; her iki kategorinin de iyi ve kötü örnekleri var. Çeşitli alanlarda ve konularda; diplomasız "alim"ler de, diplomalı "cahil"ler de bulunabiliyorlar.

ARA FORMÜLLER

Zaman zaman, devletin ve milletin imkan ve ihtiyaç durumuna göre; "ara formül"lere de başvuruluyor. Sınav, mülakat, formasyon kursu gibi süreçlerden geçirilerek; alaylılara da diplomalılar gibi istihdam ve iş görme hakkı veriliyor.

Geçmiş dönemlerde, Milli Eğitim Bakanlığı; kadro açığını kapatmak için, bazen bu yola girdi. Fakültelerin, alan yakınlığı olan bölümlerinden mezun olanlara öğretmenlik hakkı; eğitim bilimlerinden mezun olanlara da, kendi branşlarının dışındaki branşlarda görev yapma imkanı verdi.

Diyanet İşleri Başkanlığı, gayrı resmî "medrese"lerde yetişen yahut özel dersler alarak kendilerini yetiştiren "molla"lara; tıpkı İmam Hatip ve İlahiyat mezunları gibi, "imam"lık yapma hakkı tanıdı. Doğu'da ve Güneydoğu'da, terör örgütünün ifsad ettiği kitlelerin ıslahına katkı sağlamak amacıyla; yüzlerce molla, "din görevlisi" olarak atandı.

Son yıllarda; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın da buna benzer bir uygulaması var. Üniversitelerin, Sosyal Bilimler'le ilgili bölümlerinden mezun olanlar; kısa bir formasyon eğitiminden geçirildikten sonra, Aile Danışmanı olarak görevlendiriliyorlar.

KARİYER ÇATIŞMALARI

Günlük hayatın içinde, zaman zaman; "alaylı"lar ile "mektepli"ler arasında yaşanan "kariyer çatışmaları"na şahit oluyoruz. Bir yandan, "Diploman kadar konuş kardeşim, sen nere mezunusun?" cinsinden ikazları; öte yandan, "Diplomayı bakkaldan mı aldın, hay seni okutan hocanın" cinsinden itirazları görüyor, duyuyoruz.

Hatta, bazen; bu konuyu karikatürize eden fıkralar anlatılıyor. Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan; sembolik hikâyeler, anekdotlar aktarılıyor.

Rivayete göre, âlim bir zat; deniz yoluyla Boğaz'ı geçmeye çalışırken, kendisini götüren kayıkçıya, "Okuma-yazma bilir misin?" diye sormuş. "Hayır, bilmem" cevabını alınca; "Gitti ömrünün yarısı" diye hayıflanıp, küçümseyici bir imada bulunmuş.

Biraz sonra, fırtına çıkmış; kayık battı batacak, gitti gidecek gibi sallanmaya başlamış. Kayıkçı, âlime, "Efendim yüzme bilir misiniz?" diye sorup da "Hayır evladım, bilmem" cevabını alınca; taşı gediğine koymuş ve "Gitti ömrünün tamamı" diye mırıldanmış.

Böylece; ilmin teorik bilgiden ibaret olmadığını anlamışlar. Bir başka ifadeyle; denizde, yüzme bilen alaylının, yüzme bilmeyen mektepliden daha avantajlı olduğunu kavramışlar.

ALAYLI ÂLİMLER

Geçmişin sayfalarına, satırlarına göz attığımızda; çok sayıda "alaylı âlim"ler görüyoruz. Kendi ilgi ve ihtisas alanlarında, ürettikleri katma değerlere baktığımızda; hem hayranlık, hem de hayretler içine giriyoruz.

Böyle güzel ve özel örnekler; günümüzde ve güncel hayatımızın içinde de var. Örgün eğitim safha ve süreçlerinden geçmemiş, okullarda okuyup karne yahut diploma alma yolunu seçmemiş bazı kimseler; akademik kariyer sahibi nice doktorlara, doçentlere, profesörlere şapka çıkarttırıyorlar.

Bu durum, bize; iki önemli gerçeği anlatıyor. Bir yandan, sistem dışı yollarla da "iyi eğitim" alınabileceğini; öte yandan, alanında bilgi ve beceri sahibi olan herkese, uygun bir formülle, "yetkinlik ve yeterlilik belgesi" verilebileceğini hatırlatıyor.

Belli bir süre, eğitimin "mektepli"lerini kendi haline bırakıp; "alaylı"larına ışık tutmaya çalışacağız. Özellikle, çarpıcı örnekleri ve öyküleri; değerli okuyucularımızla paylaşacağız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.