Brüksel'e karşı denge arayışında Türkiye-Polonya ilişkileri

Cumhurbaşkanı Erdoğan 17 Ekim itibariyle Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda’nın davetlisi olarak Varşova’ya gitti. AB ile ilişkileri epey gerilen Türkiye’nin Polonya’ya davet edilmesi zamanlama açısından oldukça manidar. Ekonomiden eğitime kadar birçok anlaşmanın yapıldığı heyetler arası görüşmelerin, 19-20 Ekim AB Konseyi toplantısından hemen önceye alınması da AB elitlerine yönelik bir mesaj olarak okunabilir. Kaczynski’nin Polonya’sı AB’den bağımsız olarak, kendi yol haritasını çizmeye doğru mu gidiyor?

Yayınlanma Tarihi: 18.10.2017 00:00 Güncelleme Tarihi: 18.10.2017 15:47

ARTIK ESKİ POLONYA YOK

Polonya'nın tarihi trajedilerle dolu. Rusya ile Almanya arasında sıkışıp kalmak, işgallere uğramak ve uzun yıllar Sovyet baskısı altında yaşamak, ülkeyi farklı refleksler geliştirmeye sevk ediyor. Sovyet bloğunun çöküşünden AB üyeliğine kadar transformasyon dönemi yaşayan Polonya toplumu, AB içinde geçirdiği yaklaşık 13 yılın ardından, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor. AB'nin elitleri olarak nitelendirilen Almanya ve Brüksel ile birçok konuda görüş ayrılığı yaşayan Polonya, (Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Slovakya'dan müteşekkil) Vişegrad Grubu üzerinden kendi yol haritasını çiziyor. Bununla da kalmayıp AB özelinde Almanya ile açıkça tartışmaktan geri durmuyor ve AB'ye "kendi politikalarını bize dikte ettirmeyi bırak" demekten de çekinmiyor. Aslında bu noktaya gelinmesi pek de sürpriz sayılmamalı. Mevcut iktidar partisinin ardındaki güçlü isim Jarsolaw Kaczynski, 2014 yılında henüz partisi iktidarda değilken, "Polonya'nın bugünkü Türkiye'nin konumunda olması için her şeyi yapmak lazım. Zira Türkiye artık kayda değer, önemli bir ülkedir" demişti. Kaczynski'nin bu cümlesi belki abartılı görülebilir ama bu cümlenin ardında Türkiye'yi dikkatle izleyen bir Polonya var. Bu söylem, Kaczynski'nin aklında nasıl bir Polonya tasavvuru olduğunu anlamamız açısından da bize ipucu sunuyor. Kaczynski, Polonyalıların meşhur bir şarkısında söylendiği gibi "Żeby Polska była Polską!" (Polonya gerçek Polonya olsun) diyor. Komünizm dönemine ait olsa da bu şarkı hâlâ Polonya milliyetçiliğinin önemli simgelerinden biri. Kaczynski'nin bu sözü söylemesinden yaklaşık bir yıl sonra Prawo i Sprawiedliwość (PiS) (Hukuk ve Adalet) partisi iktidara geldi ve iki seçim kazanarak bünyesinden başbakan ve cumhurbaşkanı çıkarmayı başardı.

AB AYNASINDA AYNI POZİSYONU ALMAK

Kaczynski'nin Polonyası iki yıl boyunca eleştirilerin hedefinde olmaktan da kurtulamadı. Kürtaj yasası ve yargı reformu ciddi protestolarla karşılandı. Özellikle yargı konusunda yeni atamalara ilişkin değişiklik yapılmasını öngören Kaczynski, kendisini ve partisini AB'nin eleştiri oklarının hedefinde buldu. "Polonya demokrasiden uzaklaşıyor", "Polonya despotizme kayıyor" ve (Polonya'nın sözde İslamileşmesine karşı çıkan) "Stop Pislamizm" benzeri AB menşeili eleştirilere karşı Başbakan Beata Szydlo "Yargı reformunu protesto edenler yurtdışı kaynaklı ve oradan finanse ediliyorlar" demek zorunda kaldı ve bunlara karşın Polonya tarafı da kendi ajandasını oluşturmaya koyuldu.

Polonya işe tazminat dosyasını açarak başladı. Almanya'yı ı uzun bir süredir II. Dünya Savaşı'nda Polonya'ya karşı soykırım suçu işlemekle eleştiriyor ve hayatını kaybeden yaklaşık 6 milyon Polonyalıya için 1 trilyon dolar tazminat istiyor. Polonya'nın ikinci hamlesi ise Almanya'nın kendi seçim tartışmalarına dahil ettiği Türkiye üzerinden geldi. Polonya Erdoğan'ı Varşova'ya davet ederek AB'nin Brüksel toplantısı öncesinde bir mesaj verdi. Andrzej Duda "Türkiye AB'nin çok önemli bir ortağıdır; bunu da kimseye açıklamak zorunda değilim" diyerek aslında adres göstermiş oldu. "Polonya Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemiştir ve desteklemeye de devam edecektir" sözüyle de AB'nin Ekim ayındaki toplantısında önce desteğini ortaya koydu. Zira Ekim ayındaki toplantıda Merkel, Türkiye'nin üyelik müzakere sürecinin dondurulacağını veya tamamıyla bitirilebileceğini ifade etmişti. Polonya bu hamlesiyle Almanya'ya karşı diplomatik gücünü göstermekle kalmadı, aynı zamanda uzun vadede AB içinde Almanya'ya karşı denge oluşturabilecek bir blok içinde Türkiye'nin de desteğine zemin hazırlamış oldu.

600 YILI AŞKIN DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN REEL POLİTİĞE YANSIMASI

Polonya ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin tarihi çok eskiye dayanıyor. Hatırlanacağı üzere 2014 yılı, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerinin 600. yılı olarak kutlanmış ve bu bağlamda birçok etkinlik düzenlenmişti. Erdoğan'ın ziyareti esnasında imzalanan savunma, eğitim, kültür, bilim vb. birçok anlaşmanın iki ülke arasındaki toplumsal, siyasi ve diplomatik ilişkilere önemli katkı sağlayacağından şüphe yok. İki ülke arasındaki ticaret hacminin yükseltilmesi temennisinin yanı sıra, Polonya'da mukim Türk vatandaşlarına yönelik Sosyal Güvenlik Anlaşması da önem arz ediyor. Polonya'da yaşayan (yaklaşık 6 ila 7 bin) Türk, diğer Avrupa ülkelerindekilere kıyasla sayıca az durumdalar. Ama konumları oldukça nitelikli. Birçoğu işveren veya öğrenci. İşçi olarak bulunanlar ise Polonyalılara kıyasla ortalama veya üzeri maaşla çalışıyorlar.

İmzalanan Sosyal Güvenlik Anlaşması Polonya'daki Türkleri rahatlatacaktır ama madalyonun bir de diğer yüzü var: Sürekli artan İslamofobi. Polonya'da İslamofobi, Müslüman etnisite barındıran birçok Avrupa ülkesine kıyasla epey yüksek seviyelerde seyrediyor. 38 milyonluk ülkede Müslüman topluluğun nüfusa oranı binde biri dahi geçmediği halde, 2016 yılında yayınlanan bir rapora göre, Polonya toplumu bu rakamın yüzde 7'lere ulaştığını düşünüyor ki bu 2 milyonu aşkın bir nüfus demek. Oysa ülkedeki Müslümanların sayısı 10 bin civarında. Buna rağmen ülkedeki Müslümanlara yönelik sözlü ve fiili saldırılar artıyor ve bu saldırılar yer yer raporlanabiliyor. Eğitimlerini Polonya'da sürdüren Türk öğrenciler de bu durumdan olumsuz şekilde etkileniyor. Oysa Polonya toplumu tarihinde çok-kültürlü bir yapıya sahip olmuş, gerek Tatarlara gerekse de Yahudilere ev sahipliği yapmış bir toplum. Müslüman nüfusun bu derece az olmasına karşın, İslamofobi oranının yüksek oluşu, açıklaması kolay olan bir durum değil. Polonya medyasının, İslam dünyasıyla ilgili haberleri taraflı ve uluslararası medyadan etkilenerek vermesi, 'İslam' ile 'terör' kelimelerinin birlikte telaffuz edilmesi, Polonya toplumunun İslam dünyasıyla yoğun ilişkisinin olmaması gibi birçok unsur, bu durumu besleyen nedenler arasında sayılabilir. Burada Polonya tarafına düşen, Türkiye örneğinde olduğu gibi, ilişkilerin pozitif yönlerine odaklanmak, müşterek noktalara vurgu yapmak ve İslam dünyasıyla bağını daha rasyonel ve pragmatist seviyede yürütmek. Ama bunları yaparken de kendi toplumunda İslamofobiyi artıracak unsurlara yer vermemek olmalı. Bu hassasiyetler göz önünde bulundurulduğu sürece, diplomatik ilişkilerin geçmişine yönelik söylemler, nostaljik olmanın ötesine geçer ve reel politiğe geçecek zemin daha rahat oluşur.

UZAK KOMŞU, YAKIN ORTAK

Polonya Cumhurbaşkanı Duda'nın Erdoğan'la görüşmesini "oldukça samimi" olarak nitelemesi ve Polonya'nın Türkiye'nin AB sürecini desteklemeye devam edeceğini vurgulaması, diplomatik ilişkilerin artarak devam edeceğine işaret ediyor. Polonya'nın hassas olduğu konulardan biri olan mülteciler meselesinde Türkiye'nin çabalarının ve iş birliğinin takdir edilmesi de önemli. NATO üyesi olmaları, AB ilişkilerinde benzer pozisyonlara sahip olmaları ve Almanya'nın agresif tavrına karşı ortak siyaset üretebilme kabiliyetleri, iki ülkeyi ciddi müttefik haline getirmiş durumda. Bu ziyaretin önemli hedeflerinden biri de ticari ilişkilerin 6 milyar dolar seviyesinden, gelecek 5 yıl içinde 10 milyar dolara çıkarılması. Her iki ülke bunu gerçekleştirebilecek potansiyele sahip.

Erdoğan'ın da konuşmasında Polonya'nın BMGK geçici üyeliğine desteğinin tam olduğuna vurgu yapması, iki ülkenin uluslararası platformlarda daha fazla dayanışma içinde olacağının göstergesi. Bununla birlikte, umulur ki Polonya 15 Temmuz sonrası Türkiye'nin artan ve değişen güvenlik hassasiyetini anlar ve bu konuda ilgili ülkelerden talep ettiği dayanışmayı ivedilikle gösterir.

[Emrah Dokuzlu Polonya Bilimler Akademisi Sosyal Araştırmalar Enstitüsü'nde (GSSR) Avrupa'daki Türklerin siyasileşme süreci hakkında akademik çalışmalarını sürdürmektedir]

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.