“Filin bütünü”nü görene övgü olarak Mevlâna’yı okumak
Mevlâna telakkimiz hikâye anlatan bir dede ile hazır cevaplarıyla imdada yetişen bir söz ustası arasında gider gelir. Mevlâna üzerindeki ilgide, bilginin yerini duygunun alması büyük düşünürün zihin dünyasını şekillendiren mirası hesaba katmamamızdan kaynaklanır.
Dinî ve ahlaki hayatın en zor meselelerini izah etmek üzere yazılmış bir "fıkh-ı ekber"den hikâyeler ve masallar derlemek dünyanın garip bir cilvesidir. Bu itibarla "Mesnevî'den hikâyeler ve masallar" diye başlayan eserler, Mevlâna'nın bizzat kendi adının verilmiş olduğu ticari kurumlar, yemek adlarından bile tuhaf gelir bana.
Demek ki Mevlâna ne yaparsa yapsın, müşterek muhayyilemiz eserini bir tür masal-hikâye kitabı, kendisini de 13'üncü asrın hoş hikâyelerini anlatan bir şair olarak görmüştür. Mevlâna bütün gayretiyle bizi "sazlığa", yani hakikatimizin bulunduğu asıl vatana dönmeye davet ederken biz onu burada olmaya ve buranın ahvali üzerinde konuşmaya zorlarız.