Çocukların kolayca öğrenebileceği dini kavramlar

Namaz kılmak, Kur'an okumak gibi bazı ibadetleri yapabilmek için abdest alırız. Bize yetecek kadar su bulduğumuz her yerde abdest alabiliriz. Adab, edep kelimesinin çoğuludur. Edep, 'incelik, kibarlık, iyi davranış' gibi anlamlara gelir. Adab kelimesi dinin gerekli gördüğü ve aklın güzel bulduğu bütün söz ve davranışlardır. Bu kelime, yeme içme adabı, uyuma âdâbı gibi genellikle … adabı şeklinde kullanılır. Bu durumda kendisinden önce gelen kelimeye ait özel kuralları, incelikleri ve uyulması gereken dinî esasları ifade eder. Her şeyin bir yolu yordamı vardır. İşte adab bu yolu yordamı gösterir. Bir insanın yaratılış ve ruh özelliklerinin bütünü yani huyları o insanın ahlakını oluşturur. Ahlâki özellikler iyi ve kötü olarak nitelendirilir. O yüzden bazı insanlar için 'Vay ahlaksız vay,' denilirken, bazıları için de 'Ne güzel insan, ahlak timsali, maşallah,' ifadeleri kullanılır. Ahiret dünyadan sonraki hayat anlamında kullanılan ifadedir. Müslümanlar dünyadan sonraki hayata yani ahirete inanırlar. Ahirete iman etmek imanın şartlarından biridir. Dünyadayken güzel güzel yaşayanlar, temiz bir hayat sürenler, haksızlık etmeyip birbiriyle iyi geçinen insanlar ahirette de kol kola gezerler. Ahmed, Peygamberimizin Kur'an-ı Kerim'de zikredilen isimlerinden biridir. Kur'an-ı Kerim'de geçen öteki ismi ise Muhammed'dir. Bu iki isim de 'övülmüş' demektir. Peygamber Efendimiz, yaşadığı hayatı, sözleri, ahlakı ve davranışlarıyla övüldüğü için Kur'an-ı Kerim'de Muhammed olarak nitelenmiştir. Kendisinden önceki peygamberlerden ve insanlardan çok daha fazla övüldüğü için de Ahmed ismini almıştır. Elbette bu isimleri ona bizzat Allah vermiştir. Alak suresi, Kur'an-ı Kerim'in ilk gönderilen ayetlerinin bulunduğu suredir. Amentü, müminlerin iman etmeleri yani inanmaları zorunlu olan esasları belirten özel bir kavramdır. Amentü kelime olarak Arapça'da 'iman ettim' demektir. Amentü Müslümanların çok küçük yaşlarda öğrendikleri, ezbere tıkır tıkır okudukları kısacık Arapça bir metindir: Âmentü billâhi ve melâiketihi ve kütübihî ve rusülihî vel yevmi'l-âhiri ve bil kaderi hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ ve'l-ba'sü bade'l-mevt hakkun eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resulühû. Bunu okuduğumuzda şöyle demek isteriz: 'Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, iyi ve kötü her şeyin Allah'tan geldiğine iman ettim. Ölümden sonra dirilmek de haktır. Ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed O'nun kulu ve elçisidir.' Âmin, 'Allah kabul etsin.' anlamında kullanılan bir sözdür. Peygamber Efendimiz duaların sonunda âmin denilmesini tavsiye etmiştir. Biz de onun sünnetine uyarak duaların sonunda âmin deriz. Böylelikle Allah'tan duamızı kabul etmesini isteriz. Fatiha suresini okuduktan ya da dinledikten sonra da âmin deriz. Âmin duanın kapanış kelimesidir. Aşr-ı şerif kelime olarak 'değerli, şerefli on' demektir. Müslümanlar düğün, cenaze, mevlit gibi çeşitli sebeplerle bir araya geldiklerinde Kur'an-ı Kerim'den ayetler okurlar. İşte böyle bir topluluk içinde yüksek sesle okunan ve çoğunlukla on ayet uzunluğundaki bölümlere 'aşr-ı şerif' denir. Aşr-ı şerifleri hem sesi güzel hem de Kur'an-ı Kerim'i güzel okuyan kişiler okur. Kur'an-ı Kerim'deki cümle ve cümleciklere de 'ayet' denir. Ayetlerin uzunlukları birbirinden farklıdır. Bir ayet bazen bir sayfa kadar uzun olurken, bazen de bir harf bile bir ayet olabilir. Ayetlerin hepsi Allah'ın sözleridir. Bu ayetleri Allah, Peygamber Efendimize vahiy ile bildirmiştir. Kur'an-ı Kerim'in sayfalarına bakarsanız, satırlarında küçücük çiçeklerin olduğunu görürsünüz. Bu çiçekler oraya süs olsun diye konmamıştır. Onların asıl görevi ayetleri birbirinden ayırmaktır. Yani iki çiçek arası bir ayettir. Çiçeklerin içinde Arap rakamlarıyla kaçıncı ayet olduğu yazılıdır. Ayetü'l Kürsi, Bakara Suresi'nin 255. ayetidir. Bu ayetin Kur'an-ı Kerim'in en yüce ayeti olduğu bildirilmiştir. Ayette yüce yaratıcımız tanıtılır. Peygamberimiz farz namazlardan sonra bu ayetin okunmasını tavsiye etmiştir. Hatta sabah, akşam ve yatağa yatınca da okumamızın gereğini dile getirmiştir. Müslümanların çoğu bu ayeti ezbere bilir. Bakara Suresi, Kur'an-ı Kerim'in en uzun suresidir. İçindeki 286 ayetle Kur'an-ı Kerim'in yaklaşık 1/12'sini oluşturur. Bakara Suresi Kur'an-ı Kerim'de, Fatiha'dan sonra ikinci sırada yer alır. Aslı Beraet olan kelime sözlükte 'Bir borçtan, ceza veya sorumluluktan kurtulmak; temize çıkmak; uzak olmak' gibi anlamlara gelir. Ramazan ayından hemen önceki ay olan Şaban ayının tam ortası yani 15. gecesi için kullanılan bir tabirdir. Berat gecesi, Müslümanlarca kutsal sayılan, rahmet ve af gecesi, müminlerin dualarının kabul, günahlarının af olduğu bir zaman dilimidir. Bismillâhirrahmânirrahîm ifadesinin kısaltılmış halidir. (Okumakta zorluk çekenler için heceyle: bis-mil-la-hir-rah-ma-nir-ra-him). Peygamber Efendimiz her hayırlı işe besmeleyle başlamayı tavsiye etmiştir. O yüzden Kur'an-ı Kerim okumaya, yemek yemeye, su içmeye, baloncuk yapmaya, ip atlamaya, top oynamaya… kısacası her işe başlarken hep besmele çekeriz. Böyle yapınca 'Biz bu işi Allah'ın adıyla, O'nun rızası için ve O'nun izniyle yapıyoruz,' demek isteriz. Allah yardım edince yaptığımız işler de kolaylaşır. Cahiliye, Kur'an-ı Kerim inip İslamiyet yayılmadan önceki Arapların tutum ve davranışları için kullanılan bir kavramdır. Cahiliye – adı üzerinde – cahillik, kabalık, görgüsüzlük demektir. Bu kavram İslam'a uymayan her türlü inanç, söz ve davranışı ifade eder. Cahilliğin moda olduğu, cehaletin ortalığı kasıp kavurduğu, İslam'dan önceki döneme Cahiliye Devri denir. Bu devirde insanlar o kadar cahillerdi, o kadar cahillerdi ki kendi elleriyle taştan, tahtadan putlar yapıp onlara taparlardı. Cebrail dört büyük melekten biridir. Diğer büyük melekler İsrafil, Mikail ve Azrail'dir. Cebrail'in görevi peygamberlere vahiy indirmektir. Yani Allah ile peygamberleri arasında bir habercidir. Bütün peygamberlere vahyi getiren Cebrail'dir. Bir bütünü oluşturan parçaların her birine cüz denir. Kur'an-ı Kerim'i oluşturan otuz parçanın her birinin adı da cüzdür. Her cüzün başlangıç sayfasında, sayfanın kenarında cüz gülü denilen güle benzer bir işaret vardır. Bu işarette kaçıncı cüz olduğu yine Arap rakamlarıyla yazılıdır. Dua istemektir. İnsanın Allah'a yönelerek maddi, manevi bir şeyler istemesine dua etmek denir. Dua, Allah ile kulu arasındaki köprüdür. İnsan, duaları sayesinde her istediğinde Rabbine ulaşabilir. Arap alfabesine Elifba denir. Tıpkı bizde alfabeye ABC demek gibi bir şey yani. Ayrıca Kur'an-ı Kerim okumayı öğrendiğimiz kitaplara da Elifba ya da Elifba cüzü deriz. Kur'an-ı Kerim öğrenmeye Elifba cüzünün ilk sayfalarında yer alan Arap harflerini öğrenmekle başlarız. Elhamdülillah, 'Şükür Allah'a mahsustur.' anlamında bir dua sözüdür. Bu cümle Kur'an-ı Kerim'de tam yirmi üç yerde geçmiştir. Maddi ve manevi bütün nimetleri bize gönderen Allah'tır. Bizi sıkıntılardan, belalardan koruyan da yine O'dur. Şükür etmek, insanlara teşekkür etmek gibidir. Nasıl bize iyiliği dokunan birine hemen teşekkür ederek memnuniyetimizi dile getiriyorsak, bize bunca nimeti veren yüce yaratıcımıza da şükretmeliyiz. Allah, O'na şükredersek nimetlerini artıracağını müjdelemiştir. Yani biz O'nun nimetleri karşısında ne kadar elhamdülillah dersek, Allah da o nimetten bize daha çok verir. Allah'ın emriyle Peygamber Efendimiz kendisine inananlarla birlikte Mekke'den Medine'ye göçmüş yani hicret etmiş. Medineli halk O'na ve Müslümanlara o kadar yardımcı olmuşlar ki, onlara Ensar adı verilmiş. Yani yardım edenler. Evlerini açmışlar göç eden kardeşlerine, maddi manevi destek olmuşlar. Tüm ihtiyaçlarını karşılamışlar. Bu yüzden onlar bu yardımlarının karşılığında Ensar olarak tarihe adlarını yazdırmışlar. Adından da anlaşılacağı gibi Eûzü besmele, Eûzü ve besmelenin birleşiminden oluşan söz öbeğidir: Eûzübillâhimineşşeytânirracîm bismillâhirrahmânirrahîm. (Okumakta zorlananlar için heceyle: E-û-zü-bil-lâ-hi-mi-neş-şey-tâ-nir-ra-cîm. Bis-mil-lâ-hir-rah-mâ-nir-ra-hîm.) Eûzü besmelenin manası: 'Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.' demektir. Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de ve Peygamber Efendimizin hadislerinde kesin olarak yapılmasını emrettiği işlere farz denir. Farzlar bizim Allah'a karşı görevlerimizdir. Namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zekât vermek ilk akla gelen farzlar arasındadır. Her ne şartta olursak olalım farzları yerine getirmek gerekir. Farzları yaptığımızda sevap kazanırız. Yapmazsak hem günah olur, hem de günün birinde yapmamız için üzerimize borç olarak yazılır. Bu borçları da ölmeden önce ödemek lazımdır. Fatiha Kur'an-ı Kerim'in ilk suresidir. Fatiha'nın kelime anlamı 'açan, açılacak şeylerin başıdır.' Kur'an-ı Kerim'in açılış suresi olduğu için bu adı almıştır. Fatiha Suresi her fırsatta okunan bir suredir. Namazın her rekâtında, yatağa yatınca, şifa bulmak için, bir ölünün ardından, bir duanın sonunda… O yüzden ilk ezberlenen surelerden biridir. Fidye ihtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kimsenin Ramazanın her gününe karşılık yardıma muhtaç kimselere bir miktar para vermesidir. Elem tera diye bilinen Kuran'daki kısa surelerden biridir. Hem okuması, hem ezberlemesi keyiflidir. Fil Suresi Mekke'yi ordusunun önündeki fille yıkmaya gelen Ebrehe'nin düştüğü durumu ve Allah'ın ebabil kuşlarıyla Kabe'yi nasıl koruduğunu anlatır. Ramazan ayının sonuna yetişen Müslümanların bu mübarek ayı afiyetle, huzurla geçirdiği için bir şükür ifadesi olarak ihtiyaç sahiplerine para vermesidir. Bu sadaka vacip bir sadakadır. Yani farz kadar kesin olmasa da yapılması gereken bir ibadettir. Aile büyüğü olarak babalar çocukları yerine de fitre verirler. Ne o, gözün kumbaradaydı da birden rahatladın bakıyorum. Furkân, Kur'an-ı Kerim'in diğer bir adıdır. Bu isim aynı zamanda Tevrat için de kullanılmıştır. Furkân kelime olarak iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, helali haramdan, inananı inanmayandan ayıran ve gerçekleri açıklayan demektir. Mekke'de bulunan Kabe'yi ve civarındaki kutsal olan özel yerleri, belirli vakti içinde, usulüne uygun olarak ziyaret etmek demektir. İslam'ın beş şartını sayarken onu da anmadan geçemeyiz. Hac yapanlara hacı denir. Parası olan ve gücü yetenlerin ömürlerinde bir defa hac yapmaları farzdır. Hacer taş, esved siyah demektir. Haydi birleştirin bakalım zihinlerde. Hacer-i esved yani siyah taş, Kâbe'nin doğu köşesinde bulunan kırmızımsı, esmer, parlak bir taştır. İbrahim ve İsmail (a.s.) tarafından Kâbe inşa edilirken bu güzel taş Ebû Kubeys dağından getirilip Kâbe'nin doğu köşesine, tavafa başlangıç işareti olarak konulmuştur. Hacda veya umrede kâbenin etrafında dönmeye yani tavaf etmeye başlarken, her dönüşte bu taşı selamlar hacılar. Ellerini kaldırıp 'Bismillahi Allahu Ekber' derler. Hadis, Peygamber Efendimizin sözleridir. Kur'an-ı Kerim'den sonra dinimizin en önemli kaynağı hadislerdir. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'in açıklanmasında da en önemli kaynak yine hadislerdir. Peygamber Efendimizin mübarek sözleri Kur'an-ı Kerim'i açıklar, İslam'ı öğretir. Bazı ibadetleri yapmamıza engel olan kirliliğe hades denir. Taharet de temizlenmek anlamına geldiğine göre ibadetleri yapabilmemiz için temizlenmeye hadasten taharet adı verilir. Mesela namaz kılmak mı istiyorsun? O halde önce abdest almalısın. İşte bu hadesten taharet olur. Böylece namazın dışındaki farzlardan birini de yerine getirmiş olursun. Kur'an-ı Kerim'i bütünüyle ezbere bilen kişiye hafız denir. Peygamberimize Kur'an-ı Kerim ayetleri birer birer indikçe inananlar bu ayetleri yazıyorlardı. İçlerinden bazıları da gelen ayetleri ezberliyordu. Böylece ta o zamanda Kur'an-ı Kerim'i ezberleme geleneği ortaya çıkmıştı. Bu gelenek yüzlerce yıldır Müslümanlar arasında hâlâ devam etmektedir. Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde kesin bir dille, açıkça yapılmaması istenen işlere haram denir. Yani haramlar, dinimizin yasaklarıdır. Mesela yalan söylemek, dedikodu etmek, hırsızlık yapmak, içki içmek, domuz eti yemek haramdır. Bir şeyi haram etme yetkisi sadece Allah'ındır. Allah'ın haram ettiklerinden uzak durmak gerekir. Bir haram iyi niyetle bile işlense yine de haramdır. O yüzden fakirleri doyurmak için zenginlerden çalmak, birini sevindirmek için yalan söylemek, tadını merak ettiği için domuz eti yemek haramdır. Haramın çoğu da azı da haramdır. O yüzden haram için 'Bu kadarından ne olacak, canım,' denmez. Haramlardan uzak duran insan bu dünyada da öteki dünyada da rahat eder. Arap alfabesinde sesli harf yoktur. Onun yerine sessiz harflerin altına ve üstüne konarak onların birer ses ile okunmasını sağlayan işaretler vardır. İşte bu işaretlere hareke denir. Hat sanatı, Arap harfleriyle güzel yazı yazma sanatıdır. Bu sanat kullanılarak Kur'an-ı Kerim'den ayetler ve Peygamber Efendimizin hadisi şerifleri yazılır. Elbette 'Aa benim yazım çok düzgündür. Ver hele sen şu kalemi,' diyen herkes hat yazamaz. Hat sanatıyla uğraşan kişiye 'güzel yazı yazan sanatçı' anlamına gelen 'hattat' adı verilir. Hattat olmak da her yiğidin harcı değildir. Çünkü hat sanatı öğrenmesi de uygulaması da oldukça zor bir sanattır. Kur'an-ı Kerim'i baştan sona bir kez okumaya hatim denir. Hatim etmek için 'Kur'an-ı Kerim ele alınır, güzelce besmele çekilir, ilk sayfadan okunmaya başlanır, bitene kadar da kalkmadan okunur,' denemez. Çünkü Kur'an-ı Kerim üç beş değil, tam altı yüz sayfalı bir kitaptır. O yüzden bir oturuşta Kur'an-ı Kerim'i baştan sona okumak mümkün değildir. Hatim edebilmek için birçok kez Kur'an-ı Kerim'in karşısına oturmak lazımdır. Kur'an-ı Kerimi baştan sona okuduktan yani hatim ettikten sonra yapılan duaya hatim duası denir. Hatimden sonra kesinkes şu okunmalıdır diye şart koşulmuş belli bir hatim duası yoktur. Herkes kendi ihtiyacına göre dua edebilir. Hatimle teravih namazı iki önemli ibadetin bir araya getirilmesiyle oluşur: Hatim indirmek + teravih namazı kılmak. Kur'an-ı Kerim'in baştan sona okunmasına hatim denir. Ramazan ayı boyunca yatsı namazından sonra kılınan namaza da teravih namazı denir. Bu durumda hatimle teravih namazı, teravih namazı kılarken hatim indirilmesidir. Dinde yapılması veya yenilip içilmesi serbest olan şeylere helal denir. Allah ve Peygamber Efendimiz, bir şeyin helal olduğunu bildirdiyse ya da onunla ilgili günah veya haram demediyse o helaldir. Bunu düşünecek olursak dünyada o kadar çok helal vardır ki say say bitmez. Mesela her türlü meyvenin suları, şerbetler, bitki çayları, kahveler, sıcak çikolatalar, ayranlar, gazozlu içecekler, mineralli sular… Hira Dağı, Mekke yakınlarında bir dağdır. Peygamberimize ilk vahiy bu dağda bulunan Hira Mağarası'nda gelmiştir. Peygamberimiz sık sık insanlardan uzaklaşarak bu mağaraya çekilirdi. Kırk yaşındayken yine bir gün bu mağaradaydı. Bir anda kendisini adıyla çağıran bir ses duydu. Başını kaldırıp baktığında etrafı bir nur kapladı. Cebrail Aleyhisselam karşısına geldi ve ona 'Oku!' dedi. Peygamber Efendimiz 'Ben okuma bilmem,' diye cevap verdi. Cebrail Aleyhisselam iki kez daha aynı emri verip aynı cevabı aldıktan sonra 'Oku! Her şeyi yaratan Rabbinin adıyla oku!' diye başlayan Alak Suresi'nin ilk beş ayetini getirdi. Peygamberimiz yıllarca İslam dinini Mekke şehrinde yaymıştır. Kendisine inananların sayısı günden güne artıyordu. Mekke'de yaşayan müşrikler Müslümanlara akıl almaz işkenceler yapıyorlardı. İşte bu yüzden Allah'ın da emriyle Peygamber Efendimiz kendisine inananlarla birlikte Mekke'den Medine'ye göçtü. Tarihte bu olaya Hicret denir. Sözlükte 'küp' anlamına gelen Kâbe, Mekke'de Mescid-i Haram denilen Cami-i Şerîfin ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 11-12 m. eninde taştan yapılmış dört köşe bir binadır. Aaa o kadar mı, ben de daha büyük bir şey sanıyordum demez hiçbir Müslüman. Çünkü Kâbe'nin İslam dininde önemi öyle büyüktür ki her müslüman ömründe defalarca onu ziyaret etmeyi ister. Kâbeyi seyretmek bile insana güven verir. Farklı renk, dil ve milletten tüm Müslümanları orada bir düzen içinde Kâbe'nin etrafında dua ederken görürsün. Bu büyük bir bütünün parçası olduğunu hissettirmeye yeter. Kade-i ahire son oturuş demektir. Oturup bir daha kalkmamak anlamına gelmez. Son oturuş namazların son rekâtında selam vermeden önce Ettehiyyatü duasını okuyacak kadar oturmaya denir ve namazının geçerli olabilmesi için önemli bir şarttır. Kade-i ahirede duaları okuduktan sonra selam verir ve namazdan çıkarsın. Kadir gecesi, Kur'an-ı Kerim'in indirilmeye başlandığı mübarek gecedir. Bu gece o kadar mübarektir, o kadar mübarektir ki sabaha kadar yeryüzüne akın akın melekler iner. Allah edilen duaları kabul eder, ibadetlere kat kat sevap verir, af dileyenleri affeder. Ramazan ayının her gecesini 'Kadir gecesi bilip' bol bol ibadet edelim diye Peygamber Efendimiz Kadir gecesinin tam olarak hangi gece olduğunu bildirmemiştir. Bu gecenin Ramazan ayının yirmi ile otuzuncu gecelerinin arasında olduğuna işaret eden değişik hadisler vardır. Kelamullah, Allah'ın sözü demektir. Elbette Allah'ın sözü insanların sözlerine benzemez. Allah kullarıyla konuşmuştur. Ama bu iki insanın karşılıklı konuşması gibi bir şey değildir. Allah, insanlarla peygamberleri vasıtasıyla konuşur. Peygamberleriyle de vahiy yoluyla konuşur. Kelamullah yani Allah'ın sözü denildiğinde Tevrat, İncil, Kur'an-ı Kerim gibi vahiyle Peygamberlere verilen kitaplar, sayfalar ve ayetler anlaşılır. Ama daha çok Kur'an-ı Kerim anlaşılır, çünkü değiştirilmeden kalan tek Allah sözü O'dur. İçinde sıvı bir yağ ve fitil bulunan kaptan oluşmuş aydınlatma aracıdır kandiller. Ama bizim hayatımızda kandillerin başka bir anlamı daha vardır. Mübarek gün ve geceler için kullandığımız manasıyla kullanılan kandilden bahsediyorum. Onlar hayatımıza ışık olurlar. Allah'ın duaları kabul edeceğini işaret ettiği özel zamanlardır. Evimizde, mahallemizde, şehrimizde ayrı bir heyecanla kutlanır kandiller. Kevser suresi Kur'an-ı Kerim'in yüz sekizinci suresidir. Bu surenin özelliği Kur'an-ı Kerim'in en kısa suresi olmasıdır. Sadece üç ayetten, on kelime ve kırk iki harften oluşur. O yüzden Kur'an-ı Kerim ezberleyenler arasında en gözde suredir. Kur'an-ı Kerim, Yüce Allah'ın vahiy yoluyla yirmi üç yılda peygamberimiz Hazreti Muhammed'e Arapça olarak gönderdiği kutsal kitaptır. Kur'an-ı Kerim kutsal kitapların sonuncusudur. Baştan sona Yüce Allah'ın sözüdür. Bundan asırlar önce inmiş olduğu halde içindeki 114 sureden ya da 6.236 ayetten ya da 77.449 kelimeden ya da 323.015 harften bir tanesi bile değişmemiştir. Maşallah, kısaca 'Allah'ın dediği olur.' demektir. Bu kelimenin kullanımı Kur'an-ı Kerim'in yukarıda yazılı olan ayetine dayanır. Bir şeyi görüp beğendiğimizde, bunun Allah'tan olduğunu hatırlamak için 'maşallah' deriz. Çünkü bütün güzellikler, iyilikler, nimetler, başarılar yalnızca Allah'tandır. Beğendiğimiz bir şeye nazarımız değmesin diye de maşallah deriz. Müslümanların ilk kıblesidir. Şimdi kıblemiz Kâbe. Ama ondan önce Peygamberimiz ve Müslümanlar bir süre namazlar için en uzak mescid anlamına gelen ve Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa'ya dönüyorlardı. Peygamberimiz ibadet amacıyla seyahat edilebilecek üç mescidden birinin Mescid-i Aksa olduğunu bildirmiştir. Diğerleri, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi'dir. Peygamberimizin doğum günü olarak kutlanan mübarek güne mevlid kandili denilir. Bu kandilde Peygamberimizi anar ona bolca salavat getiririz. İşte böyle: Allahümme salli ala seyyidina Muhammed. Muhammed Aleyhisselam'ın kim olduğunu anlatmak için hangi birini söyleyelim: Yüce Allah'ın kulu ve Peygamberi, insanlara gönderilen son Peygamber, peygamberlerin en üstünü, Allah'ın 'Habibim' (sevgilim) dediği Resül, her Peygamber kendi kavmine gönderilirken her millete gönderilmiş Peygamber, Allah'ın 'Sen olmasan, sen olmasan hiçbir şeyi yaratmazdım,' dediği Nebi, tüm âlemin uğruna yaratıldığı yüce insan, âlemlerin efendisi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber, Kur'an-ı Kerim'in indirildiği Peygamber, Kur'an-ı Kerim'in her ayetini hayatına geçirmiş insan, geleceği tâ İncil'de müjdelenmiş Peygamber, ondört asır sonra bile doğum gününü kutladığımız insan, Miraç'ta rabbini gören Peygamber, Abdullah ve Âmine'nin biricik oğlu, Abdülmuttalib'in canından çok sevdiği torunu, her şeyiyle örnek insan, en büyük ahlak üzere yaratılmış kişi, insanların en güzeli, hiçbir zaman kötü söz söylemeyen, kimsenin kalbini kırmayan, yüzünde her zaman gülümseme olan, ona inananın da inanmayanın da 'emin' dediği doğru sözlü insan, kıyamette insanların ümitleri tükendiğinde müjde olarak yetişecek insan, Kıyamette muradı sorulduğunda 'Ümmetim… Ümmetim' diyecek Peygamber… Ne mutlu onun gibi bir peygamberin ümmeti olan bizlere. İslam dinine inananlara Müslüman denir. Peygamberimiz Müslümanı 'elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kişi' olarak tanımlamıştır. Buna göre İslam, inanca, ibadete, insanlar arası ilişkileri düzenleyen kurallara ve ahlaka dayanan bir inanç sistemidir. Bu güzel dine girmek için fotoğraf,diploma,ikametgah gibi belgelere de gerek yok. Tek gereken anlamını bilerek ve inanarak kelime-i şahadet getirmek yani Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh yani 'Ben şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed O'nun kulu ve elçisidir' demektir. İslam'ın beş şartı, gözümüzün nuru, günde beş vakit bizi Rabbimizle buluşturan güzel bir ibadettir namaz. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakti farzdır. Ama bunun yanında ben ekstradan kılmak istiyorum diyenler de nafile adı verilen namazlar kılabilir. Namaz kılmaya hazırlığın şartlarından biridir. Namaz kılınacak yerin, bedenin ve elbiselerin temiz pak olması anlamına gelir. Öyle kirli ve pis yerlerde namaz kılınmaz. Bu güzel ibadeti yapmak için önce çevreyi temizlemelisin. Namaz kılacağın yerin temiz olmasına dikkat etmekle başlasan yeterli. Allah rızasını umarak sabah imsak vaktinden akşam ezanına yani iftara kadar yemek yememek, bir şey içmemektir. Ramazan orucu yetişkin ve akıllı Müslümanlara farzdır. Senin için henüz farz olmadıysa deneme amaçlı tutabilirsin elbette. Ya da gün ortasına kadar tutulan tekne oruçlarını deneyebilirsin. Oruç tutmanın en güzel yanı gece yarısı kalkıp sahur yemeği yemektir. Bir de gün boyu açlıktan sonra gelen ziyafet sofrası yani iftardır. Ramazan, Kur'an-ı Kerim'in indirildiği mübarek aydır. Müslümanlar bu ayda gündüzleri oruçla, geceleri ibadetle geçirir. Bu ay, aynı zamanda Kur'an ayı olarak da bilinir. Çünkü hem Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmiştir hem de Müslümanlar bu ayda bol bol Kur'an-ı Kerim okurlar, dinlerler. Şükür, teşekkür etmek, hamd etmek demektir. Allah'a teşekkür etmek için Elhamdülillah ifadesini kullanırız. Yemeklerden sonra, sınavdan çıktığımızda, zor bir görevi başardığımızda elhamdülillah, Allah'a şükürler olsun, deriz. Namaza başlama sinyali tekbirdir. Buna iftitah tekbiri de denir. Allahü ekber yani Allah büyüktür diyerek namaza başlayabilirsin.

Çocukların kolayca öğrenebileceği dini kavramlar

Abdest