Arama

Mustafa Özcan
Eylül 13, 2017

Şubat ile Eylül ayları son dönemlerde olaylarıyla tarihe damga vuran, geçen aylar arasında yer alıyorlar. Küresel anlamda 11 Eylül (2001) rejimiyle tanışmadan evvel yerel anlamda 12 Eylül (1982) rejimiyle tanışmıştık. 12 Eylülün zihinlerde kalan en önemli yönü tutuklama furyasıydı. Yüzbinlerce insan emniyetin envanterinden geçti. 11 Eylül ise küresel anlamda bir sıkıyönetim rejimiydi her ülkenin de kendisine has 11 Eylül'ü olduğu veya yaşama ihtimali bulunduğu kayda geçti. Tam bu noktada Suudi Arabistan kendi 12 Eylül'ünü (2017) imal etti.

5 Haziran 2017 günü tarihi bir gündü ve Katar'a yönelik abluka veya boykot yürürlüğe sokuldu. 14 Temmuz tarihi ise başka bir dönüm noktası oldu ve İsrail, 'Kara Cuma' olarak da tarihe geçen günde Aksa'ya giriş çıkışları yasakladı ve Müminler ile Aksa'nın arasına girdi. 12 Eylül de Arapların yeni günlerinden (eyyamu'l Arab) birisi olmaya namzettir. Özellikle de veliahtların değiştirilmesinden beri Suudi Arabistan anormal, gergin ve sıcak günler yaşıyor. Bunun nedeni entrika üssü Birleşik Arap Emirliklerinin büyüyen etkisidir. Etkisi de kendisi gibi negatif oluyor.

Birleşik Arap Emirlikleri'ne değen yanıyor. Eskiden bir İsrail efsanesi, tabusu vardı. Şimdi BAE tabusu da oldu. İsrail'le ilgili ortalıkta dolaşan iki tabu veya şehir efsanesi vardır. Bunlardan birisi, İsrail'e ilişilmez, dokunulmaz algısı. İsrail'e ilişen behemehal yanar! Kur'an'da Samiri ile alakalı olarak böyle bir ifade –la misas- vardır. Ona muayyen bir süre dokunulmazlık verilmiştir. Bu nedenle geçmişte İsrail'i eleştirenlerin akıbetinden genellikle endişe edilmiştir. Başına bir şey gelir denmiştir. Bundan İsrail'in eli uzun anlamı çıkar. Bu yüzden de nemelazımcılar 'aman değme, dokunma' demişlerdir. İsrail, Halil Vezir (Ebu Cihad), Ebu İyad ve İsam Sartavi gibi nicelerini suikastla öldürmüştür. Mossad'ın elinin uzun olduğuna başka delil aramaya lüzum yoktur. Neredeyse elinin ermediği ve değmediği yer kalmamıştır. Ama İsrail'in her eleştirene de ulaşacak hali yok. İsrail'le ilgili ikinci efsane ise yenilmezliği idi. Bu tabular zamanla kırıldı, yıkıldı.

BAE de caydırıcılık açısından İsrail'in izinden gidiyor. Kestirmeden şöyle söyleyebiliriz: BAE'ye değen veya dokunan yanıyor! Bunun somut delilleri de var. Sözgelimi Ürdün Muhaberatının eski adamı Vesim Yusuf BAE'nin gözdesi haline gelirken sadece BAE'yi eleştirdi, dil uzattı diye Ürdün Müslüman Kardeşler Başkan Vekili Zeki Beni Erşid 'dost bir ülkeyle ilişkileri bozma' töhmetiyle içeriye atılmış ve bir müddet hapiste tutulmuştur. Şimdi de Katar'a sempati duyuyorlar ya da BAE'ye antipati duyuyorlar diye Suudi Arabistan bir tutuklama furyası başlattı ve ülkenin ileri gelen düşünürleri (20 kadar) gözaltına alındı. Bunlar arasında zaman zaman ülkemizi de ziyaret eden Selman Avde de var. Kardeşi Halit Avde ise onun tutukluluğunu twitter hesabı üzerinden paylaştı diye gözaltına alındı. Devrik veya azledilmiş veliaht Muhammed Bin Nayıf'ın göz hapsine alınmasından veya saraya kapatılmasından beri ülke durulmuyor. Ülke her geçen gün yeni bir çalkantı ile karşılaşıyor. Kral Fahd'ın oğlu Abdulaziz'in, Muhammed Bin Selman'ı yedeğine aldığı gerekçesiyle BAE Veliahdı ve Savunma Bakanı Muhammed Bin Zayed'e twitter üzerinden dokunduğu, yüklendiği, hırpaladığı için gözaltına alındığı ve ardından serbest bırakıldığı konuşuluyor. Suudi Arabistanlı resmi ulema veya uluma-ı rüsum 'Vehhabiliği doğru temsil etmiyor' diye Katar'a verip veriştiriyorlar ama gerek Yusuf Uteybe ve gerekse Muhammed Bin Zayed her fırsatta Vehhabiliğe dokunuyor ve zemmediyor, onlara bir tepki yok! Suudi Arabistanlı resmi ulema kendilerini yerenleri görmüyor buna mukabil Katar yönetimini Vehhabilik nokta-i nazarından aforoz etmekle meşgul oluyor. Katar'ı sahih bir dini çizgide olmamakla suçluyorlar. Oysa, Dubai-Abu Dabi hattı kendilerini çizgi dışı, tarih dışı/ anakronik görüyor. Muhammed Bin Selman da esasında BAE rejiminin bakış açısına teslim olmuş durumda. Onlar da yük haline geldiğini düşündükleri Vehhabilikten kurtulmanın peşindeler. Artık resmi dini çizgiyi safra gibi görüyorlar. Ülkeyi alimler değil İsrail yanlısı liberaller yönetiyor.

12 Eylül'de Suudi Arabistan'da gözaltına alınanların suçu ne? Bu konuda rivayet muhtelif. Hicaz'ın eski hakimleri Al-i Reşid soyundan gelen muhalif isimlerden Medavi Reşid, Selman Avde ve arkadaşlarının 'düşünce suçu' işlediklerinden dolayı gözaltına alındıklarını ileri sürüyor. Katar Yönetimi de aynı fikirde ve boykotçu ülkelerin fikir terörü işledikleri yönünde açıklamalarını sürekli olarak canlı tutuyor, tekrarlıyor. Gerçekten de bu zevatın tek suçu Katar'a sempati duymaları ve kötüleme ve karalama kampanyalarına katılmamalarıdır. Yani susma hakkını kullanmaları veya pozitif düşünmeleri. Bu nedenle de ifadeden dolayı değil susmaktan dolayı cezalandırılıyorlar. Veya cezalandırma nedenleri Selman Avde'nin bir twitinde dile getirdiği gibi, ülkelerin ve halklarının yararına Allah'tan yöneticilerin kalplerini ve gönüllerini birleştirmesi için niyaz etmeleridir. İyi niyet temennisi suç kabul edilerek Selman Avde ve arkadaşları derdest edilmiştir. Selman Avde bu ve benzeri twitlerini Katar Emiri Temim ile Muhammed Bin Selman'ın telefon görüşmesinden sonra 'işler yoluna giriyor' kanaatiyle sevincinden dolayı paylaşmıştır. Besbelli sevinci kursağında kaldı. Halbuki, Muhammed Bin Selman bu konuşmayı yalanlamış ve bu olayı yeni bir tırmandırma sebebi saymıştır. Zira kısa yoldan Katar rejimini devirmek ve modelini imha etmek derdindeler. Öbür seçenekler kendilerini tatmin etmiyor. Bununla birlikte Katar çetin ceviz çıkmış bulunuyor ve bunun hazımsızlığını yaşıyorlar.

Bu kampanya furya halini almış ve makul ölçülerini aşmıştır. Aylarca gizlendikten veya ülke dışına çıktıktan sonra tanıtma bakanının tavassutuyla El Hayat'taki yazılarına yeniden başlayan Cemal Kaşıkçı yazılarına başlamadan veda etme durumunda kalmıştır. Mağdurlar lehine bir iki twit atınca bir kez daha işine son verilmiştir. Bundan önce de Kaşıkçı'nın yayın yönetmenliğini yaptığı Arap Kanalının (Kanatu'l Arab) başına da böyle benzeri bir kaza gelmişti. Yayına başlamadan kapanmıştı. Halbuki Cemal Kaşıkçı Türki Bin Faysal'ın danışmanlığını yapmış deneyimli ve kraliyet ailesine uzak olmayan bir gazeteci.

Son sıralarda bu ülkede gazeteci ve yazar kıyımı var. Ürdünlü yazar İhsan Fakih de El Hayat'ta yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra Suudi Arabistan'ın bölgesel ilişkilerindeki rota kaymasının kurban olmuştur. Ülke Katar-Türkiye istikameti yerine BAE-Mısır eksenine doğru kaymıştır. Dolayısıyla İhsan Fakih de yeni rota hattında tutunamamıştır.

Kantarın topuzunun kaçırıldığı şuradan belli ki, tutuklananlar sadece Katar sempatizanı veya İhvan yanlısı değil aynı zamanda her kesim tarafından saygın olarak anılan isimler. Sözgelimi, araştırmacı Abdullah Maliki ve ekonomist İsam Ez Zamil gibi isimler bu tür teknokrat isimler. İdeolojik angajmanları oldukça sınırlı yetenekler. Şimdi insanlar içeride ve dışarıda hayret makamında şunu sormaktan kendilerini alamıyorlar:

Suudi Arabistan nereye gidiyor? Suudi Arabistan nereye gidiyor veya savruluyor? Acaba ülkeyi yönetenler bu sorunun cevabını biliyorlar mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN