Arama

İsmail Güleç
Ekim 23, 2021
Üniversitelerin topluma katkısı
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Üniversitelerin görevleri sıralanırken, eğitim ve araştırmadan sonra üçüncü sırada, bulunduğu ve bir parçası olduğu topluma katkı sunması gelir. Üniversitelerin topluma katkısı dolaylı ve dolaysız yol olmak üzere ise iki şekilde olur. Dolaylı katkısı, yetiştirdiği ve mezun ettiği öğrenciler ve ürettiği bilgi ile olur. Bu kısa vadede görülecek katkı değildir ve sonuçlarının görülmesi yılları alır. Topluma katkı ile kastedilen ise dolaysız katkıdır.

Dolaysız katkı da iki şekilde gerçekleşir. İlki, öğretim üyelerinin toplumun ihtiyacı olan bilgiyi muhtelif iletişim araçları yardımı ile toplumun anlayabileceği dil ve üslup ile aktarmasıdır. İkincisi ise üniversitenin, doğal olarak öğretim üyeleri ve öğrencilerin hayatın ve toplumun gerçeklerinden uzaklaşmaması, öğrencilerin mezun olduktan sonra bir şekilde parçası olacakları toplumu ve sorunlarını daha yakından tanıması için resmi ve sivil kurum ve kuruluşlarla birlikte yapılan etkinlikler ve projelerdir. Üniversitenin toplum ile girdiği bu ilişkinin veya işbirliğinin ekonomik, sosyal, kültürel ve çevre alanlarında yoğunlaştığı görülür.

Çağımızda toplumun ayrılmaz bir parçası olan üniversitelerden, dünyanın gidişatı ve zamanın ruhu gözetilerek mahalli sorunlarla da ilgilenmesi, şehrin güzelleşmesine ve gelişmesine katkıda bulunması bekleniyor. Üniversiteler sıralanırken dikkat edilen özelliklerinden biri de topluma sundukları katkı olmakta.

YÖKAK toplumsal katkıya önem veriyor

Ülkemizde yükseköğretime bir standart getirmek ve değerlendirmek üzere kurulan Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) 2019 yılına kadar üniversiteleri, "Kalite Güvence Sistemi", "Eğitim ve Öğretim", "Araştırma ve Geliştirme" ile "Yönetim Sistemi" olarak dört ana başlık altında değerlendiriyordu. O yıldan itibaren, daha önce Ar-ge başlığı altında kısaca değerlendirilen Toplumsal Katkı'yı müstakil bir başlık olarak ele almaya başladı ve kurumsal değerlendirme rehberini yeniledi.

Ancak YÖKAK'ın henüz çok yeni olan değerlendirmesine ve bu değerlendirme doğrultusunda üniversitelerin uygulamalarına baktığımızda iki temel konuda farklı düşündüğümüzü ve bu haliyle arzu edilen neticenin hasıl olmasında kimi sorunları barındırdığını söyleyebiliriz. Bu sorunlardan biri çıkış noktası, diğeri ise bu çıkış noktasına bağlı olarak ortaya çıkan yaklaşım tarzı ile kimi uygulamalardır.

Topluma katkının temellendirilmesi

YÖKAK, topluma katkı bölümünü hazırlarken 2547 sayılı YÖK Kanunu'nu dayanak göstererek hazırlamış ve sistemi bu kanun üzerine bina etmiş gibi duruyor. Üzerinden onca yıl geçmesine ve üniversite dünyasındaki büyük gelişim ve değişimlere rağmen hâlâ 1982 yılında kabul edilen 2547 sayılı YÖK Kanununa göre hareket edilmesi toplumsal katkıyı 1980'lerin düşünceleriyle sınırlamakta ve çağımızın sorunları karşısında yetersiz bırakmaktadır. Şüphesiz 1980'lerin Türkiye'sinin üniversite ve toplumu ile günümüz üniversiteler ve toplumu arasında büyük değişimler ve gelişmeler olmuş, dünya âdeta yeniden kurulmuştur. Dördüncü nesil üniversitelerin tartışıldığı günümüzde kırk yıl öncesinin ruhu yeni gelişen bu durumu kavramakta yetersiz kalabilmektedir.

Yapılacak her türlü işin mutlaka ilgili bir kanun maddesi ilişkilendirilmesinin zaruret olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla toplumsal katkı ile ilgili bölüm hazırlanırken de 2547'nin dördüncü bölümünde yer alan ve üniversitenin görevlerinin sıralandığı 12. Madde dayanak gösterilmiş. Söz konusu maddede tanımlanan yükseköğretim kurumlarının görevleri arasında "yörelerindeki tarım ve sanayinin gelişmesine katkıda bulunmak, sanayi, tarım ve sağlık hizmetleri ile diğer hizmetlerde modernleşmeyi sağlayacak çalışmalara katılmak, bunlarla ilgili kurumlarla işbirliği yapmak ve çevre sorunlarına çözüm getirici önerilerde bulunmak" da sıralanıyor. Topluma katkı tanımlanırken ve sınırları belirlenirken bu maddeden hareket eden YÖKAK, üniversitelerin, toplumla bütünleşme ve topluma hizmet sunma konusunda çeşitli görevleri olduğunu hatırlatır.

YÖKAK tarafından toplumsal katkı düzenlenmesine dayanak gösterilen bir diğer madde ise ilgili kanunun 37. maddesidir. Bu madde, yükseköğretim kurumlarının toplum hizmetleri bağlamında sunacakları bilimsel görüş, proje, araştırma, hasta muayene ve tedavi gibi hizmetlerin üniversite yönetim kurulları tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde yapılacağını ve bu hizmetlerden elde edilebilecek gelirlerin döner sermaye sistemi üzerinden yürütüleceğini hükme bağlar. Madde, bu haliyle topluma hizmetten daha çok bütçe dışı gelirlerinin nasıl düzenleneceğine işaret etmektedir. Hasta muayene ücreti ve üniversite yönetim kurullarının devreye girmesi konuyu üniversite-toplum iş birliğinden uzaklaştırmaktadır.

YÖKAK, bu iki maddeyi hatırlattıktan sonra, doğal olarak kanunlarda sıralandığı gibi, toplumsal katkı uygulamalarını, yetişkin eğitimi, uygulamaların araştırma, danışmanlık ve sağlık hizmeti başlıkları altında toplanacağını söyler.

Yukarıda verilen maddelere baktığımızda günümüz üniversiteleri için çok önemli olan üniversite-toplum işbirliğini tanımlamakta ve çerçevesini çizmekte yetersiz olduğunu görülmekte. Özellikle 37. maddenin dayanak olarak alınması ve hastane hizmetlerinin bile topluma katkı olarak kabul edilmesi, şirketleşen ve şirket gibi yönetilmeye başlanan üniversitelerin, ücret karşılığında verdikleri danışmanlık ve sağlık hizmetlerinin topluma katkı olarak değerlendirilmekte. Danışma Kurulu, Sürekli Eğitim Merkezi, araştırma merkezleri, tekno-kentler, üniversite-endüstri ilişkileri ofisi, döner sermaye birimi gibi mekanizmaların oluşturulmasından bahsedilir ve öğretim üyelerinin uygulama alanlarıyla ilgili ortak çalışmaları, danışmanlık eğilimleri, ortak proje yürütülmesi vb. çalışmaların bu başlık altında örnek gösterilebileceği ifade edilir.

Kanaatimce ilk düğmenin yanlış iliklenmesinden başka bir şey değildir. İki nedenden dolayı yukarıda sıralanan hususların toplumsal katkı olarak değerlendirilemeyeceğini söyleyebiliriz. İlki, Ar-ge, staj, araştırma merkezleri, döner sermaye gibi mekanizmaların araştırma ve öğretim başlığı altında değerlendirilmesidir. İkinci neden ise bu etkinliklerin dolaylı katkı olmasıdır ve toplumsal katkı ile kastedilen kavramın felsefesi ve amacına uygun olmamasıdır. Meseleye bu şekilde başlamak bizi doğru yere götürmekten uzaklaştıracaktır.

Yurt dışında topluma katlı olarak sunulan örneklere baktığımızda ne demek istediğimiz daha net anlaşılacaktır. Bir sonraki yazıda örneklerle açıklamaya çalışacağım.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN