Arama

Fatma Bayram
Aralık 5, 2022
Bir ölümün hatırlattığı ölüler - Vermeme hikayeleri - I
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Kimseden bir şey istemezdi. İhtiyacı olmadığından değil, vardı aslında. Vakıfları, dernekleri dolaşıp çeşitli bağlantıları kullanarak burs toplayanların çoğundan daha barizdi ihtiyacı. Ama ne onlar gibi bağlantıları vardı de istemeye müsait bir karakteri. Ortalama günlerini makarna, pırasa, patates, gibi yemeklerle geçiren, akşam pazarına gidip sebzenin en ucuzunu arayan, üstlerini başlarını ucu ucuna yetiştiren bir ailede yaşıyordu. Burs alan herkes kadar ihtiyacı vardı o bursa yani. Ne daha fazla ne daha eksik.

Ailesi üniversiteye gitmesini istememişti. Şimdi düşünüyor da gitmeseydi bunca şeyle karşılaşmaz, kendini dünyadan bunca sorumlu hissetmez, gün boyu balkonda, kapıda çay içen, kendince mutlu kadınlardan biri olabilirdi. Evet, akıllıydı. Ama akıl da nasıl olsa kendine bir yol bulur, çevresinde bir şeylerin ucundan tutardı. Pek bir şey bilmeyenlerin içinde az bir şey bilen olarak çok bilen muamelesi görür, gerçek çok bilenleri hiç tanımayacağı o çevrede kendiyle barışık, mutlu, mesut yaşayabilirdi. Ama öyle yapmadı.

Liseyi dışarıdan bitirme sınavlarına girebilmek için on sekiz yaşını doldurmuş olması gerekiyordu. O yaştan sonra dört beş sene lise sınavlarıyla uğraşırsa "evlen, evlen" diye baskı yapan ailesine direnip üniversiteye hiç gidemezdi. Bu yüzden o yaz deli gibi çalıştı. 62 dersi bir yaz sezonunda vererek liseyi bitirdi. Fakat üniversiteye gidebilmesi için bunu güçlü bir şekilde istemesi ve çalışkanlığı yetmiyordu. Bir kadının bir şeyi istemesi ve onu hak edecek kadar çalışması yetmez. Başındakilerin de buna izin vermesi gerekir. Vermediler.

Üç yıl bekledi. Başka işlerle oyalandı. Kurslarda hocalık yaptı. Lise bitirme sınavlarına girebilmek için yaşının dolmasını beklerken zamanı değerlendirmek adına hafızlık yapmış, kıraat ilimlerine çalışmıştı. Bu vasıflarla ölene kadar kurslarda hocalık yapabilirdi. Ama o üç yıl içinde üniversite mezunu olduğu için başlarına geçirilen idarecileri tanıdıkça kendisinin üniversiteye gitmesinin bir nevi yaşam borcu olduğunu düşündü. İzin için tekrar asıldı.

Bir şartla izin çıktı: Okul hayatı boyunca evden maddi destek görmeyecekti. Hem babası (birinci ölü) hem de hocası karşıydılar okumasına, önlerine alıp nasihat ettiler, dinlemedi. Onlar onu ikna etmeye çalışırlarken o onları kerhen de olsa ikna etti. Haklarını yememek lazım. Yapmak istediği şeyin dünyalık bir ikbal sevdası olmadığını anlamışlardı. İnsan ancak kendi yaşadığı bir duyguyu başkalarında tanıyabilir. Sonraları pek çok kişiyi, çabalarının Allah rızasından başka bir amaç gütmediğine inandıramadığında anladı bunu.

Kendi başına hazırlanarak sınava girdi. İlk tercihini kazandı ve okula başladı. Kimseden bir şey istemedi en başta. Mülakat sınavında okuduğu ilimlerin farkına varan bir hoca birkaç hafta sonra onu bahçede görüp ve "bütün okulda seni arıyorum, odama gel, sana burs bulacağım" demişti. Haftanın son günüydü. Bir sonraki hafta okul açıldığında o hocanın hafta sonu kalp krizi geçirerek vefat ettiğini öğrendi. (İkinci ölü) Odasına gitmedi. Kimseye bir şey söylemedi.

Aslında bir yerden yardım ümidi vardı. Üniversiteye girmeden 5-6 sene kadar önce bir Kur'an Kursu öğrencisiyken yarı şiir yarı düzyazı bir şeyler karalardı. Varlıklı arkadaşlarından biri onun defterini eve götürüp babasına göstermiş, o da "bu kız okursa onu desteklerim" demiş. (Üçüncü ölü) Arkadaşı bunu kendisine söylemişti. Bu sözü hiç unutmadı, ama hatırlatmadı da. Arkadaşı bilmiyor muydu üniversiteye başladığını ve evlerinin durumunu...

Evlerinin durumu demişken şunu belirtmeden geçmeyelim; bu yaşa gelmiş hala anlayamadığı şeylerden biridir, nasıl olup da kimseye karşı bir komplekse kapılmadan her tabakadan arkadaşını çekinmek aklına bile gelmeden evlerine davet etmesi, bazılarını yatılı olarak ağırlaması ve onların bu ortamda rahatsız olabileceklerini hiç aklına getirmemesi. Kendini hiçbir endişeye kapılmadan ortaya koymak, hata ve eksiklerinin görüleceğinden korkmamak, farklı biriymiş gibi davranma ihtiyacı duymamak, gerektiğinde kendiyle dalga geçebilmek ta o zamanlardan işlene işlene kurulmuş bir yapıydı demek. Elbette bunda, aynen kendisi gibi, oldukları halden hiç gocunmayan anne (dördüncü ölü) ve babasının payı büyüktü.

Arkadaşı biliyordu elbet durumunu, ama birkaç sene önceki o konuşmayı unutmuş olmalıydı. Zenginlerin fakirlere verdikleri sözler fakirler için önemlidir, zenginler için değil. En azından yıllarca akılda tutacak kadar değil. Onları hiç suçlamadı. Aynı samimiyet ve yakınlıkla gerektikçe görüştü. Verdikleri sözü unuttuklarından başka bir şeye yormadı bu durumu.

Kardeşi çalışıyordu. Biraz ondan yardım aldı. Biraz da kendisi sağa sola küçük dikişler dikti. Üç beş kuruşa mahalledeki terzinin (beşinci ölü) sülfilelerini yaptı. Okulda neredeyse hiçbir zaman öğle yemeği yemedi. Yine de parası çıkışmadığı için okuldan eve yürüyerek geldiği zamanlar oldu. Beş parasız olduğu için değil, parasını idare etmeyi o gün bugündür öğrenemediği için böyle oluyordu. Belki de parası varken sanki hep varmış gibi harcadığı için insanlar onun paraya ihtiyacı olabileceğini pek anlamamışlardı. Şimdi de aslında hiç iyi değilken hep iyiymiş gibi yaptığı için iyi olmadığını anlamadıkları gibi.

Böyleyken sağda solda karşılıksız dersler verir, yakından uzağa ulaşabildiği mağdur insanlara yardım için kendi çapında organizasyonlar yapar ama kimseden kendi için bir şey istemezdi. O gün nasıl olduysa sınıftan, burs istemek için bir hocanın odasına giden üç beş kızın peşine takıldı. (İçlerinden biri sonradan vefat ettiği için burada altıncı ölüye gelmiş bulunuyoruz.)

Ama önce şurayı biraz daha açıklayalım: Birinden bir şey isteme fikrine bunca uzak duruşu, yalnızca bu davranışı bir erdem olarak görüp kendini böyle davranmaya zorunlu hissetmekten ileri gelmiyordu. Çünkü bazen ihtiyaçlar erdemlerin önüne geçebilir. Kimseden bir şey istememek onda üzerinde çalışılarak kazanılmış bir ahlak değildi. İstemek, temelden karakterine aykırıydı. Onun, zaten bir hiçliğin üzerine kurmaya çalıştığı benliğini tepetaklak eden bir şeydi. Ömrü boyunca izin istemenin dahi zül gelmesini kibrinden zannedenler onun bu kırılgan tabiatını hiç anlamadılar. Neredeyse bir takıntıya dönüşen bu durumun sebebini çok düşündü. Kendince şöyle bir açıklamaya ulaştı.

Devamı gelecek...

Fatma Bayram

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN