Arama

Veysel Kurt
Eylül 6, 2018
İdlib’de askeri müdahalenin kazananı kim olur?

Rejim ve Rusya'nın İdlib'e düzenlemesi beklenen operasyona yönelik tartışmalar daha fazla hız kazanmaya başladı. Dahası hem rejim hem de Rusya zaman zaman bombardıman yapmaktan geri durmuyor. Haziran ayında rejim çoluk çocuk demeden saldırılar düzenlemişti. Üçlü zirvenin arefesinde de Rusya dün sivil ölümlere yol açan hava saldırıları gerçekleştirdi.

Fakat İdlib'de gelişmelerin hangi yönde seyredeceği, operasyonun kapsamının ne olacağı, kimler tarafından kime karşı yapılacağı konusunda belirsizlik hakim.

ABD'nin de kamuoyuna yönelik yaptığı açıklamalar da meseleye dahil olduğunu gösteriyor. Trump İran ve Rusya'nın insanlık dramına ortak olmamaları için çağrıda bulunurken Esed'e "başkan" sıfatıyla seslenerek meşruiyetini iade etti. Pompeo-Çavuşoğlu görüşmesi iki ülkenin İdlib konusunda benzer endişelere sahip olduğunu gösteriyor. Bu görüntü ABD'nin Suriye'de ne yapmak istediği konusunda kafaları daha fazla karıştırdı.

Türkiye ile benzer argümanları savunduğu görünen ABD'nin stratejisi İdlib konusunda bize ne söylüyor, açıklamalar nasıl değerlendirilmeli soruları sıkça sorulur oldu.

ABD cenahından gelen açıklamalar Suriye stratejisinden bağımsız değerlendirilemez. ABD'nin 2012'nin ortasından itibaren Suriye krizindeki pozisyonu, krize dahil olan aktörlerin birbirini yıpratması üzerine kuruludur. Kaldı ki yedi yıllık süreçte ABD'nin düşman ya da terör örgütü olarak ilan ettiği grupların birbiri ile çatıştığına şahit olduk. Suriye aynı zamanda devlet düzeyinde de ABD'nin bölgedeki rakipleri olan Rusya ile Türkiye'nin, Suud ile İran'ın, İran ile Türkiye'nin karşı karşıya geldiği bir alan oldu.

İdlib söz konusu olduğunda da ABD'nin benzer bir strateji güdeceğini beklenebilir. Özellikle Astana görüşmelerini yürüten Rusya, İran ve Türkiye'nin birbiri ile tekrardan çatışmalı sürece girmeleri ABD için en karlı senaryo olur.

Rusya-İran-Rejim üçlüsünün İdlib'e yönelik kapsamlı bir operasyon gerçekleştirmesi tam da ABD'nin en çok isteyeceği senaryo olur. Bu senaryoda söz konusu üç ülke ile Türkiye yeniden birbirleri ile mücadele edecekleri ve hepsinin yıpranacağı bir döneme girileceği kuşkusuzdur.

Türkiye yeni bir mülteci akını ile karşı karşıya kalırken, Rusya-İran-rejim üçlüsü seksen bin savaşçı ile mücadele etmek zorunda kalacak. Sivil katliamlar ve mülteci akınları yoğunlaştıkça Rusya'nın Suriye'yi yeniden inşa etme söyleminin altı boşalacak. Avrupa ile yeniden bir pazarlığa oturmak zorunda kalacak. Sivillerin Suriye'ye dönüşüne hız verme planı tam aksi yöne savrulmuş olacak.

Rejim büyük kayıplar yaşayacak ve İran'a savaşacak asker noktasında daha fazla bağımlı olacak. Bu da İran'a Suriye'de daha fazla alanın açılması anlamına geliyor. Bu durum İsrail ile Rusya'nın İran'ı yeniden dengelenmesini gerektirecek.

Kısacası İdlib'in bütününe yönelik bir askeri operasyon yalnızca Türkiye'yi değil, Astana süreci ile bir müzakere masası kuran tüm uluslararası ve yerel güçlere ciddi bir maliyet oluşturacak.

Bu ülkeler birbirleri ile mücadele ederken ABD Fırat'ın doğusunu PYD ile tahkim etmeye devam edecektir.

Buna karşın 7 Eylül'de siyasi/diplomatik araçlarla tarafların ikna olacağı bir formül ilgili aktörlerin optimum kazancını sağlayabilir. Bu noktada en kilit tartışma konusu ise HTŞ. HTŞ'nin tavrı aynı zamanda askeri operasyonun kapsamını da belirleyecek olan önemli bir unsur.

Mevcut düzlemde askeri bir operasyonun ayak sesleri gittikçe yaklaşıyor. Soru bu operasyonun ne kadar kapsamlı olacağı ve kimlerin kime karşı mücadele edeceği sorusudur.

Veysel Kurt

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN